Yurtdışındaki Filistin Âlimler Birliği'nin çağrısıyla 2 yıl önce bir araya gelen ulema heyetleri ilk genel toplantılarını bu hafta İstanbul'da yaptılar. 28 ülkeden yaklaşık 60 alimin katıldığı toplantı 3 gün sürdü ve perşembe günü yani 2 gün önce 8 maddelik sonuç bildirgesi açıklandı.
Kudüs'ün özgürlüğü için kim ne yaparsa çok kıymetlidir ve müslümanlarca desteklenmelidir. Bu konuda mezhep ve meşrep ayrımı yapmadan kim Kudüs'e doğru bir adım atarsa bizi yanında bulmalıdır.
Dolayısıyla imam Hümeyni'nin ilan ettiği "Dünya Kudüs Günü" bizim olduğu gibi mezkur ulemanın ilan ettikleri "Dünya Kudüs Hafatsı" da bizimdir. Yarın başka müslümanlar "Dünya Kudüs Ayı" diye bir ay ilan ederlerse onu da desteklemeliyiz.
Çünkü Kudüs! Mana ile maddenin buluştuğu şehirdir. Müslümanların ilk kıblesi, ümmetin turnusol kâğıdı, peygamberler diyarı, şehitler otağı ve mirac'ın şahididir…
Kudüs; Mekke'dir, Medine'dir, Kahire'dir, Tahran'dır, Şam'dır, Bağdat'tır, İstanbul'dur, Diyarbakır'dır. Dolayısıyla Kudüs Ümmet'tir. Aynı zamanda Kudüs; Hak ile batıl taraftarlarını birbirinden ayıran Ümmetin turnusol kâğıdıdır.
Kudüs, tarih boyunca defalarca işgal edildi ve ümmetin bağrından çıkan yiğitlerce tekrar tekrar fethedildi. İşgal edildiğinde tarih kitaplarına hep katliamlar ve zulümler yazılmış, fethedildiğinde ise hep barış ve adalet'ten bahsedilmiştir. Hz. Ömer ve Selahaddin-i Eyyubi dönemindeki Kudüs tarihi buna şahittir. Şimdi tekrar Siyonist çetelerin işgali altında ve bir Selahaddin bekliyor.
Peki, Selahaddin olabilmek için ne yapmalıyız?
Evvela bilmeliyiz ki Kudüs-ü şerif için üç çeşit sorumluluk şekli vardır. Bunlar; Devlet, STK'lar ve bireyler bazında olan sorumluluklardır. Herkes sorumluluğunu yerine getirdiğinde Siyonist çeteler sadece Kudüs`ü değil, Ortadoğu'yu terk etmek zorunda kalacaklardır.
Müslüman Devletlerin sorumluluğu: Kendi Ülkelerini böldürtmedikleri gibi Kudüs ve Filistin topraklarının da bir bütün olduğu ve ayrılmayacağını düşünmelidirler. Bunun için bir araya gelinmeli, başta bedel ödeyenler olmak üzere herkes ile istişare edilerek konsensüs sağlanmalıdır. Son olarak, bu topraklar Ümmetin namusu ve kırmızıçizgisi olduğu Dünyaya cesaretle duyurmalıdırlar. Buraya kadar işin teorik kısımlardır.
Pratiğe gelince; alınan kararlar ivedilikle hayata geçirilmeli. “Terör ve İşgal Devleti” olarak tanımlanan Siyonist çeteye hitaben, “Terör ve İşgalci bir çete ile diyalogumuz olamaz” denilerek, elçilerini gönderip kendi elçilerini de geri çağırmalıdırlar. Siyonist çete başı, “Baş Terörist” ilan edilerek, onlarla olan tüm anlaşmalar iptal edilmelidir. Gerektiğinde Kudüs için askeri seçenek dâhil tüm seçeneklerin masada olduğu açıklanmalıdır.
Siyonist çete'nin ipini elinde tutan Büyük şeytan ABD`ye gelince, askeri üsleri acilen kapatılmalı ve tedrici bir şekilde olan bağlar koparılmalıdır. Kudüs için mücadele eden direniş gruplarına direk veya dolaylı olarak askeri ve lojistik destek verilmelidir. Unutulmamalıdır ki haklılar haksızlar kadar cesaretli olmadıkça yeryüzüne adalet hakim olmaz.
STK`ların sorumluluğu: Bu kesimler kamuoyu oluşturarak karar merciindekilerin elini güçlendirmelidirler. Bundan dolayı paneller, konferanslar ve mitingler tertip edilmeli ve halkı Kudüs davasında bilinçlendirmelidirler. İktidarda olanlar atması gereken adımları atmadığı takdirde iktidarı uyarmalı, sorumluluklarını hatırlatmalıdırlar. Kudüs davası için mücadele edenlerin haklılığını gündeme getirmeli ve çeşitli kampanyalarla maddi destek sağlamalıdırlar.
Bireylerin sorumluluğu: Biz Müslümanlar Kudüs ve Filistin davasını kendi öz davamız olarak bilmeliyiz. Kudüs`ün tarihini, coğrafyasını, mücadelesini, şehitlerini, fatihlerini iyi bilmeli ve tanımalıyız. Evimizde, işyerlerimizde, caddelerde sokaklarda… hâsılı her yerde Kudüs davasını gündem etmeliyiz. Herkes “Kudüs`ün haklı mücadelesini on kişiye anlatmalıyım” şeklinde kendine ödev vermelidir. Özellikle çocuklarımızın zihinlerine Kudüs ve Mescid-i Aksa`yı iyice yerleştirmeliyiz…
Evet, herkes sorumluluğunu yerine getirdiğinde Siyonist çeteler sadece Kudüs`ü değil, Ortadoğu`yu terk etmek zorunda kalacaktır. Ancak, Devletler STK`ların, STK`lar bireylerin veya bireyler Devletlerin sorumluluğunu üstlenmiş olursa söylemler sadece teoride kalır.