Kur’an’a göre insanoğlu ilmin zirvesinde doğmuştur. Allah celle celaluhu onu yaratır yaratmaz eşyanın bütün isimlerini ona öğretmiştir. Kur'an-ı Kerim'de sadece ilim kelimesi yüz beş defa zikredilir. Bu kökten gelen diğer kelimelerle birlikte bu sayı sekiz yüz elli dokuzu bulur. Ayrıca "akıl, fikir, zikir" gibi kelimeler, Kur'an-ı Kerim'de çokça zikredilen kelimelerdir.
İnsanın diğer varlıklardan farklılığı onun ilim ve irade sahibi oluşudur. Bu sebeple İslam, ilmi teşvik etmiş, ilmin ve alimin faziletini beyan etmiştir. İlim mümin kişinin kaybolmuş malıdır; nerde bulsa, kimin yanında ve kimin söylediğine bakmaksızın alır. Çünkü o kendisinin öz malıdır, başkasının onu almaya kendisinden daha fazla hak sahibi olduğunu görmez.
İlim cehaletin zıddıdır. Her fenalığın, küfrün, şirkin başı cehalettir. Küfrün ne demek olduğunu bilen bir kimse kafir olmaz. Şirkin Allah’a karşı ne kadar büyük bir haksızlık olduğunu bilen, başkalarını Ona denk tutmaz, ortak koşmaz ve O’ndan başkasına ibadet etmez. Cehaletin ne kadar tehlikeli olduğu hakkında Kur'an-ı Kerim şöyle bizi uyarıyor: "Sakın ha cahillerden olma!" (En'âm: 35)
Kur’an-ı Kerim, ilmin, âlimin ve ilim yolcusunun değerini yükselterek diğer insanlardan farklı bir yere konumlandırmıştır. "Allah, içinizden iman edenlerle kendilerine ilim verilenlerin değerini yükseltir." (Mücadele: 15)
Peygamberimiz sallellahu aleyhi vesellem, Allah’ın dinini öğrenmek ve insanlara tebliğ etmek için ilim tahsil edenleri şöyle övmüştür: "İlim tahsil etmek maksadıyla bir yola giden kimseye Allah’u Teâlâ Cennet yollarını açar. Melekler, ilim tahsil edene karşı memnuniyetleri ve tevazuları sebebiyle kanatlarını yere serer. Göklerde ve yerde olan her şey, hatta su içindeki balıklar, alim için Allah'tan rahmet dilerler.” (Ebu Davud, İlm: 1.)
Âlimin, abidden (ibadet eden kimseye) üstünlüğü, on dördündeki ayın, görünen diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Âlimler peygamberlerin varisleridir. Peygamberler miras olarak ne altın ne de gümüş bırakmışlar, onlar sadece ilmi bırakmışlardır. Kim ilmi, hikmeti almışsa büyük ve değerli bir şey almış demektir. (Ebu Davud, İlm: 1.)
Şu halde ilim öğrenmekten amaç, Allah'ın rızasını kazanmak, onunla amel etmek ve bilmeyenlere öğretmek, tebliğ etmektir. İşte faydalı ilim budur. Peygamberimiz sallellahu aleyhi vesellem, dualarında rabbinden bu ilmi istemiştir: "Allah'ım, bana öğrettiklerinle beni faydalandır; bana fayda sağlayacak ilim öğret, ilmimi artır. Allah’ım! Faydasız ilimden Sana sığınırım." (Tirmizî, Daavât: 68.)
Evet, selefi salihin, bu yolla ilme talip olanlara ve ilim edinenlere Rabbani Âlimler vasfını vermiştir. Yani Rabbinin rızasını kazanmak ve razının olduğu yolda harcamak için ilmini kullanan, onu davası için basamak yapan, onu şahsi hesaplarından önce tutan, şahsını ve şahsi hesaplarını onun için feda eden âlimler, Rabbani âlimlerdir.
Bir de Rebeni âlimler var. Reben tabiri, Kürtçe dilimizde zavallı, neyi nerede ve nasıl kullanacağını bilmeyen, değerli olan ile değersiz olanı ayırt edemeyen, hakkı batılla karıştıran kimseler için kullanılır. En büyük sermaye olan ilmi elde ettikten sonra onunla dünyalık şeyler peşine düşen, ilmi ile dünyayı kazanmaya çalışan zavallılar geçekten rebendir, zavallıdır. İmamı Gazali bunlar için “kapıkulu uleması” tabirini kullanır.
Rabbani âlim, toplayıcı, cemedicidir. İnsanlar onu gördüğünde ilminden istifade etmek için etrafında toplanır, ondan dinini öğrenmeye çalışır. Rebeni âlim ise, dağıtıcı, nefret ettiricidir. İnsanlar onunla karşılaşmak, yüzleşmek istemezler. Beni görünce mutlaka yine bir şeyler ister düşüncesiyle hep ona görünmemeye dikkat ederler. Mevla bizleri Rebeni değil, Rabbani âlimlerin cümlesinden eylesin.