İnsanlık tarihine baktığımızda, her toplumun bir doğuş, yükseliş, gerileyiş ve çöküş süreçleri olduğunu görmekteyiz. Çoğunlukla toplumlar zorluklar, sıkıntılar ve yokluklarla birlikte doğarlar. Sonra gelişir, büyür ve terakki ederler. Bu süreçler dâhilinde yokluğunu yaşadığı, ahını çektiği ve ihtiyaç duyduğu şeylere hızla sahip olmaya çalışır ve ciddi buluşların mucidi olur.
Bu her zaman ve her toplum için Allah'ın değişmez bir kanunu ve değişim sürecidir. Bu meyanda kimi toplumlar tarih sayfasından silinip giderken, kimileri de yeniden doğar tarih sahnesinde yerini almış olur ve medeniyetler kurar. Böylece kimileri tarih sayfasından silinip yokluğa karışırken, kimileri de hak ettiği yerini alıp rolünü oynamaya başlar.
İşte bugün Gazze’de bu sürecin aynen işlenmekte olduğunu görmekteyiz. İsrail, Hamas’a karşı bütün enstrümanlarını kullandı. Ama buna rağmen bugüne kadar elde ettiği prestijini, kaybetti, kredisini tüketti, onurunu yitirdi. Artık o yenilmez dedikleri İsrail ordusu yenilmiş, şerefi beş paralık yerlerde sürülmektedir. Ve O uluslararası arenada istihbarat uzmanı olarak bilinen MOSSAD’dın büyüleyici karizması çizilmiştir.
Bunun karşısında Hamas’ın başını çektiği İslami Direniş ise, gün be gün büyümekte, küresel çapta dünya milletlerinin ve özellikle mustazaf halkların sempatisini kazanıyor, dünya gündemini belirliyor ve belki şeklini dahi değiştirmeye etki yapıyor. Böylece direniş, tarih sahnesinde hak ettiği yerini alıp mazlum milletlere ilham kaynağı olurken Siyonist İsrail ise, hür vicdanlarda mahkûm olarak lanetleniyor.
Bu durum sadece Filistin halkı ile Siyonist İsrail arasında jeofizik olarak yaşanan bir durum değildir. Bilakis bütün azgınlar ve müstekbirler ile mazlum ve mustazaflar arasında jeopolitik olarak cereyan eden, ne kadar zaman geçerse geçsin asla özelliğini kaybetmeyen evrensel bir kanun, bir sünnetullahtır. Bakınız bu gerçeği Kur’an-ı Kerim ne güzel ifade ediyor:
“Biz bir ülke halkını helak etmek istediğimiz zaman, oranın zenginlik sebebiyle şımarmış elebaşlarına (iyilikleri yapın diye) emrederiz; buna rağmen onlar orada kötülük işlemeye devam ederler. Böylece o ülke, helake müstahak olur; biz de orayı mahveder helak ederiz.” (İsra: 16)
Müfessirlerimiz tarafından bu ayeti kerime şöyle açıklanmıştır: Allah’u Teâlâ, bir ülkeyi helak etmek istediği zaman, önce onların varlıklı ve şımarmış kişilerini çoğaltır. Bu suretle onlar azgınlaşıp zulüm ve kötülük işlemekte ileri giderler; zamanla ülke halkı da onlara uyarak kötülüğe ortak olunca topluca helake müstahak olurlar.
Burada bir topluluğun Allah tarafından nasıl helâk edileceğinin bir planı yer almaktadır. Bir bölgenin zenginleri asi oldukları vakit, her şeyi isteklerine hizmet eder şekilde planlar. Ekonomik denge bozulur, Toplum ifsada gider. İşte o vakit, ilahi bir uyarı ile uyanmaz, düzelmezlerse toplu olarak helâk olmayı hak ederler. İlk önceleri zenginler, isyan, ifsat, zulüm ve kötülükleri işler, daha sonra onlara uyan halk da Allah'ın azabını üzerine çeker.
Bu, aynı zamanda her toplumun önderlerini ve yöneticilerini seçmekte çok dikkatli ve titiz olması gerektiği konusunda bir uyarıdır. Çünkü eğer önderler günahkâr ve isyankâr olurlarsa, kaçınılmaz olarak toplumu da kendileriyle beraber felakete ve helake götürürler.
Sonuç olarak, “kişi yöneticilerinin dini üzeredir” kaidesince yöneticiler, idareciler ve âlimler ıslah olurlarsa, bütün toplum ıslah olur. Bunlar bozulur ifsat olurlarsa bütün toplum da onların etkisiyle bozulur, ifsada gider. Mevla gönlümüzü, nefsimizi ve toplumumuzu ıslah etsin ve başımıza ıslahatçı yöneticiler seçmeyi nasip ve müyesser eylesin.