Mürvet Okur

Bir Nefes Cennet

05.09.2023 01:00:00 / Mürvet Okur

Hızla akıyor trafik, yol, ses, hayat ve hayata dair her şey. Ömür dediğimiz tek sermaye eriyip gidiyor avuçlarımızın arasından; buz misali. Azalır, tükenir ve kaybolur bize emanet edilen her şey. Dünü, bir saat öncesini, hatta bir saniye öncesini geri getirmek mümkün değildir. Acı veren bir hakikattir kaybediş. Eldekinin azalarak yok oluşu tedirgin eder insanı. Bundandır belki de biriktirmek ister insan değer verdiği şeyleri. Lakin tükenişlerin tek çaresi vardır. Onda da çoğu zaman gafildir insan. Yüce Yaratıcının kendisine emanet olarak verdiği her şeyi ebediyete dönüştürmek için onları hayırlarda kullanmak bu nimetlerin zevalini önleyebilir ancak. Mal, güç, kabiliyet, evlat...

Hayatın gürültülü, yoğun ve yorucu seyrinde ne şekilde yaşanırsa yaşansın akıp gidiyor zaman. Akıp giden zamana bir ark, havuz ya da depo lazım. Hayatı Rıza-ı İlahi için yaşayarak ve amel-i salih ile dolabilir bu ömür depoları. Günah ve isyanın, kötülük ve ilhadın her yanı kaplayan istilasına karşı direnebilmek, şeytan ve dostlarının tuzaklarından korunabilmek ancak bu manevi stokların dolu olması ile mümkün olabilir.

Ahir zamanda yaşıyoruz. Tüm zamanlarda yaşanmış imtihan ve şerlerin cem olduğu çağımızda kötülük ve günahlarla iç içe yaşıyoruz. Savaşın çok yönlülüğü, düşmanların birçok renk ve maske kullanmasına karşı tek silahımız, zırhımız ve sığınağımız bu manevi depolarımızdır. Savaşlarda nihai galibiyetin sahipleri gıda ve silah deposu dolu olanlardır. Bizim de şeytan ve nefisle olan bu hayati savaşımız bu manevi depolarımızın dolu olmasına bağlıdır.

İnsan olarak huzur, gıda, dinlenme, sevgi, şefkat ve ilgi gibi birçok şeyi depolamaya ihtiyaç duyarız. Tüm saydıklarımız hayatımızda çok büyük öneme sahiptir elbet. Bunları doldurmaya özen gösteririz. Ama çoğu zaman ruhumuzun ve kalbimizin boşalan depolarından bigane kalırız. Daralan göğsümüz, bir türlü bulamadığımız huzur, ibadetlerden kaybolan huşu, işlerimizden kaybolan ihlas ve samimiyet... Hayatımıza anlam katan şey maneviyattır. Allah(c.c) ile aramızdaki bağın kuvvetli olması demektir maneviyat. Yani içimizdeki nurun şiddet derecesidir maneviyat. Koşuşturma ve yoğunluk, suni gündemler, maddileşen hayat anlayışı anbean tüketiyor maneviyat depolarımızı. Peki, ne yapmalı? Nasıl doldurmalı bu depoları? Öncelikle ciddi bir nefis muhasebesi, hastalığı teşhis ve iyileşmeye niyet ederek iç alemin onarılmasına bir zaman ayırmak suretiyle zedelenen ve kırılan maneviyatımıza merhem olacak tefekkür ve amellerle iyileşme sürecine girmek lazım. Onlarca meşguliyet ve işlerin, eğlence, çıkar ve maddi kazançlar bizi dört koldan çağırdığı halde hepsine meydan okuyabilmektir bu teneffüs vakitleri. Genç, yaşlı, kadın, erkek, küçük, büyük herkesin ihtiyacı vardır bu maneviyat depolayan teneffüslere. Özellikle ergen ve gençlerin üzerindeki tazyik ve kışkırtmanın daha yoğun olduğunu düşününce bu manevi molaların sıklaştırılıp arttırılmasının gerekliliğini daha iyi anlarız. Şirk, sapkınlık ve cehaletin karanlığından kaçıp Hira mağarasında maneviyat depolayan Resulullah(s.a.v) gibi, Ashab-ı Kehf gençlerinin mağaraya sığınması ve ilahi nuru araması gibi bu molalara ihtiyacımız var. Kendinin ve hakikatin farkında olan çağın Müslümanları olarak hepimizin bizi asıl besleyecek ve iki cihanda mesrur edecek maneviyat depoları olan yerlere akın etmeliyiz. Buralarda Allah’ın birçok lütuf ve inayeti gizlidir. Hiçbir dünyalık kazançla ölçülemeyecek kıymete sahip güzellikleri oralarda elde edebiliriz. Hayatımızdaki ilkler hep o tarz mekanlarda başlar. Teneffüs, mola, inziva veya kamp. Adı ne olursa olsun hayır ve nur merkezlerini çoğaltmak ve oraya iştirak etmek lazım. Ta ki manevi bir buhran yaşayan bu çağdan salim bir şekilde kurtulabilelim.

Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar