Uçakla yolculuk yapanlar ‘hostesleri` görmüşlerdir. Uçağa binmeyenler de televizyonlardan, basın ve medyadan bir şekilde görmüş ve bilgi sahibi olmuşlardır.
Son dönemlerde hostes erkeklere rastlansa da genel algı hosteslerin bayan olmasıdır. Tabi bu yazıyı yazarken yaptığım araştırmada erkeklere ‘host` bayanlara da ‘hostes` denildiğini öğrendim. Hosteslerin görevi, uçaklarda yolculara çay vb. ikramda bulunmanın yanında yolcuların rahat ve güvenli bir şekilde yolculuk yapmalarıdır. Yani bir lokanta ve cafedeki garsonlarla aynı işi yapıyor. Ama hostesler kendilerine özgüveni yüksek, yaptıkları işi iştiyakla yaparlar. Kendileriyle aynı işi yapanlara oranla da yüksek maaş alırlar. Öyle sıradan herkes de hostes olamaz. Eğitim, özellikle fizik şartları, diksiyon, İstanbul`da ikamet etme gibi özel şartları vardır.
Amacım burada hosteslik üzerinde yazı yazmak, hostesliği övmek ya da küçük düşürmek değildir. Sonuçta kendi isteğiyle bu işi yapıyor, bunun için para alıyorsa işini de en güzel şekilde yapmalıdır. Buradaki amacım, bir anne, bir eş olan kadın üzerinde yapılan algı operasyonu, onu yuvasından, çocuğundan, eşinden nasıl koparıldığını, Zehir`in, altın tasta kadın ve toplumanasıl sunulduğunu göstermektir.
Sadece hostesler için geçerli değildir bu anlattıklarım. Çalışan, çalışmak zorunda kalan bütün kadınlar içindir. Yuvasından, çocuğundan, eşinden koparılan kadınlarımızla birlikte aile kurumumuzun nasıl tarumar edildiğidir.
Bir anne ve eş olan kadının evinde çocuklarına annelik, erkeğine eşlik yapması, yuvasının huzurunu koruması, yuvasını maddi ve manevi olarak muhafaza etmesi, mecbur kalırsa eşi ve akrabalarıyla birlikte tarlasında-bağında çalışması övülmez, tam tersine kölelik, erkeğin boyunduruğuolarak gösterilir.
Diğer taraftan tanımadığı, bilmediği insanlara para karşılığı ağır şartlarda çalışması, hizmet etmesi, çay-yemek servisinden tutun temizlik işlerine kadar emirleriharfiyen yerine getirmesi, işverenin hakaretlerine katlanması, ‘özgür kadın`, ‘ekonomik bağımsızlığını kazanan kadın`, gibi isim ve safsatalarla süslenerek maalesef yüceltilmektedir.
Hükümet, Aileden Sorumlu Bakanve çıkarılan kanunlar kadını dışarda çalışmaya zorluyor. Kadın, işsiz değil ki kendisine dışarda iş verilsin. Mesleksiz değil ki kendisine meslek edindirme kursları ve eğitimi verilsin. Verilecek bütün eğitimler esas iş ve mesleğini takviye etmeye ve kolaylaştırmaya yönelik olmalıdır. Bütün maddi imkânsızlıklara rağmen dışarda çalışmayıp annelik görevini icra eden kadınlara ihtiyaca göre maaş, sigorta pirimi yardımı ve emeklilik imkânı verilmelidir.
Kadın, bir annedir, bir eştir. Toplumun temelini oluşturan ailenin kurucusu ve devam ettiricisidir. Kadınsız, annesiz aile olmaz, yuva olmaz.
Aile bakanı, aileyi koruma, muhafaza etmek, dağılmasını önlemekle mükelleftir. Kadını koruma adına feminist yaklaşımlarla, kadını erkeğe rakip gösterip sırtı sıvazlayıp erkekle savaştırmakla aile kurumu ayakta tutulamaz.
Aileyi korumak için sadece kadın değil, erkeğin de çalışma şartları ve pozisyonu ayarlanmalıdır. Hz. Ömer, kadın ve aileyi korumak için sınırlarda cihat eden mücahitlerin komutanına mektup göndererek evli olan mücahitlerin 3 aydan fazla ailelerinden uzak kalmalarını yasaklamıştır. 3 ay dolunca izin verilsin, ailesini görsün, tekrar cihat etmeye gelsin. Böyle bir zihniyet ve icraatla dünyaya hâkim olunmuş, yeryüzüne adalet ve huzur gelmiştir. .
HÜDA PAR`ın parti programında geçtiği gibi ‘…Bütün kanun, karar ve planlar, aile kurulmasının kolaylaştırılması, kutsallığının gözetilmesi ve ailenin korunması ile aile ilişkilerinin tabii hukuk ve ahlak temeline oturtulması yönünde olmalıdır.`