Şehitler Kervanı ilahi ve marşlarının hayatımızdaki yeri ve anıları bir başkadır. Bizlere şahadet aşkı aşılayan bir ruhu vardır. Hele hele bazı parçaları var ki, içimizi yaralar. Bunların içinde beni en çok etkileyen ve dinlerken gözlerimi dolduran, beni alıp eskilere götüren parçalardan biri de, “Kahramanlar Ordusuyla Yola Çıktı Kervanlar” parçasıdır.
Vahşetin ıssızlığında şehit edilen kardeşlerimin yalnızlığını düşündükçe, kalp hüzünlenip göz yaşarıyor. Ve hep Hz. Ebubekir r.a bir sözü kalıma gelir ;” Biz Mekke`de çok işkence çekip sıkıntı yaşadık, çok ağladık. Medine ye geldikten sonra ise Mekke`de ağladığımız günlere ağladık.”
Issızlıkta katl edildi en azizi kardaşlarım. Kürdistan`ın ıssızlığında katl edildi en aziz kardaşlarım. Kimse duymadı. Kimse sahiplenmedi. Kimse bir değer vermedi. Tıpkı Mekkecnn köle Müslümanları gibiydiler. Daha önceden bir adları, şanları yoktu. Issız bir köyde, kimsesiz bir yolda, bir dağ başında, bir vadide şehit olmuşlardı. Kimisi lime lime doğranarak, kimisi üstüne naylonlar damıtılarak, kimisi bomba ve kurşunlanarak, kimisi vahşi işkencelerden geçilerek. Kimse ne onların farkındaydı, nede onların şehit düştüğü yerin. Şehit olanları da kimse tanımıyordu, tanımak istemiyordu, düşmanlarından başka.
Kürdistan`ın ıssız dağlarında, ovalarında, köylerinde Mekke dönemini yaşıyorlardı. Belki köle değillerdi ama tutsaktılar. Her birisi bulunduğu köyde, mahallede, evde, sokakta tutsak hayatı yaşıyorlardı. Düşmanları tarafından sarılmış haldeydiler.
Gizli yerlerden,delhizlerden,komşudan,bakkaldan,manavdan takip ediliyorlardı. Ebu Lehep misali İslam düşmanları her yerde peşlerindeydi. En ufak bir gaflet anlarında veya dalgınlıklarında, öldürücü bir darbe vurmak için fırsat kolluyorlardı.
Çoğu zaman fırsat bulamadıklarından, dağdaki yoldaşlarından, köy ve şehirlerdeki milis güçlerinden yardım istiyorlardı. Bir eve onlarca hatta yüzlerce kişilik saldırılar düzenliyorlardı. Saatlerce süren çatışmaları o ıssızlıkta kimse duymazdı. Duyanlar da duymamalıktan galilerdi. Bilalvari tekbirlere kulaklar sağırdı, sadece göklerde bir karşılık bulurdu.
Kimi nişanlı, kimi kınalı, kimi yeni evli bu insanlar vahşettin ıssızlığında can çekişirlerdi de kimse yanlarına bile varamazdı. Sabaha kadar eşleri ve çocukları başlarında ağlardı da kimse yerden kaldırmaya, hastaneye ulaştırmaya bile yardım etmezdi. Hastaneye ulaşanlar da ilgisizlikten, düşmanlıktan ve korkudan müdahale edilmezdi, ilgilenilmezdi.
Afganistan`a, Çeçenistan`a, Bosna`ya cihada giden mücahit kardeşlerinin bir gün kendilerine de yardıma gelmesini hep umutla beklediler. Afganistan`ın, Çeçenistan`ın, Bosna`nın şehitlerine kılınan gıyabi cenaze namazları gibi yanı başındaki kardeşlerinden, namazı kılınmasına izin verilmeyenler içinde iki rekat kılmalarını beklediler. Yüzlerce şehit, binlerce tutuklu, on binlerce mağdur ailenin halini hatırını kimse sormadı. Bir ıssızlıkta yaşıyorlardı. Tırlarla ülke dışına gönderilen yardımlara, gözlerinin önünden geçerken aç aç,öylece baka kalıyorlardı.
İşte kardeşim böyle bir ıssızlıkta katlerildi en aziz kardaşlarım. Sadece bazı kardeşlerinin ilahilerinde marşlarında dinleyebildiğimiz bu mazlun ve mustazaf şehitlerin hikayesi bir kor gibi içimizi yakardı. Şahadet arzusunu içimizde ateşlerdi. Gözümüz şehit olmaktan başka bir şey görmezdi. Gece rüyalarımız, gündüz dualarımız olurdu. Kardeşlerimizden şahadet kokusu gelirdi. Çünkü biraz sonra bir bakardın ki şahadet kuşunun kursağında cenneti alaya uçarlardı.
İşte bugün de bizler, Hz Ebubekir r.a misali o günleri hatırlayıp ağlıyoruz. Tarih tekerrürden ibarettir değil mi?