Müslümanlar, Allah’ın emrine uyarak bir ay boyunca oruç tuttular. Evlerde, camilerde mukabeleler okundu. Cami ve mescitlerde binler on binlerin katılımıyla Teravih namazları kılındı.
Fakirler, tanıdık, akraba ve dostlar iftar sofralarında bir araya geldiler. Zengin ve imkânı olanlar zekât ve sadakalarını verdiler. Fakir, miskin ve kimsesizlerin yüzü güldü. Zenginler bir nebze de olsa fakir ve aç insanları halini yaşayarak anladılar. İtikâflarla dünyadan soyutlanarak Allah’a daha çok yakınlaşmaya, dünyanın günah ve hatalarından arınmaya çalışıldı. Eksik hasletler tamamlanmaya, var olanlar kemale ulaştırılamaya çalışıldı. Ruhen ve bedenen kazanımlar elde edildi. Elhamdülillah, Ramazanın bereketi her tarafta kendini hissettirdi.
Geldik Ramazanın son iki gününe ve Bayrama.
Müslümanlar Ramazanda yaptıkları ibadetlerin kabul, günahlarının affolunduğuna inanarak asırlardan beri bayram ederler. Bayramlarımızın maddi boyutunun yanında, manevi hikmetler de barındırmaktadır.
Bayramlarımız; ibadet, şükür, Müslümanlar arası bir dayanışma ve yardımlaşma günleridir. Sevinç ve mutlulukların birlikte paylaşıldığı günlerdir.
İslam dini fıtrat dinidir. Fıtri istek ve ihtiyaçları yasaklamayı, ortadan kaldırmayı değil, meşru çerçevede karşılamayı hedefler. İnsanın ibadete, çalışmaya, aç kalmaya ihtiyacı olduğu gibi neşelenmeye, eğlemeye de ihtiyacı vardır. Ki Müslümanlar Mekke’den Medine’ye hicret ettiklerinde görürler ki Medinelilerin iki bayramı vardır. Allah Teâlâ bu bayramlara mukabil daha hayırlı olan iki bayramı Müslümanlara verir. Resulullah aleyhissalatu vesselam, "Yüce Allah size o iki bayram günlerine bedel olarak daha hayırlı iki bayram günleri ihsan buyurmuştur" (Ebu Davud, "Salât", 245; Nesâî, "İdeyn", 1)
Resulullah’ın bu emri söylemle kalmamış pratiğe geçmiş ve asırlardır İslam coğrafyasında devam etmektedir.
Peygamber aleyhissalatu vesselam bayram sabahı banyo yapar, yeni elbiseler giyer, güzel koku sürünür, öylece bayram yerine giderdi. Bayram kutlamalarına, Musalla (namazgah) adı verilen geniş bir alanda kadınların ve genç kızların da katıldıkları bayram namazı ile başlanmıştır. Hutbe vaaz ve nasihatin ardından coşkulu bir şekilde bayramlaşmaya geçilirdi.
Bayramda fakirler, yaşlılar, hastalar, kimsesizler unutulmamıştır. Böylece toplumun bütün katmanları bu bayram coşkusunu yaşasın, hiç kimse kendisini dışlanmış, ötekileştirilmiş hissetmesin. O günün şartlarında en güzel yemek ve tatlılar yapılır, gelen misafirlere ikram edilirdi.
Ümmetçe bugün her ne kadar bayram atmosferinden uzak olsak da Allah’ın ikram ve lütuflarına karşılık bir şükür ve ibadet aşkıyla bayramımızı kutlayacağız. Camilere giderek teşrik tekbirleri getireceğiz. Namaz ve hutbeden sonra hep birlikte bayramlaşmaya başlayacağız.
En yakından başlayarak, komşu, akraba, tanıdık ve dostlarımızın bayramını kutlayacak, hasta ve yaşlıların bizzat evlerine gideceğiz. İslam uğruna bedel ödemiş şahsiyetleri ve ailelerini unutamayacağız.
Allah Teâlâ yaptığımız bütün ibadetleri katında kabul eylesin. Özgür Kudüs’te coşkulu bir şekilde kutlayacağımız gerçek bayramlara bizi kavuştursun.