7 Ekim 2023’ten sonra, yeni bir dünyada yaşıyoruz. Gazze direnişi türü bir direniş için dünya ikiye ayrılır: Taraftarlar ve karşıtlar.
Bir direniş taraftarları gibi, düşmanlarını da dönüştürüyorsa o artık sınırları aşmış, küresel bir kılavuz konumuna yükselmiştir.
Gazze’nin direnişi, İslam karşıtlarını da Müslümanları da dönüştürüyor.
Direnişin iki yanı vardır: Kahramanlıklar ve acılar. İkisi aynı vakada buluştuğunda ondan herkes etkilenir.
Gazze’den sonra, kimse eskisi gibi kalmayacaktır. Mücadelenin taraftarları da karşıtları da yeni bir aşamaya geçeceklerdir. Hatta mücadelede bizzat israilin yanında yer alan yapılar dahi, yollarını Gazze’den dersler çıkararak sürdüreceklerdir.
“Yeni Dünya Düzeni” iflas etti, daha doğrusu doğmadan öldü. Rusya, Gazze’de adaletten yana durmayınca kutup arayışındakilerin umudu olmaktan uzaklaştı. Doğu Türkistan’da zulme devam eden Çin’in de geleceği belirsiz.
Avrupa, artık bir siyasi aktör değil. Dönüşecek veya bir süre tarih sahnesi dışında kalan bir müreffeh olarak yaşayacak.
Ya Müslümanların durumu?
Müslüman dünya, 19. yüzyılda Şeyh Halid’le başlayıp 20. yüzyılda epey olgunlaşan büyük uyanışının ardından bir kriz, daha doğrusu bir sapma yaşadı.
Zincirlerini artık emperyalizmin kafasına vuracağı ümit edilenler, geleneğin dünyasına yönelip daha büyük kalabalıklar hâlinde kendilerini zincirlemeye başladı.
“Kahrolsun ABD!” aşamasından ABD’yi kahredecek üretimlere yönelmesi beklenenler, “bidat” söylemiyle mezar taşlarının boyutuyla uğraşıp geleneksel dindar çevreleri dağıtmaya yöneldi. Anlaşılır bir değerlendirmeyle, gelişmemiz, tüketici bir çatışmaya yönlendirildi.
Bu hâle bakıp umutları sönenler; sekülerliğe direksiyon kırıp ya Batılı fikirlere ve yaşam tarzlarına ya da milliyetçiliğe sığındı. Hâlbuki Gazze, kuşatılmışlık içinde korunup medeniyet yolculuğunu sürdürdü.
Herkes Gazze’yi kendi tarafında ya da bir tarafta görmeye çalışıyor. Oysa Gazze, kimsenin tarafında ya da karşı tarafında değil, tamı tamına istikamettir.
Son evredeki sapmamıza, sapmalarımıza karşı “sâbikûne’l-evvelûn (önde gidenler)”dur Gazze. Ne var ki önde gidenler, aynı zamanda önce vurulanlardır. Dolayısıyla Gazze, medeniyet yolculuğumuzda şehid olabilir. Bu, ilâhî davanın imtihan ve cenneti kazanmakla ilgili bir hâlidir aynı zamanda.
Gazze şehid de olsa siyonizmin dağılmasına da yol açsa İslam dünyası eskisi gibi olmayacak.
Daha önce de ifade edildi: Önümüzde büyük bir Arap uyanışı var. “Arap Baharı”nda tüketildiği düşünülen uyanışı hedefine ulaştıracak bir uyanış. Arap battallığı (kahramanlığı) bir tarih sahnesinde.
Şam’a bakıldığında on yıl önceyle bugün arasında büyük fark var. O yılların büyük uyanıştan henüz ayrışmış, protestocu ve romantik genç hareketleri epey yol almış. Dün, sabite ile değişkenleri ayıramazken bugün değişkenleri doğru yönetmenin önemini kavramış. Dolayısıyla dünün salt teslimiyeti, bugünün Medine edebiyle buluşup selam, rahmet ve bereket oluşturma sinyalleri veriyor.
Buna karşı Suudi ve BAE üzerinden bir müdahale söz konusu. İki yapı dün, İslâmî hareketleri bastırma yoluna gitti; bugün o baskıyı sürdürürken Gazze sonrası uyanışı kontrol altına almak gibi bir rol üstleniyor.
Mezhep öncelikli yapılar da biraz geri çekilseler de hem daha derin çalışmalara yönelecek hem muktedir güçlerle uzlaşı yoluna gidecekler.
Öte yandan Türkiye’nin tekrar tam teslimiyeti için girişimler olacak. Türkiye’nin arayışlarını aleyhine dönüştürecek adımlar atılacak. Türkiye’de menfi bir değişim yapmaya çalışacaklar ya da Türkiye’yi anlamsız çekişmelere sevk edecekler. Her iki yönde de işaretler vardır. Lâkin uyananlar, uykuya göz dikmezse kulübenin etrafında dolaşan ya esir olur ya da vurulur.
Müslüman dünya olarak gelişmemiz, tüketici çatışmalara dönüşmedikten sonra eninde sonunda dünya mazlumlarına umut veren bir kılavuz kutupla neticelenecektir.