Bir savaşın devamı; dayandığı fikriyata, tarihi arka plana, sembol ve mitlere dayanır, ekonomik ayak ve nitelikli kadrolarla mümkün olur.
Küfür; İslam ve Müslümanlarla savaşırken örgütlü, sistemli, plan ve programlı çalışmaktadır. Askeri güçle, ekonomik ve siyasetle, basın ve medyayla, filim ve dizilerle, kültür ve iffetsizliğiyle, sosyoloji, psikoloji ve her türlü ilim dallarından istifade ederek savaşıyor.
İki gün önce Yeni Zelanda’da iki ayrı camiye yapılan saldırıda 49 Müslüman şehit edildi. Bu olay salt bir delinin, bir psikopatın münferit bir saldırısı olarak görülmemeli. Katilin kullandığı silahların üzerindeki isim ve resimler, seçtiği semboller, arabada dinlediği müzik, giyim kuşamı, saldırıyı kameraya alması hepsi bir fikriyat ve uzun yıllar süren bir öğretinin dışavurumudur.
Sıradan hangi katil 70 sayfalık manifesto yayınlamış?
İslam topraklarını işgal etmek için Avrupa ülkelerinden sürüler halinde toplanan yüzbinlerce Haçlı, salt savaşmak ve birkaç parça ganimet için binlerce kilometrelik yolu kat etmediler.
Papa ve Rahiplerin şehir şehir, köy köy gezmeleri, Müslümanların aleyhine propagandaları, dünyevi ve uhrevi vaatleri, Kral, Kraliçe ve diğer soylu sınıfın ekonomik ve siyasi destekleriyle Haçlı seferleri yapıldı.
Milyonlarca Yahudi, yüzyıllardır yaşadıkları toprakları terk ederek aile ve çocuklarıyla birlikte Filistin’e savaşmak için gelmeleri öyle bir anda gerçekleşmedi. Yüzyıllarca sinsice yapılan ekonomik, siyasi, askeri, ideolojik ve kültürel çalışmanın sonucudur.
Müslümanların zayıflaması, parçalanıp dağılmaları öyle bir anda gerçekleşmedi.
Günümüzdeki saldırılar öncekilerine oranla daha profesyonelce ve daha şeytanice yapılmakta.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü bahanesiyle İstanbul Taksim’de bir güruh kadın yürüyüş yaptı. Taşıdığı pankartlar, attıkları sloganlar İslam’dan habersiz sıradan bir insanın dahi utanacağı, yüzünün kıpkırmızı kesileceği türden. Utanmıyorsan istediğini yap, hadisinin adata ispatı idi. Okuma-yazması olmayan, ön cephede ellerine pankartlar tutuşturulup yürütülen bizim Kürt kadınların hali içimizi cız etti.
Atılan slogan ve açılan pankartlarda bir cümle benim dikkatimi çekti. ‘Biz, Lilith’in Çocuklarıyız, ‘Susmuyoruz, Korkmuyoruz, İtaat etmiyoruz’
Lilith, için İnternete bakınca ilginç bilgilerle karşılaştım. Düşmanın ne kadar sistematik çalıştığına bir kez daha şahit oldum.
Lilith’in, Sümer, Babil Gılgamış Destanında, Kabala, Talmud, Ölü Deniz Tomarları gibi metinlerde ismi geçer. Birbirini tamamlayan farkı bilgi ve versiyonları var. Lilith’in hikâyesi kısaca şöyledir.
Allah ilk insan olan Âdemle birlikte kadın Lilith’i de topraktan yaratır. Birlikte cennette kalırlar. Adem, Lilith’in kendisine itaat etmesini ister. Ama Lililth, itaat etmeye yanaşmaz ve ‘ikimiz de topraktan yaratıldık, eşitiz, birbirimize üstünlüğümüz yok’ der. Adem’e isyan eder ve cennetten kaçar. Lilith’in kızıl saçları vardır, en çok mor rengini sever ve hep mor giyinir. Bütün çağrılara rağmen Lilith, cennete geri dönmeyi kabul etmez ve kovulmuş şeytanla evlenir. Bu evlilikten eşcinsel çocuklar doğar. Dişi şeytan olarak insanoğlunun düşmanı olur. Allah Teâlâ yalnız kalan Adem’e topraktan değil de kendisine itaat etmesi için kaburga kemiğinden Havva’yı yaratır…
Tabi bu bilgiler Kur’an ile birebir zıttır.
Dün Susa camisinde, El Halil’de, Mecsid-i Aksa’da, Afganistan ve Suriye’de, bugün Yeni Zellanda’da camilerimize saldıranlar ile Lilith efsanesiyle Müslümanların aile yapısını dağıtmaya çalışanlar aynı merkezden emir almaktalar.
Kur’an’ın anlattığı Havva Annemize karşı şeytan Lilith’i ortaya çıkaranlar ile kadın ve çocuklarımızı Halepçe’de kimyasallarla katledenler, aynı merkezden beslenmektedirler.
Camilerimizi bombalayan, namaz kılanları terörist gösteren bilgisayar oyunlarını çocuklarımızın eline tutuşturanlar ile İstanbul’un tekrar Bizans’ın başkenti olmasının hayalini kuranlar aynı güç odaklarıdır.
Bu Haçlı-siyonist saldırıya karşı salt askeri, ekonomik ya da ahlaki alanla mücadele edemez ve başarılı olamayız.
Bir devlet, bir hareket tek başına bu düşmanla savaşamaz, başa çıkamaz. Bu saldırılara karşı ümmetçe yekvücut olmak, her alandaki bir diriliş ve direnişle ancak karşı koyabilir, başarılı olabiliriz.