Konyalı âlim Abdullah Fevzi efendinin anılarını okumaya devam ediyorum. İkinci kitapta anlattıkları olaylarla bu sistemin aslında nasıl ve kimlerin kurduğunu ortaya koyuyor. Bu sistem kurulurken halkın neler çektiğini, katliamları ve sürgünleri net olarak gösteriyor. Bize yıllarca kahraman olarak tanıtılanların aslında günümüz tabiri ile o gün birer bağiy olduklarını anlatıyor. Bizden saklanan yakın geçmiş tarihin aslında nasıl bir tarih olduğunu da anlatıyor.
Malum olduğu üzere birinci cihan harbinde Osmanlı devleti yenildi ve ağır bir barış atlaşması imzaladı. Bu yenilginin en büyük sebebi ittihat ve terakkicilerdi. Çünkü onlar bir oldubitti ile devleti Almanya`nın yanında savaşa soktular. Yaklaşık yüz yıldır Osmanlı devletinin en yetkili yerlerinde kendileri bulunuyor ve devleti yönetiyorlardı. En büyük hayalleri de Fransız devrimi gibi dinsiz ve İslamsız bir devlet düzeni idi.
Osmanlı devleti savaşta yenilince ittihat ve terakki partisi de yenilmiş oldu. Faaliyetleri durur gibi oldu. Ama partinin organları yer altında faaliyetlerini sürdürdüler. Uygun bir ortam kollayarak çıkmak için beklediler. Bu beklentilerine Yunanistan`ın İzmir çıkarması ile fırsatı yakaladılar. Aslında İzmir işgal edilmemişti. Çünkü yapılan anlaşma gereği Müslümanlar ile gayri Müslimler arasında çıkacak bir çatışmayı önlemek için dışarıdan askerin gelmesi kabul edilmişti. Osmanlı ordusu dağıtıldığı için bunu yapamıyordu. İzmir`de yapmacık bir çatışma çıkaran ittihat ve terakkicilerin sayesinde İzmir`e Yunan müdahalesi, antlaşmalar gereği doğdu.
İşte ittihat ve terakkiciler bu olayı fırsat bilerek ortaya çıktılar. Mudafai Hukuk Cemiyeti adında yeni bir cemiyet kurdular. Bunlara bağlı olarak da Kuvvai Milliye namıyla askeri bir güç oluşturdular. Bunu yapmak pek zor olmadı çünkü devletin ordusu zaten bunların adamları tarafından eskiden beri yönetiliyordu. İşgal edilmemiş İzmir`i kurtarmak için daha Yunan gelmeden İzmir`in köylerine, topladıkları çapulcularla baskınlar düzenleyip zorla köyleri boşalttılar. Yaktılar yıktılar. Halkın mallarını ve namuslarını talan ettiler. Sadece Müslüman köylerini değil Hıristiyan ve Rum köylerini de basarak ortalığı iyice karıştırdılar.
Padişah ordusunu dağıttığından dolayı bunlara karşı halktan yardın istedi. Herkesin bulunduğu yerde bunlara karşı ayaklanmasını ve bunların etkisiz hale getirilmesini istedi. Çünkü bunların faaliyetleri vatana ve millete zarar veriyordu. Bunu da Şeyh`ül İslam`a çıkarttırdığı bir fetva ile tüm ülkeye dağıttı. Bu insanları dinle iman ile bir alakaları yoktu. Avrupa ülkeleri gibi tamamen dinsiz bir devlet kurmak için çabalıyorlardı. Yayınlanan bu fetva üzerine Müslüman halk İslam`a ve halifeye olan bağlılıklarından dolayı, Mersin, Karaman, Konya, Kayseri, Sivas vb. birçok ilde bunlara karşı ayaklandı. Birçok yerde yönetimi ele geçirdi ve padişahtan yardım beklediler.
Ama ne yazık ki padişah da bu arada saf değiştirip bu bağicilerin tarafına geçmiş bulunduğundan halk ortada kala kaldı. Adı isyancıya çıkan bu Müslüman âlim ve tebaa, bir anda kendisini bu laik, merhametsiz ve vicdansız adamların karşısında buldu. Daha önceden topladıkları çetelerle oluşturdukları bir ordu ile bu insanların üstüne saldırdılar. Yapılan birçok savaşlarla kırılan halk, birde bunlar tarafından malları, canları ve namusları talan edildi. Âlimleri darağaçlarında sallandırdılar. Seyyar mahkemeler kurarak anında hüküm verip infaz ettiler. Medreseleri yakıp yıktılar. Daha cumhuriyet kurulmadan kendilerine karşı ne kadar âlim, hoca ve duyarlı Müslüman varsa bu seyyar mahkemelerde işlerini bitirdiler. Halkta büyük bir korku meydana getirerek kimsenin ses çıkarmasına fırsat vermediler. En ufak bir itirazda bulunan anında kendini darağacında buluyordu. Talan ettikleri ve öldürdükleri insanların geriye kalan mallarına el koymak sureti ile kendi aralarında pay ederek bir anda zengin oldular.
İşgal edilmemiş İzmir`i kurtarma bahanesi ile çekilen Yunan`ı yenme propagandası sayesinde olaydan habersiz halkın, bir anda kahramanı oldular. Kendi kendilerine bir devlet kurarak, meşru devleti tanımadılar. Batılı ülkelerin çok iyi tanıdığı bu insanların kurduğu gayri meşru devleti de tanımakta gecikmeyince Padişah ve Halifenin işini böylece bitirmiş oldular. Osmanlı ülkesini bitirip, enkazından kendilerine bir devlet kurdular. Bu devleti de İslam`ın kökünü kazımak için kullandılar. İslam adına ne kadar şahıs, kurum, kuruluş varsa hepsini yok ettiler. Kuranı, alfabesini, ilmini, hilafeti, şeriatı, örtüyü velhâsıl İslam adına ne varsa yasakladılar.
İşte bu sistem böyle gayrı meşru bir şekilde kuruldu. Zulüm ile abad olundu. Bunun için bu sistem değişmeden bu zulümler bitmez.
Bu sistemin değişmesi için yeni bir anayasa şart. Bu anayasa halkın inançlarını, gelenek ve göreneklerini yani halkın öz değerlerini esas almalıdır.
Bir an önce arşivler de halka ve araştırmacılara açılarak gerçekler ortaya çıkarılmalıdır.
İşte Konyalı âlim Abdullah Fevzi Efendi bunları günü gününe yazarak bize bu büyük hakikatleri bırakmıştır. Günü gününe olayların anlatıldığı bu eseri, ibretle ve şiddetle okumayı tavsiye ederim.