Meşhur olan deyimle Türkiye, ‘seçim sath-ı mailine girdi.`
Siyaset, insanların idare ve yönetimi insanoğlunun yumuşak karnıdır. Ehil olan-olmayan, ilmi ve fiziki donanıma sahip olsun olmasın, her kesimden insan yönetim işine el atmaktadır. Demokrasi gereği, yönetime gelmek için insanların oyları alınmalıdır. Teoride her ne kadar böyle gözükse de halkın oylarını almadan önce parti başkanlarının, ülkede at koşturan, etkili ve yetkili dış güçlerin onayı alınmalıdır.
Yönetim, ülkenin beynidir. Halkı, ülkeyi şekillendiren, geleceğe yönelik tüm plan ve projelerin belirlendiği, savaş, barış ve her türlü hayati kararın alındığı mekanizmadır. İdarecinin vebal ve sorumluluğu çok büyüktür. “Her şeyi ifsat edecek bir bela vardır, bu dinin afeti de kötü idarecilerdir. ”(Camiu's-sağir.c.1,hds:475)
Adil ve hakkaniyete uygun olarak insanları yönetirse hayrı ve sevabı da çok olur. “Adil ve alçak gönüllü bir devlet başkanı Allah'ın yeryüzündeki gölgesi ve mızrağıdır. (Zayıfları himaye eder ve onlara saldıranlara karşı korur.) Böyle Müslümanlar (Hükümdarlar) için yetmiş Sıddıkın sevabı yazılır.” [Camiu's-sağir.c.1,hds 459]
İşe ehil, halkın istemesine rağmen sorumluluğun büyüklüğünden çekinerek yönetim görevini ret edenlerin yanında cahilliğinden dolayı bu göreve talip olarak hem kendisini hem de halkı ifsat ve helake götüren sefihler de olmuştur.
Partilerin ekseriyeti aday belirlemede ehliyet ve liyakatten ziyade kendilerine oy getirecek, tanınmış, popüler, yerine göre dış güçlerle içli-dışlı kişiler tercih edilmektedir. Bu durum hem onların hem de ülkenin felaketine sebebiyet vermektedir.
Müslümanlar tarih boyunca kendi idarecilerini seçerken ehliyet ve liyakati öncelemişlerdir. Zalim, ceberrut hükümdar ve sultanlar hüküm sürmüşse de hiçbir zaman ümmetin gözünde meşruiyet sağlamamış, sultan, hükümdar sıfatlarından ziyade ‘zalim, ceberrut` diye isimlendirilmişlerdir.
Müslümanların gerilemesi, Batıdan ihraç seçim ve demokrasi mekanizmasının gelmesiyle yönetime talip olan şahısların ehil insanlardan olmasına özen gösterilmiştir.
Nakşi Şeyhi Hürriyet ve İtilaf Fırkası yöneticisi ve Konya mebusu Mehmet Zeynel Abidin Efendi, İslamiyet ve Meşruiyet adlı kitapta mebus olmanın şartlarını şöyle açıklamaktadır:
1- Milletvekili adayı, aday olacağı şehirde uzun süreli oturmuş, yaşamış olmalı, halkın mizacını iyi bilmeli…
2- Şehre yarayacak her türlü kanunu ve o şehir halkının saadetini icap edecek şeyleri düşünüp beğenmeye ve böyle bir araya toplamaya muktedir olmalıdır.
3- Devletin şan ve şerefini düşünmeyecek kadar cahil olmamakla birlikte, sefih de olmamalıdır…
4- Hükümetin kanunsuz ve haksız işlerini yüzüne beraber söylemek hususunda kimseden korkup çekinmez ve ölmekten bile kaçınmaz, dünya için kimseye müdane etmez olmalıdır.
5- Parayı görünce her şeye boyun eğecek kadar bağrı yufkalardan ve parayı çok sevenlerden olmamalıdır…
6- Memuriyetini muhafaza etmek ve başka bir menfaatini korumak için şuna buna yüzsuyu dökmüş (ağlamış), kendisine haksızlık edenlere göz kırpmış, kendisi haksızlık etmiş olmamalıdır.
7- Rüşvet almış, para ile onun bunun hakkını satmış, mahvetmişlerden de olmamalıdır.
8- Halk içerisinde zulmü, işkencesi olanlardan olmamalıdır.
9- İki sözlü, ikiyüzlü adamlar da milletvekili olamaz.
10- Şunun bunun ayıbını arayan, daima iki kişi arasındaki gizli sırları anlamaya çalışan, hiç yoktan tertip türetenler de aday gösterilmemelidir.
11- Milletvekilliği bittikten sonra kendini idare edecek bir işi veya zenginliği olmayanlar da aday gösterilmemeli. Çünkü bu özellikleri olmayan kişiler hükümetin ayıbını örtüp boyun eğmeye mecbur kalırlar.
Allah, idarecilerimizi ehil ve layıklardan eylesin.