Ölü bir bedenin canlanıp hareketlenmesi gibi bu baharda da kainat yavaş yavaş depreniyor, canlanıp hareketleniyor.
Tüm canlılar ve bitkiler haşr misali uyanıp vazife başına, aşk ve şevkle yaratıcının emriyle hazırolda duruyor adeta. Tabiat tüm renkliliği ve ziynetleri ile coşkulu ve şen bir gelin gibi görünüyor gözlerimize.
Tüm olumsuzluklar, karamsarlıklar ve bezmişliklerin etkisi azalıyor bu mevsimde. Kanımız bile damarlarımızda bir başka akıyor, kalp ritmimiz bile artıyor bu güzelliklerle beraber.
Mevsim bahardır ve aylardan nisandır. Dem uyanış ve heyecan demidir. Bu uyanış ve heyecanın en büyük sebebi kainatı manevi ölümden kurtaracak muştunun sahibinin teşrifatıdır şüphesiz.
Aylardan viladet-i Ahmediye ayıdır. Binlerce yıllık katmerleşen cehalet karanlığını yaran güneşin doğduğu o kutlu gün bu mevsimdedir. Gönüller aşkta gözler o kutlu yardadır.
Sen geleceksin Yar(s.a.v), kulak kesilmiş kainat nuruna gark olacak mevcudat. Seni bekliyor yüreklerimiz. 1400 yıldır sürmekte bu bekleyiş.
Asırlardır bu mevsimde ve bu ayda yeniden ışıyan nurunu, hasta ruhumuza merhem diye sürmekteyiz. Ne zaman aşksızlıktan kavrulsak, nisanla birlikte aşkını yağdırıyor Rahman.
Sevgili! nankör ve mahcubuz, mahzun ve garibiz. Emanetini koruyamamanın verdiği eziklikle kıyılsa da içimiz yine de gelmeni dört gözle bekliyoruz. Nasıl demeli bilmiyoruz, aslında utanıyoruz. Mahcup bir çocuk gibi boynumuz yana düşmüş, elimizde bir demet gül, dilimizde salavatlar ama yüzümüz tutmuyor huzuruna çıkmaya. Ya bizi görmek istemezsen diye korkuyoruz Hz. Vahşi gibi.
Efendimiz! Can Sultanımız! Hali pür melalimiz böyledir. Seni çok seviyoruz. Bu sevginin bir ispatı olacak bir amel sunamıyoruz ama adın anılınca yürek atışlarımızı durduramıyoruz. Sicim gibi gözlerimize hücum eden yaşlar nisan yağmurları misali sel olup taşıyor. Ölü toprağın dirilmesi gibi katılaşmış kalplerimiz adınla yumuşuyor, yoğur bizi merhametinle Efendim. Öyle yoğur ki katığı, mayası hep nurun olsun.
Yine bahardır Efendim! Aylardan nisan, aylardan viladet-i Ahmediye ayıdır. Hiç bir beşer bu kadar sevilmedi. Ve hiç bir beşer bu kadar beklenmedi. Zerre zerre aydınlatmada nurun körelen ruhları. Sen bir tiryaksın. Şefkatten yoksun bu asrı ve tüm asırları iyileştirecek iksir aşkında saklı.
Bak ey Efendim! Dillerde sen, gönüllerde sen varsın. Lal olmuş diller bülbüle dönmüş, kalemler seni yazar, seni okur aşıklar her dem.
Ne de uzun sürdü şu kış; kurak ve soğuk. Üşüdü ruhlarımız. Aşkın ısıtmasa donacak ruhlarımız. Ahh Efendim! Ne de zormuş yetimlik. Bunu en çok sen biliyorsun. Ümmetin yetim kaldı, bir nebze olsun garipliğimizi gidermez misin?
Koyu karanlık dalgalar misali imtihanlarla boğuşan insanlık sahil-i selametine muhtaç. Yine ümmet bilinci ile dirilsek, rehberliğinde dünyayı yeniden tanısak, tüm kavramları engin ufkunun öncülüğünde yeniden tanımlasak. Sonra tanısak kendimizi, kim olduğumuzu yeniden hatırlasak.
Hani kardeş kılmıştın ya muhacir ve ensarı. Yüreklerini birbirine kenetlemiş, onları bir vücudun azaları gibi yapmıştın ya; şimdi o yüreklerimiz soğudu, bedenin azaları kayıtsız kaldı birbirine. Bir azası can çekişmekteyken diğer azalar keyif çatıyor. Ondandır ki bela şimşekleri tepemizde şakıyor.
Nuruna kayıtsız kalmış her yürek insanlıktan çıktı. Madde ve menfaat tahtına kurulan bedbahtlar sardı dünyayı. En çok merhamet ve şefkat duygularımız yara aldı. Cinnet geçirmekte insanlık.
Acımasızlık, şefkati beyninden vurdu. Kâbil kesildi insanlığın en güçlüleri. Köşe bucak katlediyor Hâbilleri. Ve şimdilerde bu hastalıklar ümmetini de ifsat etmekte. Kardeş kardeşe şefkati çok görmekte. Sızlayan gönülleri iyileştirecek bir dost eli bulamıyor mazlumlar. Gözlerde metalik bir donukluk, sözlerde aşılmaz duvarlar örülü.
Samimiyet aramızdan çekti gitti. Senin nuruna kapalı izan ve akıllar ters tepti. Bir bereketsizlik var senin olmadığın her şeyde. Ancak senin öncülüğünde aşılıyor karmaşık yollar. O yüzden bizi önce senin öncülüğünden koparmak istediler. Sonra şarlatanlar çıkardılar önümüze öncü diye. Yolumuzu kaybettik yolsuzların ardına düşeli. Kalabalıklar oluştu cemaat bilincinden kopalı. Her kafadan bir ses çıkıyor şimdi.
Herkes sussa, sen konuşsan sadece. Vahiy ikliminden nurlar derleyip serpsen üzerimize. Ve diriltsen ölü ruhlarımızı...
Bu bahar mevsiminde, bu buğulu yüreklerimizde çıkıp da meydanlara gelişini haykıramamak acıtsa da canımızı, her birimiz evimizi ve gönlümüzü birer aşk meydanına çevirmiş ve nurunu selamlıyoruz.
Sen şefkat Peygamberisin (s.a.v), kıyamazsın bize, teşrif buyurursun değil mi?
Efendimiz! Bak hıçkırıklarımız aşkına şahitlik etmekte.
Gel eyy Yar! mevsim bahardır ve aylardan viladet-i Ahmediye ayıdır.
Sen en sevgilisin. Başımıza taç gönlümüze ilaçsın.
Yetim kalmış ümmetini toplayacak baba şefkatini esirgemezsin bizden.
Dünyaya, ülkemize, şehrimize, evlerimize yüreklerimize hoş geldin.
Binler salat binler selam sanadır eyy kutlu Yar!