Farz edelim ki İstanbul’da bir gazete veya bir televizyon Batman ile ilgili bilgiler edinmek üzere daha önce Batman’ı hiç görmemiş iki muhabirini Batman’a göndermek istemiş olsun.
Bu muhabirlerden birinin görev alanı Gültepe Mahallesi, diğerinin de görev alanı hayatlarında petrol kokusunu bile almamış olan Petrolkent Mahallesi olmuş olsun.
Gültepe’ye giden muhabir muhtemelen izlenimlerini şöyle aktarırdı: “Değerli okurlar veya izleyiciler! Batman denildiğinde aklıma doğu gelirdi. Doğu denildiğinde de medeniyetin çıkmakta zorlandığı yüksek dağlar, medeniyetle aralarında asırlık mesafelerin olduğu insanlar ve laf aramızda biraz da kırolar gelirdi.
Neredeyim abi ben ya! Neredeyim ben böyle? Yanımdan geçen iki kişiden biri arkadaşına: “Bu akşam nerye gidicez” diye bir cümle kurunca tamamen Batman’da olduğumdan şüphelendim. Birisini çevirip sordum: “Burası neresi abi?” “Batman” diye cevaplayınca yelkenleri indirdim. Paris mi desem, London mu desem bilmem ki? Şehirleşmenin maksimum ifadeleri bunlar. Geniş ve tertemiz caddeler, caddelerde seyreden lüks araçlar, akıllı evler, kıyametin alameti yüksek binalar, ihtişamlı siteler, hemen hemen her yerde çocuk parkları, İstanbul’un Çamlıca camisi gibi camiler. Bu şehirde Audi’nin, Volvo’nun, BMW’nin bütün modellerine şahit olmanız mümkün. Yolunuz buraya düşerse Porsche’ler Tesla’lar görürseniz şaşırmayın. Bunları da gördüm. Bilmem kaç M’li Migroslar, lüksün dibi alışveriş merkezleri. Çok değişik ve ilginç tabelalar sizi karşılıyor, sizi sizden alıp Avrupa’nın ortasına düşürüyor. Garip olacak ama buralarda Kürtçe konuşan vatandaşlara rastlama şansınız çok az. Burası tek millet olmaya dünden razı abi!
Ellerinde süs köpekleriyle köpeklerini gezdiren süslü yaratıklara rast geliyoruz Batman’ı arşınlarken. Buraya yolunuz düşerse çok değişik bir sosyoloji ile karşılaşmaya hazır olun...” Gültepe’ye gönderilen muhabir buna benzer şeyler yazardı.
Ya görev yeri petrolsüz Petrolkent Mahallesi olan muhabir neler yazardı?
“Evet, Batman’dayız. Afganistan’ı görmüş müsünüz abi? Burası Afganistan’ın bir tık gelişmiş hali. Az önce 40 yıl öncesine ait insan gücüyle çalışan üç tekerlekli hamal arabası gördüm burada. Üzeri patates çuvallarıyla doluydu. Adamla birkaç kelam edeyim dedim: ‘Abi Allah benim rızkımı patateslere koymuş ne yapalım” dedi. Gözümü az daha gezdirsem sanırım at arabalarına da rast geleceğim. Yer yer arabanızı birinci viteste sürmeniz gerekiyor, yollar berbat. Birbirlerine bitişik evler, düzensiz eğri büğrü sokaklar ve sokaklarda kilitleri bozulmuş çocukların oyun aleti olarak kullandıkları sökük kilit taşları. Mahalle bakkalı kültürü burada hala canlı.
Sokak köpeklerini duymuştum da sokak tavuklarını duymamıştım abi! Petrolkent’te petrol yerine birçok yerde sokaklarda sokak tavuklarına rastlamanız mümkün. Anlaşılan yıllar önce köylerden gelenler köylerini buraya taşımışlar, tavuklarını köydeki “ting”ler yerine sokaklara salıvermişler. Sokakta oynayan çocuklara kulak kabartıyorum. Evet, tahmin ettiğim gibi Kürtçe konuşuyorlar. Evlerinin bir bölümü ahır yapıp küçükbaş hayvan yetiştiren vatandaşlarımıza da rastlamanız mümkün. Burası belediye sınırları dışında mı diye kendime gereksiz bir soru sordum…” Petrolkent Mahallesine gönderilen muhabir de buna benzer şeyler yazardı.
Geçen seçimde Batman Belediye Başkan adayı olan Serkan Ramanlı Doğu ve Batı Almanya’yı ayıran utanç duvarı gibi bu utanç duvarını fark etmişti. Kuzey Batman ile Güney Batman arasındaki bu utanç duvarını yıkmayı vaat etmişti. Batman resmen fırsat tepti. Anlaşılan Kuzey memnun, Güney memnun. Sınırları çizen dünden memnun.
Aslında bir taraf Ağa Batman diğer taraf Maraba Batman ama biz bir kere yazımızı yazdık işte!