EBUBEKİR ATASOY
Peygamber sevdalıları Vakfı’nın her yıl düzenlediği 'kasım ayı sahabe ayı' etkinlikleri kapsamında şehrimizde coşkulu ve yoğun katılımlı bir program yapıldı.
İzzettin el Kassam sözcüsü Ebu Ubeyde'nin posterinin asılı olduğu salonda, katılımcılarla beraber, eşsiz yorumuyla 'Biz Aşığız Şehadete' marşını seslendiren Bilal Güler ağabeyimiz, söylediği marşla Filistinli kardeşlerimizin direnişini anlamlandırıp;
'Bir lokma hürriyet için/ Paramparça birçok ceset/ Hürriyeti tatmak için/ Korkular buldu cesaret' sözleriyle zihinlerdeki işgal prangalarını kırıp, dikkatleri direnişe odaklandırıyordu.
Hitlerin toplama kamplarından kurtulan, Yahudi psikiyatr Viktor Emil Frankl gerçek hayattan yaşadığı şahitliklerini, deneyimlerini anlattığı 'İnsanın anlam arayışı' kitabında şunları söyler;
Toplama kamplarında en ağır şartlarda çalıştırılan Yahudiler kurtulup özgürlüklerine kavuşma ümitleri kesilince, intihar etmeye başlar. Yazar, kamptaki Yahudilerin, başka kamplarda kalan eşlerinden ve çocuklarından haber alma olanaklarının olmadığı bir ortamda, çok zor şartlarda yaşam mücadelesi verdiklerini anlatır.
Bir fısıltı halinde yayılan kadın ve çocukların gaz odalarında öldürüldüğü haberi, kamp sakinlerini ayakta tutan, tüm bağların çözülmesine neden olur. Ruhun iflası ya da vücut bağlarının çözülmesinden sonra tutsak yatağa düşer. Tüm tehdit ve işkencelere rağmen, hayata küsen tutsak ölüme yatar.
Psikiyatr Frank hızla yayılan bu intiharları durdurmak için, tutsaklara şu cümleleri kullanır; Eşimiz, çocuğumuz, ailemiz, sevdiklerimiz öldürülmüş olabilir. Hayallerimiz, geleceğimiz, her şeyimiz tükenmiş olabilir. Ama Tanrı her zaman vardır. Yaşadığımız bu acıları Tanrı karşılıksız bırakmayacaktır.
Toplama kampındaki tutsakları bir amaç etrafında toplar, ona sıkı sıkıya bağlanmalarını sağlayıp, hayatta tutunmalarını sağlar. En kötü koşullar altında bile hayatın bir anlamı olduğunu ve o anlamı bulmanın hayatı çekilir kıldığına tutsakları ikna eder.
Kitabın sonunda şu cümleleri kullanır.
“Bir insanı ona en küçük bir özgürlük kırıntısı bırakmayacak şekilde koşullandıracak hiçbir şey yoktur.”
İnsanoğlunun yeryüzüne indirilmesinden itibaren savaşlar daima olmuştur.
Soykırımlar yapılmış, ele geçirilen şehirlerdeki tüm canlılar yok edilmiştir.
Kabil kardeşi Habil'i öldürdüğünde, cesedini kurda kuşa yem etmemiş, bir karganın yönlendirmesiyle, defnetmiştir.
Gazeteci Nevzat Çiçek geçenlerde Filistinli tutuklu kardeşlerimizin yaşadıklarıyla alakalı insanı dehşete düşüren, açıklamalar yapmıştı.
'Filistinli tutuklular, söz gelimi 10 yıl ceza almışlarsa, bu süreçte vefat etmişlerse, cenazesi ailesine teslim edilmiyor. Morga atılan cenaze, kalan cezası tamamlanınca aileye teslim ediliyor.
Milyonlarca yıllık tecrübesiyle şeytanın dahi aklına gelmeyecek bu vahşeti, insanlık tarihinde hiç bir zalim yapmadı.
İsrail'in Filistinli kardeşlerimize uyguladığı vahşetleri duydukça, Alman yazar Leasing’in şu sözü akla geliyor.
“Aklınızı kaybetmenize neden olacak şeyler vardır, ya da kaybedecek aklınız yoktur.”
Filistinli kardeşlerimiz direnişleriyle, tüm dünya halklarının yaşamlarını, felsefelerini, varlıklarını yeniden anlamlandırıyorlar.
Yaşadıkları bunca acılara rağmen, acılarına anlam katıp, tüm dünyaya 'iman varsa imkân vardır' sözünün ispatını gerçekleştiriyorlar.
Yeryüzünün en habis milletine karşı, tüm insanlığın selameti, hürriyeti ve kurtuluşu için mücadele ediyorlar.
Direnişin, teslimiyetin, gerçek manada yapılan imanın meydana getirdiği, insanlığı kendilerine hayran bırakan vakur duruşlarıyla, zihnen işgale uğramış dünya halklarının, işgal edilmiş zihinlerindeki prangaları tek tek kırıyorlar.
Bilal Güler ağabeyimizin söylediği marşın sözleriyle yazımızı tamamlayalım;
Umut doğdu güneş gibi/ Bu gün gündüz bitmez gibi/ Söndür mumu güneş doğdu/ Doğdu artık batmaz gibi.