Hayat denen serüvenimiz son hızıyla devam edip giderken her geçen gün maziye olan ve hatıralarımıza olan hasretimiz de katmerleşiyor. Mazi ve maziye dair hatıraları insan için değerli kılan şey hiç şüphesiz sevdiği ve değer verdiği insanlar ve onlarla olan yaşanmışlıklar sır. Hayat yolculuğumuz kimi zaman inişli, kimi zaman çıkışlı olsa da, bazen zorluklar ve tatsız hadiseler kapımıza dayansa da, tüm gayret ve takatimiz tükendi dediğimiz anda, ince bir iplik gibi kopmak üzerine olan umudumuzu güçlendiren bazı insanlar karşımıza çıkarır Rabbimiz. “İmtihan girdabında boğuldum” dediğimiz anda bir inayeti ilahidir “has” insanlar.
Tüm ömrümüzü bir elek gibi süzdüğümüzde göreceğimiz şey bu vasfa sahip insanların çok nadir olduğu gerçeğidir. Has insan ya da İnsan-ı kamil vasfını kazanmak her yiğidin harcı olmasa gerek. En çetin imtihanlardan alın aklığı ile çıkabilmek, yaşadıklarından ders çıkarmak, açık ve geniş bir gönle sahip olmak, insan ayırımı yapmaksızın şefkatini ihtiyacı olan her herkese verebilmek ve insanı nadide kılan ama zor kazanılabilen bir vasıf olan “tevazu”. Bilgi ve ilim; okumakla elde edilebildiği halde, tevazu isteyene, gayret edene ve çokça dua edene verilen bir nimettir. Fena fillah ya da fena fil cemaat dediğimiz şey; enaniyet ve bencilliği bir cemaat potasında eritmektir aslında. Ben” değil “biz”, biricik olanın rızasına adapte olmak. İsminin anılmamasından hiç bir rahatsızlık duymayacak kıvama gelmek. Takdir görmese de lillah için hizmete devam etmek. En öndeyken en geriye geç denilince gönlünde hiç bir rahatsızlık hissetmemek, her tabakadan ve her seviyeden insanlarla ilgilenirken canı gönülden ilgilenmek. Allah Resulü (s.a.v) gibi; hem eşrafa hem bedeviye yönelerek konuşmak ve onları sabırla dinlemek...
Kurumuş bir toprağın suya ihtiyaç duyduğu gibi böyle dostlara ihtiyaç duyuyor insan. Bilgi dağarcığını ve tecrübelerini paylaşmakla kalmıyor böyle dostlar, hâlinden hal alıyorsun, kelimelerden çok ruhlar konuşuyor dostlar meclisinde. Az zamanda ve az kelimeyle binlerce mana doluveriyor gönül dünyana. Ruh kanatlanıp maveraya yol alıyor, mekanı ve zamanı aşan hissiyatlar sarmalıyor derununu. Sarsıyor sizi, kendinize getiriyor. Fâniden ve rüyadan uyandırıyor hakikate kanat çırpmayı öğretiyor dost sükunet bilmez kalp atışları dengeleniyor, manevi açlıktan kaynaklı yersiz çırpınışlar sahil-i selamete eriyor ve insan ancak dostun bahçesinde filizlenip boy veriyor.
“Arkadaş arkadaşın dini üzerindedir”. Buyuruyor Allah Resulü (s.a.v). “Bana arkadaşını söyle sana seni söyleyeyim” diyen atalar da arkadaşlığın önemine vurgu yapmışlardır. Kalp kalbe benzermiş zamanla. Arkadaş seçimi bile bu kadar önemli iken, dost dediğimiz ve gönül mahremimize aldığımız, duygu dünyamıza dahil ettiğimiz insanların seçimine daha çok dikkat etmeliyiz. Öyle dost ki harap bahçenizi gülistan eylesin. Sonbaharda sararan mevsiminizi yeşillendirsin, manevi güller açtırsın. Ilık bir meltem gibi ruhunuzu sarsın hüznü ve gamı gidersin. Hep hakka çağırsın, üzerinizde biriken gaflet küllerini silkelesin.
Kişiye göre değil hakka göre konuşsun. Hem Hakk’ın rızasına ermiş olsun hem seni yetiştirsin. İnsanın hayat yolculuğu böyle dostlarla kesiştiğinde bunu Allah’ın bir lütfu bilmeli ve elinden geldiğince istifade etmelidir. Özellikle bu günün gençlerine naçizane tavsiyemiz; bu günün ve gelecek günlerin ve dahi ahirete kadar uzanan hayat yolculuğunun selametli bir şekilde sonuçlanması için böyle sadık dostların varlığı zaruridir. Kendilerini her daim hakka yöneltecek hem fikir hem ahlaki olarak iyiye ve güzele, kamil imanın kazanılmasına teşvik edecek yol arkadaşı yolun selameti için olmazsa olmazdır. Gününü gün etmek, boş lakırdılarla zaman öldürecek muhabbeti faydasız insanların bize hiç bir faydası yoktur. O halde hem feraset ve hikmetle dost ve arkadaşı iyi seçmeli hem Allah’a böyle dostlarla karşılaştırması için dua etmeliyiz. Rabbim her daim böyle dostlarla bizi karşılaştırsın ve kıymetlerini bilenlerden eylesin inşallah.