Trump`ın Kudüs işgali
Batı tarafından Ortadoğu`da keyfi uygulamalarla İran`a uygulanan ambargoyu delen bir süreci hesaplaşmak için fırsata çeviren ABD ve onun adaletine(!) nefesini tutarak kilitlenen bir Türkiye, birde kara kara düşünerek oluşacak ekonomik karşılığını hesaplamaya çalışanlar…
Trump`ın Reza Zarrab öncesi Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştüğünde Ortadoğu`da yapılan planlamalarda ABD`nin plan dışına çıkarılmaması için Türkiye`nin ağzını tatlandırmak amacıyla PYD silahlandırmasına son vereceği sözü Pentegon`da ters tepmiştir. Bu durum çok başlılığın kurumlar üzerinde halen hüküm sürdüğü ve kararların Beyaz Saray`da alınmadığını göstermektedir. Trump`ın PYD`yi silah yardımının durdurulması kararı sonucu düşünülmemiş bir karardır ve Pentagon`dan dönmüştür. Pentagon PYD koridorunda Türkiye`ye rağmen ısrarcı davranacak ve bölgeyi kontrolü altında tutmaya çalışacaktır.
Trump seçilmeden önce İsrail`e verdiği söz çerçevesinde büyükelçiliği Kudüs`e taşıma sözünü vermişti. Gelinen süreç zamanının geldiği yönünde Filistin`de yapılan değişiklikler ve Suudi`nin Trump planını kabulü için Mahmut Abbas üzerinden baskısı hem HAMAS`ı hem de El Fetih`i bir dizi değişikliğe götürmüştü. Fakat bu değişiklikler ABD ve israil`i tatmin etmedi ve Kudüs`ü başkent yapmaya hazırlığını hızlandırdı.
İsrail`in büyümesi için birkaç adım atmasına ortam uygun sayılır. İslam toplumlarının tepki vermesi birkaç Cuma eylemiyle sınırlı kalacağı ve bunu da engellemek için bombalı saldırılarla sabote etmeye hazır paravan bir örgüt mevcut bir durumda Sina`daki saldırıyı hatırlatmakta fayda var. Pentagon ve Trump`ın işbirliğini koşulsuz kabul ettiği ve ortak hareket ettiği kararların merkezinde israil vardır. Söz konusu israil ve güvenliği olunca tüm taraflar ortak karar alıp ortak hareket edebilmektedirler.
İsrail içerde işgal alanını oluşturmaya çalışırken aynı zamanda kendi sınırlarına komşu ülkeleri istikrarsızlığa sürükleme politikasında ısrar etmektedir. Mısır`da kendine yakın yönetim ve antlaşmasına rağmen Sina`daki saldırıların artması, İran ve Hizbullah`a karşı Lübnan`ı sürüklemeye çalıştığı çatışma ortamı ve Suriye`de savaşın devamı, israil`i güvende hissettirecek bir durumdur. Suudi Arabistan ve İsrail`in ortak hareketinin sebeplerinin temelinde İran vardır. BAE`de bir üst rütbeli askerin İsrail`e kardeş ABD ise ağabey itirafı, kimlerin kendi dostları olduğunu dile getiren duygusal bir itiraftı. Yine Lübnan tartışmaları devam ettiği bir zamanda israil`in kara sularını da kaplayacak enerji bölgelerini içine kattığı ‘Demir Kubbe` füze savunma sistemi tüm israil`i güven altına almaya çalışmaktadır.
Mavi Marmara hakkında yapılan antlaşma ile Gazze`ye ambargo tüm şiddeti ile devam etmesine rağmen Türkiye ve İsrail arasında sessiz bir sulh sağlanmış durumdadır. Kudüs`ün başkent olması durumunda Türkiye`nin vereceği tepki kınama ile sınırlı kalmamalı ve söz konusunun Kudüs olması durumu umarım tepkiyi değiştirir. Çıkarları gözeten bir dış politika ile Kudüs`e yaklaşım Türkiye`yi gülünç bir duruma düşürür. Suudi`ye rağmen Türkiye`nin takınacağı sert tavır Reza Zarrap olayını da Flyyn`nın yapacağı itirafları da gölgede bırakır ve Türkiye`nin elini İslam âleminin gözünde daha güçlü kılacaktır. Türkiye`nin verebileceği diğer tepkiler ise Suriye de yeni bir hamledir aynı zamanda Irak Kurdistan`ı ile oluşacak sıcak ilişkiler, İsrail`e de cevap niteliği taşıyacaktır.