Türk-Amerikan ilişkileri tarihinin en sıkıntılı ve zor dönemlerini yaşıyor. Yaşananlara bakarak ‘ilişki’ teriminden ziyade ‘mücadele, rekabet, gerginlik, soğuk savaş’ terimlerini kullanmak daha uygun olur. ‘Vekalet savaşları’nı baz alırsak sıcak savaş yaşanmaktadır diyebiliriz. Çünkü Türkiye’nin düşman olarak ilan ettiği ve çatışma yaşadığı YPG’ye; ABD, silah, eğitim, hamilik, lojistik, siyasi ve ekonomik her türlü desteği yapmaktadır. Yapılmayan tek şey, karşılıklı direk çatışmadır. Belki de PYD’nin safları arasında Amerika’nın ajanları ve paramiliter güçleri vardır.
Halbuki 7-8 sene öncesine kadar aralarında ufak tefek sorunlar olsa da bir asırlık ilişkiye sahip, her alanda köklü ilişkileri olan müttefik iki ülke vardı. Amerika ve NATO’nun hava kuvvetlerinin bel kemiğini oluşturacak ve geleceğin savaş uçağı olan f-35 projesine Türkiye dahil edilmiş, Türkiye’de bu uçağın yaklaşık bin tane parçasının üretilmesinde mahsur görülmemişti. Türkiyesiz bir ABD olamaz demek mümkün olmasa da ABD’siz bir Türkiye tahayyül dahi edilemiyordu
Obama, 2009’da başkan seçildikten sonra ikili ilişkiler bazında gerçekleştirdiği ilk dış ziyaretini 5-7 Nisan’da Türkiye’ye yaptı. Ankara ve İstanbul’u ziyaret eden Obama, dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Erdoğan ile görüşmüş, bununla kalmayarak Mecliste bir konuşma yapmıştı. Obama, Time dergisine verdiği bir röportajda en güvendiği 5 liderden birinin Recep Tayip Erdoğan olduğunu söylemişti.
Obama, Meclis'te yaptığı konuşmada, Türkiye’nin Müslüman kimliği ile demokrasi ve özgürlükleri mezcetmesinden övgüyle bahsetmiş, ABD ve Avrupa için önemli bir müttefik, birlikte çalışılması ve zamanın güçlüklerine birlikte çözüm üretmenin gereği üzerinde durmuştu.
Ama aynı Obama, bütün istek ve ricalara rağmen Türkiye’ye silahlı İHA ve Patriot füzesi satmamış, müttefiklik ruhuna aykırı bir şekilde Suriye’de PYD’ye destek vermeye devam etmişti.
Türkiye ile Amerika arasında kırılma yaşanan olayları sıralayacak olursak;
- 2013’de İstanbul’da gerçekleşen Gezi Olayları’na polisin müdahalesini çok sert bulan Amerika’nın bu söylemini günübirlik dile getirmesi ve Türkiye’ye baskı aracı olarak kullanması.
- 2013’de Amerika ve Batı’nın desteğiyle askeri cuntanın Mısır’ın meşru Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin devrilmesi ve Türkiye’nin Sisi’ye karşı Mursi’yi desteklemesi.
- Suriye’deki olayların başlangıcında Esed’i devireceğini söylemesi, Türkiye’nin bütün kartlarını Esed’in gitmesi üzerine inşa etmesi, sonradan ABD’nin Esed’i devirmekten vazgeçmesi ve Türkiye’yi yalnız bırakması.
- Türkiye’nin bütün çağrı ve çabalarına rağmen Amerika’nın PYD’yi askeri açıdan beslemesi ve Türkiye’ye tercih etmesi.
- 15 Temmuz 2016 dış destekli askeri darbenin Amerikan merkezli olduğunun ayan beyan ortaya çıkması, Fetullah Gülen’in 1999’dan beri orada meskûn olması ve teslim etmeye yanaşmaması.
- Yürütülen darbe soruşturmalarında ipin ucunun Amerikan vatandaşlarına ve konsolosluk çalışanlarına varması. Rahip Andrew Brunson ve İstanbul konsolosluk çalışanı Metin Topuz’un tutuklanması, bunun diplomatik taraftarlar arasında krize dönüşmesi.
- İran’a uygulanan yaptırımları deldiğine ilişkin bir soruşturma kapsamında Halkbank’ın eski Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla’nın Amerika’da tutuklanması ve cezalandırılması.
- Rusya’dan alınan S-400 füze krizi.
- Türkiye’nin üreticisi olduğu f-35 savaş uçağı projesinden çıkarılması ve parasını ödediği halde uçaklarının teslim edilmemesi.
- Amerika’nın bütün oyalama ve engelleme taktiklerine rağmen Türkiye’nin Barış Harekatı’nı başlatması, PYD’nin istenen bölgelerden 30 km sınırdan içeri çekilmesinin kerhen de olsa kabullenmesi.
- Türkiye tarafından arananlar listesinde olan Mazlum Kobani’nin ‘general’ diye taltif edilmesi ve Trump’un telefonla görüşmesi. Mazlum Kobani tarafından Trump’a gönderilen mektubun bütün diplomatik teamüllerin ayaklar altına alınarak Tayyip Erdoğan’a gönderilen mektuba kapak yaptırılması.
- Cumhuriyetin 96. Yılının kutlandığı gün, ABD Temsilciler Meclisi’nin 1915 Ermeni Soykırımı ve Türkiye’ye yönelik yaptırımları kabul etmesi.
Bütün bunlar Türk-Amerikan ilişkilerinde aşama aşama gelişen krizlerdir. Türkiye, Amerika’nın istek ve taleplerini kabul etseydi şu anda bunların hiçbirini konuşmamış olacaktık. Amerika ve bütün emperyalistler için ‘müttefik, dost’ tabiri yoktur. Her daim kendilerine emir eri, hizmetçi ve taşeron güçler isterler. İşleri bitince de bir kenara atar, başka hizmetkarlarla işlerine devam ederler.