Terör rejiminin Gazze’de 15 aydır uyguladığı soykırım ve yayılmacı işgal politikası karşısında Türkiye, tehlikenin farkına geç de olsa vardı ve “iç cepheyi tahkim edelim” düşüncesiyle siyasette normalleşme adımları sonra da “Kürt meselesi” ile ilgili yeni bir süreç başlatmaya karar verdi ve konu Bahçeli tarafından gündeme getirildi.
Hatırlarsınız MHP ve CHP önceki “Çözüm süreci”ne şiddetle karşı çıktılar ve sabote etmek için ellerinden geleni yaptılar. Peki, şimdi ne oldu da MHP lideri Bahçeli topa girip böyle bir sürece ön ayak oldu.
HÜDA PAR’ın “Anayasanın ilk 4 maddesi de konuşulabilmeli” tezine şiddetle karşı çıkan ve “muhatabımız değiller, bizim için yok hükmündedirler” diyen Bahçeli ve MHP’nin Kürt meselesi konusunda samimi olduğuna nasıl inanacağız? Daha düne kadar meclisten Öcalan’ın idamı için ip fırlatan, “HDP/DEM terörün merkezidir derhal kapatılmalı” diyen ve bu kararı vermeyen “Anayasa Mahkemesi’nin kapatılması lazım” diyerek tehdit eden Bahçeli, ne oldu da terörist dediklerini 40 yıllık dost gibi ağırlıyor? Unutmayalım ki, Bahçeli daha önce Ahmet Türk’ü hapisten kurtardı. Tabi aralarında nasıl bir “derin ilişki” var bilmiyoruz?
Ya HDP/DEM zihniyetine ne demeli? Daha düne kadar Ahlat’ta Bahçeli ile aynı karede diye HÜDA PAR Lideri Zekeriya Yapıcıoğlu’na “Kürt düşmanı”, “JİTEM ittifakı” iftirası atıp damgalamadınız mı? Şimdi Bahçeli önünde iki büklüm olmaya utanmıyor musunuz? Hani ‘JİTEM ittifakı’ idi? Hani, “Burada Kürd’üm diyenler Ankara’da Kurt ittifakıyla” diyordunuz? Sizin siyasetinize de ipinizi elinde tutanlara da yuh olsun.
Devlet aklı sürekli olarak başat sorunlar karşısında kaçak dövüşüyor. Yıllardır hükümetler değişse de PKK ve benzeri örgütlere “dış mihrakların taşeronu, dış güçlerin piyonu, maşası” demediniz mi? Şimdi kalkmışsınız piyonlarla iş kotarıp halkı aldatmaya kalkıyorsunuz? 2014 yılında Rojava meselesinden sonra “Biji ABD, Biji Serok Obama” sloganları attıkları zaman zaten taşeron oldukları açığa çıktı. ABD’ye göre; ABD’nin kara gücü, gerçekte ise ABD’nin “kara mayın eşeği” olduklarını bilmeyen yoktur. ABD ve İTÖ, PKK/YPG hamiliğini, verdikleri askeri eğitim ve binlerce tır silah yardımı ile açıktan gösteriyorlar. Şimdi siz devlet olarak, bu işin arkasında ABD, İngiltere ve “arz-ı mev’ud” hayali kuran İTÖ’yü yani maşayı tutanları bırakıp maşalarla iş çözmeye kalkıyorsunuz?
Bir de “çözüm süreci” ilk defa oluyor ve yeni deneniyor gibi bir algı oluşturuluyor. Oysa bugün örgütün silah bırakması ile ilgili söylenen bütün gerekçeler ve ortaya konulan bütün argümanlar dün de söylendi ve sonuca ulaşmadı.
ABD ve müttefiklerinin taşeronu olan bir yapıdan nasıl irade koymasını bekliyorsunuz? Neymiş? Öcalan silah bırakma çağrısı yapacakmış? Öcalan’ın kendine faydası yok size ne faydası olacak? Öcalan geçmişte silah bırakma çağrısı yapmadı mı? Sözünü dinlediler mi? Tabi ki hayır. Şimdi kim niye dinlesin? O kadar silahı veren, adamları eğitenler bu işe tamam der mi? O kadar, eğitim, para ve silahı boşuna mı verdiler?
Eee… Ne demişti Nasreddin Hoca: “Parayı veren düdüğü çalar”
Bu yazdıklarımızdan Kürt meselesinin çözümüne karşı olduğumuz anlaşılmasın. Geçmişte yapılan hatalar tekrarlanıp yine hüsran olmasın diyoruz. Aslında meselenin çözümü basit: Allah’ın fıtrattan, doğuştan verdiği hakları eksiksiz verin hiçbir sorun kalmaz. Bunun için kimseyle pazarlık yapmanıza da gerek yoktur. Yani size ne varsa bize de onu verin bu sorun bitsin. Kardeşsek kardeşliğin gereğini yapın. Bize mirastan mahrum bırakılmış üvey kardeş muamelesi yapmayın. Anlaşılmayacak bir şey yok. Vesselam…