Geçmişten günümüze değin İslam âlimleri gayri İslamî devlet yönetimleri ile Müslümanların gerçekleştireceği ilişkileri tartışmışlar ve çeşitli görüşler ileri sürmüşlerdir. Bu görüşlerden hangilerinin daha makul olduğunu anlamak için Efendimiz (sav) ‘ in nübüvvetinin on üç yıllık Mekke dönemini iyi analiz etmek gerekmektedir.
Efendimiz (sav), İslam davetinin büyük bir bölümünü Mekke`de gerçekleştirmiş ve akabinde Yesrib`e hicret ederek Yesrib`i Medine`ye çevirmiştir. Efendimiz (sav) ‘ in Mekke`de gerçekleştirmiş olduğu bu on üç yıllık İslam daveti sistem içi ilişkiler noktasında önümüzü aydınlatan birer kandil konumunda olacaktır.
Efendimiz (sav) ‘ in Taife İslam davetini götürdükten sonra Mekke`ye girmek için Mekkeli müşrik olan Mut`im`in himayesi ile Mekke`ye girmesi, içerisinde üç yüz altmışa yakın putun olmasına rağmen ibadetlerini Kâbe`de yapması gibi meseleler Mekke döneminde gerçekleşmiştir.
Peygamber Efendimiz (sav) ‘ in bir müşrikin himayesi ile Mekke`ye girmesi, Mekkeli müşriklere -hâşâ- muhabbet beslediği anlamına gelmez. Ya da şöyle diyelim; Efendimiz (sav) neden bir Mekkeli müşrikin himayesine ihtiyaç duymuştur? Bu himaye ile Mekkeli müşriklere muhabbet beslediğini kimse iddia edebilir mi? Asla…
İşin bu noktası ya da bu soruların cevabı işte çözüme kavuşturmaya çalıştığımız sistem içi ilişkiler noktasında bize tüyolar vermektedir. Efendimiz (sav), Mekkeli müşriklerin âdeti olan himayeyi kullanıyor ve bunda Müslim veya gayri Müslim ayrımı yapmıyor. Fakat bu himayeyi kullanarak müşriklere muhabbet beslemiyor. Sadece sistem içi bir boşluğu kullanıyor o kadar.
Daha önce yazımızda da belirttiğimiz gibi sistem içi ilişki başkadır, sisteme muhabbet beslemek başkadır.
Efendimiz, Kâbe`nin içinde ve muhtelif yerlerinde bulunan toplam üç yüz altmışa yakın putun olduğu bu dönemde ibadetlerinin büyük bir bölümünü Kâbe`de gerçekleştirmiştir. Efendimizin ibadetlerini putların yoğunlukta olduğu bir yerde gerçekleştirmesi, putları kabul ettiğini veya putlara muhabbet gösterdiği anlamına gelmez.
Efendimizin Mekke dönemi ile ilgili vermiş olduğumuz bu iki örnekte olduğu gibi bugün İslamî dernek, vakıf, radyo, TV, parti gibi İslam`a hizmet için seçilen bu araçların kullanılmasının hiçbir mahsuru yoktur.
Mustazaflar Hareketi Partileşmiyor, Mustazaflar Hareketi Sadece Bir parti Kuruyor.
İslamî davaya hizmet etmek için zamanın şartlarına göre araçlar kullanılır. Bu araçlar amaca ulaşmak için sadece bir araç olarak kalır, asla amaç haline gelmez. Dün dernek, vakıf, radyo, TV araçtı bugün bu araçların yanına bir yenisi olan parti eklendi. Yarın hedefe gitmek için bir başka şey araç haline gelebilir. Ama asla kullanılan araçlar, amaç edinilmez.
Araçlar ve amaçların birbirinden farklı şeyler olduğunu anlayamayanlar araçların amaç olduğu zannına kapılabilir. Parti de amaca gitmek için sadece bir araçtır. İslam davasına hizmet ettiği müddetçe kullanılır, zararının olacağı fikri ağır bastığı zaman ise terk edilir, çünkü partinin kendisi sadece ama sadece bir araçtır.
Bugün sistem içi ilişkilerimizde razı olmadığımız birçok noktada sistemle iç içe yaşıyoruz. Bunu hiç kimse inkâr edemez. Kumarın yasak olduğu bir taraftan da devlet eliyle oynatılan "milli (!) piyangolar" ın olduğu; zinanın serbest, kürtajın yasak olduğu gibi çelişkilerle dolu bir sistemin içerisinde yaşıyoruz. Bu çelişkilerle dolu sistemin içerisinde yaşamamız sisteme muhabbet beslediğimizi göstermez.
Hür Dava Partisinin tüzüğünü inceleyen her Müslüman şayet art niyetli değilse Hüda-Par`ın sisteme muhabbet beslemediğini görecektir. Genel Başkanının da kendi ifadesi ile "sistemin alternatifiyiz" sözü, Hüda-Par ‘ ın parti kurmadaki asıl amacının bir göstergesidir.
Parti tüzüğü ile ilgili "bu vaat edilenlerin tamamı hayalidir. Hiçbiri gerçekleştirilemez" sözlerine de katılmıyorum. İhlâsla yapılacak en ufak bir iyiliğin gayretullahı harekete geçireceğini hiç kimse bilemez.
Uhud savaşında yaralanıp yorgun düşen Allah Resulü (sav), Uhud dağının eteğinde bulunan yüksekçe bir kayaya çıkmak istediğini kendisine yardımcı olan sahabelere söylüyor. Sahabeler Allah Resulü (sav) ‘ nün bu isteğini canla başla yerine getirmeye çalışıyorlar ama nafile, muvaffak olamıyorlar. Bu manzarayı uzaktan seyreden Talha b. Ubeydullah (ra), Allah Resulüne yardımcı olmak için yaralı olmasına rağmen Uhud`un eteklerine doğru hızla ilerliyor. Allah Resulünü o istediği kayanın üzerine çıkarmak için sırtını merdiven yapıp, Allah Resulü`nün o kayaya çıkmasını sağlıyor. Allah Resulü (sav), Talha (ra) ‘ nın bu hareketinde dolayı "Vallahi cennet Talha`ya vacip oldu" buyuruyor.
Talha b. Ubeydullah (ra): Ey Allah`ın Resulü! Bana böylesine küçük bir hareket için mi cennet vacip oldu? Diye soruyor. Allah Resulü (sav): "Sen bu küçük hareketinden dolayı Gayretullahı harekete geçirdin.” Buyuruyor.
Hür Dava Partisinin tüzüğünde gerçekleştirmek istedikleri birilerine göre hayali olabilir. Ama şunu unutmamak gerekir ki "Mümin`in niyeti amelinden üstündür”. Belki tüzükte belirtilenler afakî olabilir ama Gayretullahı harekete geçirip, geçirmeyeceğini kimse bilemez.
Henüz yeni kurulmuş bir parti hakkında konuşmak için çok erkendir. Bu konuşmalar yarın bizlerin önüne hem dünyada hem de ahrette bir delil olarak getirilecektir. Bu yüzden Partinin zahire yansıyacak bazı fiiliyatlarını görmeden konuşmak veya eleştirmek için çok erkendir. Olmaz demek yerine olması için dua etmek daha mantıklı ve tutarlıdır.
Rabbim hayırlı hizmetler niyetiyle yola çıkmış bu Partinin akıbetini hayreylesin, razı olacağı yoldan ayırmasın inşa Allah…
Dua ile vesselam…