Dünyanın her tarafında seçimle işbaşına gelmek isteyen bütün parti ve adaylar doğal olarak halkın istek ve önerilerini dikkate alırlar. Seçim program ve manifestolarında bu istek ve önerilere yer verir ve seçim vaadi olarak meydanlarda ilan ederler. Bu vaatler; halkın ekonomik refah seviyesini yükseltmek, özgürlük ve hakları genişletmek, eğitimin kalitesini artırmak, sosyal hakları artırmak gibi insanların ortak beklentileridir.
Hiçbir aday ve parti masum insanları öldürmek, katliamlar yapmak, öldürdükleri insanların evlerini ve mülklerini gasp etmek, başka halkların toprak ve ülkelerini işgal etmek gibi vaatlerde bulunmaz. Buna mukabil hiçbir halk da bu tür istek ve beklentilerde bulunmaz, bu tür icraat ve vaatlerde halkın nezdinde prim yapmaz. Bu saydıklarımıza muhalif tek bir istisna vardır. O da Siyonist İsrail.
Siyonistler, seçime hazırlanırken ölüm, katliam, gasp ve işgal vaat ederler. İstisnasız işbaşında olan her siyonist çete başkanı seçim arifesinde Filistin topraklarına acımasız saldırılar düzenler. Kabadayı misali sağa sola tehditler savurur. Filistin ve Lübnan’a hava ve karadan saldırır, köyleri, evleri içindeki insanlarla birlikte savaşlarda dahi kullanılması yasak olan bombalarla yakar, yıkar. Mescid-i Aksa’ya fanatik Siyonistlerle baskın düzenler, işgal etmeye kalkışır.
Siyonistler de en çok kan döken, mazlumları katleden, Filistin topraklarını işgal edene daha fazla oy verirler. Bu acımasız döngü siyonistlerin nasıl acımasız, merhametsiz, ahlak ve vicdandan nasiplenmediklerini, tıynet ve zihin dünyalarını da otaya koymaktadır.
Siyonist israil’de en son 9 Nisanda seçim yapıldı. Netenyahu seçimden birinci çıkmasına rağmen tek başına hükümet kuracak gücü elde edemediğinden geçen süre zarfında Netenyahu, koalisyon hükümetini kuramayınca 17 Eylülde erken seçime gidilme kararı alındı.
Netenyahu, seçimden galip çıkmak ve fanatik Yahudilerden oy almak için klasik vaatlerde bulunmaya başladı. Ki 9 Nisan seçimlerinde Gazze’ye yönelik hava saldırılarında bulunmuş, direnişin sert karşılık vermesiyle saldırılarını kesmek zorunda kalmıştı. Bu seçimde de Gazze’ye yönelik sınırlı saldırılarla, Trump’ın ‘Yüzyılın ihanet Anlaşması’nı ilan etmesi, bazı Arap ülkelerinin başındaki hain idarecilerin desteğini de fırsat bilerek saldırı ve vaatlerde bulundu.
Netanyahu, 17 Eylülde yapılacak seçimlerden sonra tekrar göreve gelmesi halinde Ürdün Vadisi ve Ölü Deniz’in kuzeyindeki toprakları ilhak etme sözü verdi. Bu topraklar 1967 yılından beri işgal altında. Burada 60 bin Filistinli, 10 bin işgalci Yahudi yaşamaktadır. Filistinlilerin toprakları zorla gasp edilerek Yahudi yerleşimciler için çiftlikler ve yerleşim yerleri kuruldu. Bu topraklar çok bereketli ve verimlidir. Bölgenin yüzde 87’sı askeri güvenlik bölgesi olduğundan Filistinliler burada tarım faaliyeti yapamıyor. Dünya Bankası'nın 2013'teki raporuna göre eğer Ürdün Vadisi'nde Tarım faaliyeti gerçekleştirilseydi Filistinliler buradan yıllık 1 milyar dolardan fazla para kazanacaklardı. Açlık ve kuşatılmışlık altında olan Filistin halkının böylesine verimli bir tarım alanından mahrum olması büyük bir kayıptır. Gazze’nin bir yıllık bütçesinin bir buçuk milyar dolar olduğu göz önüne alınırsa bu rakamın Filistin halkı için ne anlama geldiği anlaşılacaktır.
Şunu görmek lazım ki seçim öncesi verilen birçok söz, iktidara gelindikten sonra yapılamayacağı, yerine getiremediği görülecektir. Siyonist çete şeflerinin seçim meydanlarında verdikleri vaatler de yerine getirilemedi ve bundan sonra da yerine getirilemeyecektir. Yanlarına kar kalacağını ve orada tutunabileceklerine kani olsalar ne seçim ne de seçim sonrası dinlemeyecek, Gazze ve Kudüs’ün bütününü işgal eder ve ilhak ederler. Onları düşündüren ve korkutan Filistin direnişi ve direnişin nelere kadir olduğunu acı tecrübelerle görmeleridir.