Bir insan ve bir yapının sağlık ve sıhhati, kemale ermesi; bütün aza ve bileşenlerinin orantılı bir şekilde büyümesiyle mümkündür. Doğan bebeğin sağlıklı doğmuş olması, bütün azalarının orantılı olması ve çalışmasıyla mümkündür. Kafa, el, ayak ya da diğer organlardan biri daha fazla büyümüş veya tam tersi büyümemiş ise sağlıklı bir bebek doğmuş denemez. Ki günümüzün en tehlikeli ve ölümcül hastalığı olan kanser, bir hücrenin diğer hücrelere oranla daha hızlı, orantısız ve ihtiyaçtan çok fazla büyümesidir.
İslam dininin müntesibi olan Müslümanlar, hareket ve cemaatlerin de kemale ermesi, bütün yönleriyle uyumlu ve orantılı gelişmesiyle mümkündür. Müslümanların mesafe kat etmesi, dünyevi ve uhrevi boyut, büyük cihat ve küçük cihadın dengeli bir şekilde yürütülmesiyle mümkündür. Geçmişte ve günümüzde birçok Müslüman ve İslami hareketler dengeyi yakalayamadıklarından dolayı çarpık büyümüş, marjinal kalmış, ümmetin ve toplumun beklentilerine cevap verememiş ve tarih sahnesinden silinmişlerdir.
İslam dini, hayatın bütününe şamildir. İslam dini; siyasettir, ibadettir, zikirdir, ahlaktır, zalime ve tağuta karşı, nefsin süfli istek ve arzularına karşı kıyamdır.
İslam; namazdır, hacdır, zekâttır, dürüstlüktür, adalettir, ahde vefadır. Müşfik bir eş, bir anne-baba olmadır. Herkese hak ettiğini vermedir. Dünyayı barış ve esenlik içinde yaşanabilir bir hale getirmedir.
İslam dini, helaya hangi ayakla girileceğinden tut, devletlerin hangi temeller üzerinde yükseleceğine, devlet başkanının yetki ve sorumluluklarına, dünya düzeninin hangi sabiteler üzerinde kurulacağına kadar her alada hüküm koymuş, hiçbir boşluk bırakmamıştır. Bir farzı yerine getirmekle diğer farzları terk etmeyi caiz görmemiştir. Namaz kılan, oruç tutmayabilir, ya da ahlaklı olan zekât vermeyebilir denilmemiştir. Bütün ibadetleri yerine getiren şu kadar günah işleme hakkı vardır mantığı asla yoktur. Allah’ın Resulü kendi şairi ve bacanağı olan Hasan b Sabit’e had cezası uygulamaktan çekinmemiştir. Had cezasından sonra da kendisini dışlamamıştır. Hz Ebubekir, İslam’ın bütün şartlarını yerine getirip zekât vermeyen Araplarla bizzat savaşmıştır. Allah Teâlâ bütün günah ve hataları affederken kul hakkını affetmeyeceğini buyurmuştur.
Son günlerde İslam düşmanlarının bilinçli bir şekilde sarf ettikleri söylemeleri, maalesef bazı gafil Müslümanların da kullandıklarına şahit olmaktayız.
İslam; namaz kılmak, hacca gitmek değildir.
İslam; sakal bırakmak, sarık takmak değildir.
Asıl olan; zikir, ibadet, örtünmek, camiye gitmek değildir…
Asıl olan, yalan söylememek, kul hakkı yememek, zulüm etmemek.
Asıl olan, hoşgörülü olmak, kalbin temiz olmasıdır… gibi söylemleri konjonktüre göre uyarlayıp, bütün Müslümanları töhmet altında bırakmakta. Müslümanları yine İslam’la vurmaya çalışmaktalar.
Bu söylemler çok tehlikelidir. Toplumda şöyle bir algı yaratılmaya çalışılmaktadır. Namaz kılan, oruç tutanlar kul hakkı yemekte. Örtünenler, camiye gidenler, sakal bırakanlar insanlara zulmetmekte. Kalbi kirli olanlar namaz kılmalı, ibadet etmeli. Hacca gidenler, zikir edenler maddi menfaat için bunu yapmaktalar.
Açıktan İslam düşmanlarına söyleyecek fazla sözümüz yoktur. Ama Müslümanlar kullandıkları dile dikkat etmeliler. Müslümanları töhmet altında bırakacak, İslam’ın ve farzlarına halel getirecek söylemlerden kaçınmalıdır. İslam düşmanlarının Müslümanlara vereceği ne ahlaki ne de ameli hiçbir ders yoktur.