Aslında çoktan beri öyleydi ama şu günlerde siyasetin zemini çamur deryasına dönüştü, kimin nereye bastığını, bir sonrası adımını nereye atacağını nerede duracağını, bilemiyorsunuz,
yirmi dört saat için bir öngörüde de bulunamıyorsunuz.
Siyasi bir deprem yaşıyoruz. Uzakta olanlar adına konuşmuyorum ama az veya çok depreme muhatap olanlar hâlâ etkisinden kurtulamadılar, başımız dönüyor ayaklarımızın altı oynayıp duruyor, gözlerimiz avizeden ayrılmıyor, her an sallandığımızı zannediyoruz, belki biraz da sallanıyoruz.
İnanın şu anda siyasi zemin de aynen öyle, vıcık vıcık çamur. Kimin nereye bastığı, bulunduğu noktada ne kadar kalabileceğini hiç ama hiç tahmin edemezsiniz. Onları bilmem ama onları izlerken bizim başımız öylesine dönüyor ki.
Hiç ihtimal vermediğiniz kişilerin yan yana geldiğini, ‘şunlar kesinlikle beraber olur” dediğiniz kişilerin ayrı cephelerde yer aldıklarını hayretle izliyorsunuz.
İlkesizlik, kemiksizlik, kızarmayan yüzlere sahip olmak birinci özellikleri olmuş.
Haklarını yemiş olmayalım, asla taviz vermedikleri özellikleri de var. Bunların başında egoları, enaniyetleri gelmekte, hiç birisi burnundan kıl aldırmaya razı değil. Dünyevi çıkarlarını söylememize hiç gerek yok.
Siyasetin bu çamur deryasında ürpererek izlediğimiz bir başka acı gerçek ise insanımızın ırkçılık damarlarını kabartmaya yönelik siyasetin prim yapıyor olmasıdır. Unutmayalım, Allah bunun bedelini bize çok pahalıya ödetir.
Bu ülke insanı erdemli siyasete ne zaman sahip olur acaba, bunu hak etmiyor mu dersiniz?
Gönül ister ki böyle bir günde birtakım siyasiler bataklığa hiç bulaşmadan kenarda dursun, kirlenmesin, temiz kalsın, diğerlerine örnek olsun.
Zannedersem halk olarak çamur deryasında yüzen siyasilere hiçbir şey duyuramayacağız, hiç olmazsa kendimiz bu erdemsizliklerden teberri edelim, berî olalım ki berat edebilelim.
Rabbimizin öbür taraftaki o büyük mahkemesinde beraat edebilmemiz için buradayken beraat etmeyi, arınabilmeyi bizlere lütfeylesin.