Geçenlerde bir üniversitenin mezuniyetinde bir pankart açılmış, güzel bir ayetin olduğu bir pankart. Ne güzel ne mutlu bizlere ki böylesi dini bütün gençlere sahibiz. Diğer taraftan pankartın önüne geçip perdelemeye çalışan bir grup var. Bunu görünce de bu gençlik neden bu kadar tahammülsüz dedim. Müslüman bir ülkede, Müslüman evlatların böylesi bir davranış sergilemesi utanç verici açıkçası.

Gençler neden bu hâle geldi. Duyarsız, dinden uzak ve tahammülsüz. Düşünmesi, dünyaya niçin geldiğini, yaşama sebebini sorgulaması gerekir insanın.

Her insanın hayattaki en derin sorusudur, “Ben neden yaşıyorum?” diye. Zihinleri kurcalayan, geceleri uykumuzu kaçıran bu soru, aslında varoluşumuzun merkezindedir. Kur’an, bu sorunun cevabını öyle bir ayette veriyor ki, bu ayet insanın hayatına yön çizip kalbine istikamet kazandırır. “De ki: Benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm, âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.” (En’âm, 162)

Bu ayet, sadece bir cümle değil, hayatın bütünüdür. İnsanın dünyaya gelişinin, yeryüzündeki varlığının Allah’a adanmış olmasının açık bir beyanıdır. Aslında bir mümin için bu ayet, bir yön tayini, bir kimlik tanımıdır. Namaz, ibadet, hayat ve ölüm…

Her şey ama her şey, sadece Allah içindir. Gösteriş için değil, alkış için değil, dünyevi kazanç ya da beğeni için değil. Sadece ve yalnızca Allah…

Namaz kalbin atışıdır.

“Benim namazım Allah içindir…” Namaz, bir müminin Allah’a verdiği sözü tekrar hatırladığı bir buluşmadır. Günde beş kez durup hayatın karmaşası içinde Rabbine yönelmek, kulluğun zirvesidir. Ama bu namaz, alışkanlıkla değil bilinçle kılınırsa anlam kazanır. Çünkü o vakit, secde bir teslimiyettir, rükû bir tevazudur, kıyam bir duruştur. Her rekât, Allah’a adanmış bir hayattır aslında. Bu yüzden “benim namazım Allah içindir” demek, Allah’tan başkası için eğilmeyeceğimi ilan etmektir.

İbadet bir yaşam biçimidir.

Ayette yalnızca namaz değil, “ibadetim” de geçer. İbadet kavramı sadece belli ritüellerle sınırlı değildir. Allah’ın rızasını gözeterek yapılan her iş ibadettir. Bir annenin çocuğuna şefkati, bir işçinin helal kazancı, bir öğrencinin ilim yolundaki çabası… Eğer kalbinde Allah varsa, niyetinde Allah rızası varsa, o emek de ibadettir. Demek ki ibadet, hayatın tamamını kuşatmış bir bilinç hâlidir. Sadece camide değil, pazarda, okulda, sokakta da Allah için yaşamaktır.

Hayat sahip olduğumuz en büyük imkandır.

“Hayatım Allah içindir…” Bu ifade, insanı kendine getirir. Hayatı ne uğruna yaşadığımızı sorgulatır. Hayat sadece yemek, içmek, çalışmak, kazanmak değildir. Bunlar elbette gereklidir. Ama bütün bunların ötesinde, asıl mesele, bu hayatın niçin yaşandığıdır.

Hangi ideal uğruna tüketiliyor ömür? Eğer her anımızı Allah’ın hoşnutluğunu gözeterek yaşıyorsak, o hayat anlamlıdır. Yoksa sıradan bir ömür, sonsuzluğu kaybettiren bir oyuna dönüşebilir.

Ölüm bir son değil, sonsuzluğun başlangıcıdır.

“Ölümüm de Allah içindir…” Bu cümle, müminin korkusuzca ölümü karşılayışıdır. Çünkü bilir ki ölüm, Allah’a kavuşmaktır. Bu dünyada Allah için yaşadıysa, ölümü de Allah'ın huzuruna bir vuslat olur. Bu ayet, ölüm korkusunu değil, Allah’a olan özlemi büyütüyor kalpte. Ölüm bir son değil, esas yurdun kapısıdır. Ve eğer hayat Allah için yaşandıysa, ölüm bir kayıp değil, sonsuz bir kazançtır.

Bu ayet, bir inancın, bir teslimiyetin, bir sadakatin beyanıdır. Modern hayatın gürültüsü, tüketimi, eğlencesi içinde yönünü kaybeden insan için bir pusuladır.

Bu ayeti kalbimizin ortasına koyarak hayatımıza yön verelim.

Namazımız, ibadetimiz, hayatımız ve ölümümüz… Alemlerin Rabbi olan Allah içindir.