Bir toplum iki şekilde yıkılır. Ya klasik manadaki silahlarla savaşarak ya da o toplumu oluşturan manevi dinamiklerini ortadan kaldırarak.
Silahlarla, savaşlarla yapılan yıkım maddi manada bir yenilgi ile sonuçlansa da sonraki aşamalarda bu telafi edilebilir. Yenilgiler sonradan galibiyetlere dönüştürülebilir. Emperyalistlerin işgal ve tasallutunda olan birçok İslam ülkesi kurtuluş savaşlarıyla bunu başardılar.
Ama manevi değer ve dinamikler, tarihi şuur ve bilincin yok edilmesi, o toplumu toplum yapan aile kurumunun ortadan kaldırılması, ahlaki değerlerin yerle bir edilerek gerçekleşen yenilgiler çok daha tehlikelidir. Sonradan bunu telafi etmek neredeyse mümkün olmamaktadır. Bu yıkım ve zarar nesiller boyu devam etmektedir.
Günümüzde emperyalist güçler, ‘yumuşak güç’ dedikleri kültürel emperyalizm ile halklara, özellikle Müslümanlara diz çöktürmeye çalışmaktalar. Son dönemlerde iyice açığa çıkacak şekilde aile yapımız ve genç neslimize karşı tarihte eşi benzeri görülmemiş şekilde saldırılar gerçekleşmektedir. Cinsiyet eşitliği, bireysel özgürlükler, kadını koruma adı altında aileyi dağıtan yasalar almış başını gidiyor. Yargı ve kolluk kuvvetlerinde yapılan bunca düzenlemeye rağmen kadına yönelik şiddet bir türlü durdurulamıyor. Kadına, erkek öcü gibi gösterilmektedir. Evlilik kurumu kadın ve erkeğin birbiriyle savaşacağı, birbirini alt edeceği bir ring alanı haline getirildi. Basın ve medya da amigo olmuş, tempo tutar bir halde tarafları birbirlerine karşı kışkırtıyor.
Genç yaşta evlenen 35 bin eşten erkek olanlar cezaevinde, anne ve çocukları da dışarda perişan bir halde gün saymaktalar. Ama diğer taraftan gayri meşru ilişki sürenler özgürlük adı altında elini kolunu sallayarak gezmekteler. 550 bin erkek, eşine şiddet uyguladı diye evlerinden uzaklaştırılmış. Bir o kadarı da nafaka mağduru haline getirilmiş.
Bu nasıl bir mantık anlamak mümkün değil.
Aileyi korumak, toplumun bütün bileşenlerinin özellikle devletin görev ve sorumluluğundadır. Özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu konuyla özel ilgilenmeli, aileyi zayıflatan, yıkan, boşanmayı teşvik eden yasaları kaldırmalı, bunun yerine aile kurmayı teşvik eden ve koruyan yasaları çıkartmalıdır. Çok çocuk yapmak, genç yaşta evlenmek bu ortam ve yasalarla mümkün değildir. Çözüm isteniyorsa çok zor değildir.
HÜDA PAR’ın programında yer alan bazı maddeleri burada hem kamuoyunun hem de siz okuyucuların bilgi ve istifadesine sunuyorum.
-Evlenme çağına gelen her erkek ve kadın, evlenme ve aile kurma hakkına sahiptir. Aile, toplumun nüvesi, devamının garantisidir. Sağlıklı bir toplum ancak ve ancak sağlıklı ailelerle mümkündür. Bu nedenle aile kurumunun korunması ve aile kurmanın teşvik edilmesi devletin vazifelerindendir.
-Evlenme çağına geldiği ve evlenmek istediği halde maddi imkânsızlıklar nedeniyle evlenemeyen vatandaşların evlenebilmesi için gerekli imkân ve şartların oluşturulması gerekir. Bunun için genel bütçeden fon ayrılmalı, mirasçı bırakmadan vefat eden kimselerin mirasları da bu fona aktarılarak gençler evlendirilmelidir.
-Aile, toplumun temel birimi olduğuna göre bütün kanun, karar ve ilgili planlar, aile kurulmasının kolaylaştırılması, kutsallığının gözetilmesi ve ailenin korunması ile aile ilişkilerinin tabiî hukuk ve ahlâk temeline oturtulması yönünde olmalıdır. (HÜDA PAR Programı, Sayfa;20)