• DOLAR 32.455
  • EURO 34.829
  • ALTIN 2438.673
  • ...

Başörtüsü mücadelesi yıllardır hapsolduğu alandan ara ara üniversite havalandırmasına çıkıyordu. Zaman zaman yükselen direnişçi ses, “Aman olay çıkmasın, aman ortalığı karıştırmayın, aman elimizde olan hakların geri alınmasına sebep olmayın” telkinleriyle kısılıp durdu.

 

Malum politikayla halk öyle bir oyuna geldi ki, şimdi yasağın kalktığı üniversitelerde bile başını örtmekte tereddüt eden kız evlat ailesi oluverdiler.

Daha önce yasağın bütün katılığıyla uygulandığı tıp fakültelerinden birinde okuyan tesettürlü bir kız öğrenciyle sohbet ederken şu ibretlik hadiseyi anlattı:

“Ben başörtüsünün üzerine peruk takarak okudum 4 yıl boyunca. Beşinci senemde yasak kalktı ve ben sadece başörtümle okumaya başladım hamdolsun. İşin trajik tarafı birçok örtülü arkadaşımın okul kapısında başlarını açmaya devam etmeleri idi. En sonunda dekan örtülü öğrencileri odasına topladı ve yasak kalktığı halde başlarını açmalarını anlayamadığını söyledi. Kızlar karşıt görüşlü hocalar tarafından bırakılma endişelerini dile getirince, “Korkmadan başlarınızı örtebilirsiniz” dedi ve rahatlatıcı sözlerle bizi gönderdi. Ancak bu garantiden sonra kızlar başlarını açmaktan vazgeçtiler; ama hala tedirginler”.

Evet, diretilerek alınacağını değil verileceğini zanneden anne-babaların, verilen hakka bile malik olmaktan korkan çocuklarıdır bahsi geçenler.

Böyle dönemsel çözümleri kabul etmeyen ya da korkak-ilkesiz bireyler yetiştirmek istemeyen cesur anne-babalar ve onların gerçekten cesur çocukları olayın boyutunu değiştirip asli kalıbına döndürdüler. Talep ettikleri şey ayan-beyan bellidir ve kaldı ki bu kimsenin kendi kendine biçtiği bir ölçü de değildir: Baliğ olan kız çocuklarını Allah`ın emri olan tesettürleriyle okutabilmek.

Ne acıdır ki, bu girişimin öncelikli problemi provoke edilen Müslüman halka kabul ettirilmesinde yaşanan sıkıntılar oldu. Mevcut yönetimin ya da yönetimden elini güçlendirme imkanını fazlasıyla edinen bazı camiaların “Çalışmalarımıza çomak sokuyorlar, oysa biz daha neler yapacağız, biraz sabretseler” yollu telkinleriyle geçiştirmelerinin sonuç verdiğini görüyoruz. Diyorlar ki; “Biz talep edersek siz de alkış tutabilirsiniz, aksi takdirde ne haddinize”

Bu sözler yıllarca resmi ideolojinin neferleriyle kol kola gezmekten ötürü, onlardan bulaşan bir hastalık olsa gerek. Aynı söylem, aynı teknik…

Ya da diyorlar ki;

“İktidarın nimetlerinden istifade ediyorsunuz. Dönemin rahatlığından yararlanıp bu işe giriştiniz, daha önce neredeydiniz?”

Yıllardır hiçbir tavizi kabul etmeyen samimi Müslüman halkın uzun süredir nelerle uğraştığı, ne badireler atlattığı açıkçası nerede olduğu herkesin malumudur. Kimsenin elini koymaya cesaret edemediği her taşın altına elini koyanları “kolaycılıkla” suçlamak ne akıl ne de vicdan işidir.

Kaldı ki;

İktidar sahibi ya zorbadır ya da zaten nimetlerinden sonuna kadar istifade ettireceği vaadiyle mevkisini elde etmiştir.

Güç sahipleri madden-manen kazanımlarını sürdürürken, onlara kalsaydı şimdi adım atamayacakları durumda olacak bölgelerde ellerini kollarını sallayarak gezerken, halkım dinini yaşamada hala ciddi sıkıntı içerisindeyse, Allah aşkına;  kim kimin varlığından istifade ediyordur?

Taleplerimiz doğrultusunda harekete geçerken kimseden izin almak ve onay beklemek gibi bir zorunluluğumuz yoktur. Sadece, tamamen halis niyetle bu girişimde bulunduğumuzu ifade etmek, hedefimizi net bir şekilde ortaya koyabilmek, halkımızla anlaşmak ve yoldaş olabilmek için çalışmak zorundayız.

Göğsümüzü ferahlatıp dilimizi güçlendirmesi duasıyla…

Yazarın Diğer Yazıları