Konunun sonunda söylemem gerekeni hemen başında söyleyeyim. Zekât öyle kişilerin şahsi inisiyatiflerine bırakılamayacak kadar önemli bir ibadettir. Beş farzın içerisinde yer alan ve Kur’an’da birçok ayette namaz ile birlikte anılan bu ibadet, büyük bir organizasyon gerektirmektedir.
Bu nedenledir ki Resulullah (sav) konu ile ilgili memur görevlendirip, atadıklarına vazifelerinin sınırlarını; görev, hak ve yetkilerini belirlemiş. Örneğin; görevi başında iken hediye alan kişilere, üçüncü kişilerin kendilerine memuriyetlerinden dolayı hediye verdiklerini hatırlatmış ve kendilerini bu hususta menetmiş. Bir anlamda görevlerinin çerçevesini çizmiş.
İslam devleti küçük bir coğrafyadan ibaret iken, memurlar her tarafa ulaşıyor ve zekâtı toplayabiliyorlardı. Ancak Hz. Ömer (r.a)’ın döneminde İslam devletinin sınırları epey genişledi. Artık memurların her tarafa ulaşma şansları kalmadı. Özellikle sınır boylarında bulunan ve nüfusları az olan Müslümanlara, memur heyeti göndermek ekonomik de değildi. Çünkü giden memurların yol masrafı ile toplanacak zekâtın orantılı olması lazımdı.
Bu nedenle ulaşımı zor, zahmet olan ve gidiş gelişi ekonomik olmayan bu yerlerdeki Müslümanların zekât farziyetini eda etmelerinin yollarına başvuruldu. Öyle ya, uzakta da olsalar yine de zekât ibadetlerini ifa etmeleri gerekiyordu. İşte bu tür mahrumiyetler zekâtta bireysel davranmayı, yani yakınlarında bulunan fakirlere zekât verme geleneği başlattı.
İslam devleti denen idare aygıtının olmadığı şu zamanda ise mezkûr müessese bireysel inisiyatife bırakılmış durumdadır. Artık insanlar kendi zekatlarını kendileri hesaplıyor ve belirledikleri kişilere veriyorlar. Devlet aradan çekildiği için verende kibir, alanda ise zelillik durumu yaşama tehlikesi her an vardır.
Şimdi gelin Kur’an’da zekatların kime verileceği hususunu Tevbe Suresi 60. ayet çerçevesinde görelim: “Sadakalar şunlar içindir: Fakirler, yoksullar, o işte çalışan görevliler, müellefe-i kulûb (kalpleri İslam’a ısındırılacaklar), köleler, borçlular, Allah yolundakiler, yolda kalmışlar.” Ayetin sonrası ise “Allah tarafından böyle farz kılındı.” şeklinde devam ediyor.
1-Fakirler: Hiçbir şeyi olmayan veya günümüzde açlık sınırı olarak belirlenen meblağın altında bir gelire sahip olanlardır.
2-Yoksullar: Bu kelime Kur’an’da “Miskin” diye geçer. Yani geliri giderlerini karşılamayanlar. Bu da günümüzde yoksulluk sınırının altında yaşayanlardır.
3-Çalışan Görevliler: İşte burada devleti gerektiren bir durum söz konusudur. Çalışan görevlilerinden kasıt zekât memurlarıdır. Bunu sadece sahada çalışanlar olarak değerlendirmemek lazım. Zekâtın toplandığı depo gibi yerlere Beytu’l-Mal denir ve buraların da nöbetçileri, memurları vardır. Yani komple bir kurumdur. Tabi ki kurumlar topluluğuna devlet denir. Yani askeri, sosyal, idari kurumların birleşiminden devlet oluşur. İşte bu nedenle zekât fıkhını uygulamak için devlet gereklidir.
4-Müellefe-i Kulûb: Kalpleri İslam’a ısındırılacak kimseleri kasteder. Bunlar Müslüman olmuş ama yeni topluma adapte olmaya çalışan kesimdir. Bunlar daha önce mensubu oldukları topluluğu terk etmiş ve Müslümanların safına katılmışlardır. Yalnızlık çekiyor veya mallarını bırakıp gelmişlerdir. İslam toplumu ile adaptasyonlarının temini için zekâttan bir pay alırlar. Hatta İslam’a girmesi umulan, İslam’a faydalı olacağı düşünülen gayrimüslimlerin dahi bu sınıfa mensup olduğu görüşü de mevcuttur.
5-Köleler: Efendilerine özgür kalmaları için bir meblağ ödemeleri gereken kölelerdir. Malikiler bütün kölelerdir diyor. İslam tarihinde Bizans’taki kölelerin özgürlüğü için dahi zekâttan pay gönderilmiş. Yani kölenin Müslüman olma şartı da olmayabilir.
6-Borçlular: Çoğumuzun ihtiyaçlarımızı karşılamak için başvurduğu bir yöntem. Ancak borçluya zekât vermenin de bir fıkhı vardır. Örneğin nisab dışında borcunu ödeyecek serveti bulunmamak, kumar gibi haram bir fiil için borçlanmamış olmak veya borcun süresi dolmuş olmak gibi.
7-Allah Yolunda Olanlar: İslam uğruna cihad veya cehdedenlerdir. İşleri güçleri bu dine hizmet etmektir. Bu anlamda Allah yolunda savaşanlar veya bu yoldaki hizmet taşlarını döşeyenler zekâttan bir pay alırlar.
8-Yolda Kalmışlar: Sürekli yaşadığı yerde malı mülkü olsa dahi, çıktığı yolculukta parasız kalan ve malına ulaşma imkânı olmayan kişidir. Bu kişiye malına ulaşacak kadar zekât verilir.
Görüldüğü üzere sekiz sınıf insan sayılmış. Peki, altın, gümüş, para, hayvan, tarım gibi değişik mali kalemlerden zekat toplamak ve bu sekiz sınıf insana dağıtmak gibi çetrefilli bir konu bireysel tercihlere bırakılabilir mi?