Zaman zaman Filistin davasına dikkat çekmek ve Filistin'deki işgali protesto etmek için çeşitli etkinlikler düzenlenir. Bazı sivil toplum örgütleri ve kanaat önderleri, işgale karşı itiraz seslerini imkânları nispetinde yükseltmeye çalışırlar. Fakat bu etkinliklere rağbet oranı bir hayli düşüktür. Bir türlü bu etkinliklere karşı gereken ilgi toplumda uyanmaz. İşin reklam ve tanıtım boyutundaki imkânsızlıklar bir yana, haberdar olanların da bu konuda gereken ilgiyi gösterdikleri söylenmez. Aslında bu tablo, halkımızın bu konudaki duyarsızlığını ve bilgisizliğini gösterme bağlamında bir numunedir. Sıradan halk bir yana, siyasal bir duruşa sahip olduklarını ifade eden İslami kesimlerin de bu konuya olan ilgisizliği son derece ibret vericidir.
Bütün bunlar gösteriyor ki, Filistin ve Kudüs davası konusunda, insanımızın şuurlandırılması ve bilgilendirilmesi konusunda adeta bir seferberlik ilan etmek gerekir. Bu konuda endişesi olan kesimlerin, kapsamlı bir program hazırlamaları lazımdır. "Bu dava hepimizin" sloganıyla, herkesi bu onurlu duruşa ortak yapmak lazımdır. Yazdıklarımızın, haykırdıklarımızın, sloganlarımızın şuura ve duruşa dönüşmesinin nasıllığı konusunun ciddi bir şekilde müzakere edilmesi lazımdır.
Bu konuda ciddi bir duyarsızlık olduğu gerçeği alenen gözlenmektedir. Terör örgütü israilin işgalinin ve on altı yaşındaki bir genç kızımızı yirmi kurşunla katletmesinin protesto edileceğini duyup da buna iştirak etmemek ve bunun yerine pikniğe gitmeyi tercih etmek, son derece hazin ve bir o kadar da ibret vericidir.
Herkesin imkânları nispetinde yapabileceği bir şeyler muhakkak vardır. Fiili katkıdan, bu davaya dua ile katkıda bulunmaya kadar, yapılabilecek çok şey vardır. Ama ümitsizlik içerisinde ve yan gelip yatarak olanları seyretme hiçbir zaman bir seçenek değildir. Bir maslahatın celbi veya mefsedetin def'i konusunda, tamamını gerçekleştirmeye muvaffak olamıyoruz diye, o hayırlı işi tamamen terk etmek caiz değildir. Hatta amaçlanan hedefin bir seferde tamamen yapılması çoğu sefer mümkün olmamaktadır. Toplumsal olgular, süreçler ve hadiseler; kararlı bir iradenin tecellisi neticesinde şekillenir.
Yumuşak su damlaları bile yıllarca aynı yere düşe düşe sert taşları oyar, deler ve geçer. Ümmet iradesinin tecellisi durumunda, zalimlerin mağlubiyeti kaçınılmazdır. Yeter ki herkes imkânlarını zorlayarak ümmet ruhu ile kararlı bir duruş ortaya koysun. Kimisinin duası, kimisinin cihadı, kimisinin kalemi, kimisinin parası, kimisinin kalemi ve haykırışı; ihlas zemininde bir araya gelecek olursa, elbette bunun neticesi zaferdir. Küfrün ve zulmün zincirleri elbette kırılacaktır. Ama asıl önemli olan, bu zincirleri kıracak olan kararlılığa, duruşa ve iradeye sahip olmaktır. Bu ümmetin her ferdi, imkân ve kabiliyetini gözden geçirerek, İslam ümmetinin direniş zincirinde hangi halka olması gerektiğini belirlemelidir.