Menkıbelerle seküler metinler arasında
Selahaddîn-i Eyyûbî'yi anlamak
Selahaddîn-i Eyyûbî ile ilgili bir buluşmaya katılmıştım. Art arda kürsüye çıkan konuşmacıların önemli bir kısmının Selahaddîn'le ilgili anlattıkları menkıbe kitaplarından derlenmiş, anonim hikayelerdi.
O hikayelerin tamamına yakını lafzen, şeklen doğru değildi. O hikayelerin büyük bir kısmı asla yaşanmamıştı. Ama öz bakımından o hikayelerin tamamı doğruydu. Hikayeler, Selahddîn'in şahsiyetine uygundu. Hikayelerin saklı özü, eğitim müktesebatımızdaki ifadeyle ana düşüncesi Selahaddîn'in inancına, yaşadıklarına, düşüncelerine, duygularına tercüman oluyordu. Selahaddîn, o menkıbe kaynaklı hikayelerden her birinin gerçek kahramanı olabilirdi.
Selahaddîn, sadece gerçek bir tarihi şahsiyeti değil, aynı zamanda büyük bir halk kahramanıdır. Sair halk kahramanlarından daha şanslı bir halk kahramanı… Zira şahsiyetine aykırı bir menkıbe uydurulmamış, menkıbe adına ne söylenmişse onun şahsiyetine, duruşuna, cihadına uygun söylenmiştir.
Ve işin hakikatinde Selahaddîn, ardından öyle yaşanmış bir destan bırakmıştır ki halkın zihni o destandan daha büyük bir destan bulamamıştır. Kahramanlık, cömertlik adına, adalet, ilme yatırım adına ne söylenirse söylensin ancak onun gerçekliğine denk olabiliyor. İnsanoğlunun havsalası, üzerinde peygamberlik vasfı bulunmayan bir devlet adamı ve bir asker için bu kadar üstünlükten daha fazlasını alamamıştır.
Menkıbeleri anlatanlar, onu çok iyi sevdikleri kadar çok da iyi anlamışlardı. Selahaddîn, Allah'ın Kitabına ve Rasülü'nün Sünneti'ne bağlı salih bir mücahiddi, elinden geldiği kadar Müslümanları bütünleştirip Kudüs'ü yeniden fethetmek için bütün varlığını Allah yolunda harcayan şuur ehli bir Müslümandı, düşmanlarına karşı dahi adildi, ilme büyük önem verirdi, zühd ehliydi, diyorlardı. Ki bunların her biri Selahaddîn'in birer vasfıdır, onun daha fazlası vardır, eksiği asla yoktur.
Menkıbeleri yazanlar ve anlatanlar, nasıl olmuştu da lafzen sahih olmayan metinlerden bu kadar doğru bir Selahaddîn portresine ulaşmışlardı?
Zira onlar, Selahaddîn'le aynı dünyanın insanlarıydılar. Seküler olmamakla, ilmi metinlere seküler yaklaşmamakla Selahaddîn'le aynı potadaydılar. Bundan dolayı onu sahih olmayan metinlerde dahi doğru anlıyor, anonim metinlerde dahi onun yaşadığı günlerde kaleme alınmış metinlerdeki özü, ana temayı yakalayabiliyorlardı.
SELÂHADDÎN KİMDİR?
Selahaddîn-i Eyyûbî;
Hicrî 532, Miladî 1138'de Tikrit'te doğdu.
Nûreddin Mahmud Zengî zamanında amcası Şîrkûh'la birlikte, Fatımîlerin idaresindeki Mısır'ın Haçlı istilası tehdidinden kurtarılması mücadelesine katıldı.
Mısır'ı İslam dünyası bütünlüğüne kazandırdı.
Nûreddin Mahmud Zengî devrinde başlayan Gazzalî yolu üzerinden İslam dünyasını ihya etme siyasi programını kararlılıkla sürdürdü.
Kudüs'ün 1187'deki fethinden önce Hıttin Savaşı'nda Haçlıların bütünleşik ordusunu darmadağın etti.
Kudüs'ü ve Doğu Akdeniz'in mühim bir bölümünü Haçlı işgalinden kurtardı.
Bu simgesel zaferle tarihe geçmişse de daha büyük zaferini Alman, Fransız, Sicilya, İtalya Haçlıları ile yerleşik Haçlıların tamamının katıldığı III. Haçlı Seferi'nde kazandı. Bu zaferle tarihin en büyük mareşallerinden biri olarak kayıtlara geçti. Avrupa krallarının Doğu'ya gelme azmine büyük darbe vurdu. Aynı zamanda Mısır ve Suriye'de büyük bir kalkınma hamlesi başlattı. Geliştirdiği askeri yapı ve kurduğu medreselerle İslam dünyasında büyük bir ilmi uyanış meydana getirdi. İslam dünyasında Nûreddin'le başlayıp Osmanlı Devleti ile neticelenen büyük kurtuluş ve kalkınma hamlesinin simge ismi oldu.
Onun yolunda yetişen Memlûklar, İslam dünyasını Moğol istilasından kurtardı.
Nûreddin ve Selahaddîn devrinde açılan medreselerde yetişen ulemanın yol göstericiliğinde Osmanlı Devleti, İslam dünyasını yüzyıllar boyu dünyanın en büyük gücü olarak önde tuttu.
Onun faaliyetleri, Katolik Avrupa'yı sarstı ve modern Avrupa'nın oluşmasında bir dönüm noktası oldu. Aynı şekilde onun ve Nûreddin'in faaliyetleri ile İsmailiye tarihten silinme noktasına gelirken İmamiye öne çıktı, dolayısıyla Safevi Devleti için zemin oluştu. Bundan dolayı Selahaddîn-i Eyyûbî, hiç kuşkusuz dünya tarihini değiştiren en büyük isimler arasında yer alır. Bu özelliğiyle, o aynı zamanda dünya tarihinde Peygamberlerden sonra hakkında en çok eser yazılan isimlerden biridir.
Ne var ki yüzyıldır Yahudilerin ve Evanjelistlerin finanse ettiği akademik çalışmalar ve onların etkisindeki akademiler, Nûreddin-Selahaddîn hakikatini saklamak için eser yazıyorlar, çağın meşhur eylemiyle, doğru bilgiyi yanlış bilgi ile ya da bilgi kalabalığıyla örtüyorlar. Buna bir de art niyetli olmadığı halde Nûreddin, Selahaddîn gibi manevi şahsiyetleri seküler bir yaklaşımla ele alan akademisyenler eklenince ortaya Selahaddîn gerçeğiyle uyuşamayan bir müktesebat çıkıyor.
Bu çalışmaların tamamı, yeni nesillerimizi Selahaddîn'in yolundan uzaklaştırıp Kudüs ve İslam dünyasının diğer kısımlarının işgalini kalıcılaştırmaya hizmet ediyor.
Menkıbeler öz bakımından doğru, lafzen yanlıştır; akademisyenlerin metinleri ise lafzen doğru ama öz olarak yanlıştır.
Selahaddîn aleyhindeki çalışmalar devam ederse menkıbeler gittikçe gündemden düşecek; Selhaddîn'in gerçekliği diye elimizde seküler bir yaklaşımla oluşturulan müktesebat kalacaktır.
Eğer biz, Selahaddîn gerçeğini bütün müktesebatı ve salih bir niyetle işlemez, bununla ilgili kapsamlı bir çalışma ortaya koymazsak Selahaddîn örnekliği önümüzdeki süreçte ağır hasar alır ki onun değerinde bir örneklik kolay kolay oluşmaz.
4 Mart 1193'te vefat eden büyük komutanı vefatının 826. yılında anarken bu gerçekliği göz ardı etmemekte yarar vardır.