Baas rejimi devrildi ve Esed ailesi Şam topraklarını terk etti.
Geride yarısı mülteci durumuna düşürülmüş Suriye halkı, yıkılmış şehirler, katledilen yüz binler bırakarak terk etti.
Her zaman Siyonist işgal rejimine düşman gibi gösterdi kendini Baas; ama topraklarının bir kısmı işgal altında olmasına rağmen ciddi bir hamlede bulunmadı.
Elinde büyük imkanlar vardı aslında. Dünyanın Doğu ve Batı bloklarına bölündüğü “soğuk savaş” döneminde Sovyetler Birliği’nin büyük silah desteğine sahipti. Ama o doğrudan müdahale etmek yerine örgütleri finanse etmekle yetindi, Siyonist rejime karşı…
Müslüman Suriye halkına karşı ise zalimlikte sınır tanımadı Baas…
82’deki “Hama Katliamı” insanlık hafızasında derin izler bıraktı.
Suriye denince insanların akıllarına zindan, işkence, muhaberat geldi her zaman.
Mustafa Halife’nin Baas zindanlarını anlattığı “Salyangoz”unu okuduğumuzda hiç de abartılı bir hikaye gibi gelmedi bize.
Mağdur yakınlarından duymuştuk; zindana girenler eğer sağ kalırlarsa bazen 7-8 sene sonra haber alınabiliyordu.
O yüzden de şimdi Şam’daki çok katlı ve bazı bölümlerine ulaşılamayan zindanların varlığı bizi şaşırtmıyor.
Baas devrildi ve devrimciler birçok yerleşim yerinde halkın sevinç gösterileriyle karşılandılar.
Geçen yıllarda yaşanan iç çatışmalardan, mezhep gerginliklerinden, çekilen büyük acılardan ders almış olmalılar ki, olumlu davranışlar sergiliyorlar, zalimlerle bir ölçüde yan yana gelmek zorunda kalanlar dahil halkı kucaklayan olgun bir söyleme sahipler ve bu önümüzdeki kritik süreç için umut veriyor.
Evet, Baas devrildi; ama mevcut tabloda kritik bir sürece girildi.
Amerika’nın korumasında hareket eden ve Baas’ın çekilirken birçok yeri teslim ettiği grupların varlığı, Siyonist rejimin ortamdan faydalanıp bazı yerleri işgal etme girişimi gibi tehlikelerle yüz yüzedir devrimciler.
Kritik süreçleri doğru idare etmek önemlidir ve mevcut gidişat bu konuda hızlı; ama olgun adımlar atmayı gerektiriyor.
Büyük acılar çeken Suriye halkı tarihin en büyük zalim rejimlerinden birinden kurtulduğu için seviniyor ve bu sevinci sonuna kadar hak ediyor.
Mazlumların acılarını içimizde hissettik ve dualar ettik.
Son olarak…
On üç yıl önce 2011 Ağustos’unda Doğruhaber’de “Suriye’de kritik süreç” başlıklı bir yazı yazmıştım. İşte o yazıdan kısa bir bölüm:
“Kritik bir süreç yaşanıyor Suriye`de; ama Baasçıların iktidarı kolay kolay bırakmaya niyetleri yoktur.
Baskıyla, korkutarak, işkence ederek kurdukları sistemlerini bırakıp nereye gidecekler?
Hepsi varlıklı, hepsi lüks içinde yaşayan adamlar. Cennetlerini bırakmak anlamına gelir iktidarı terk etmeleri.
Halkın taleplerini rahat yaşamlarına tehlike olarak gördükleri için müsamaha göstermiyorlar.
Halkın talepleri onlar için kabus anlamına geliyor. Öyle ya gün gelir de bunların hesabı sorulursa ne olacak?
Buna engel olmak için her yola başvuruyorlar. Acımasızca katliamlar yapıyorlar, şehirleri viran ediyorlar.
Amerikan müdahalesine zemin hazırlıyorlar. Ama Amerikan müdahalesi Baas zulmünden aşağı değil.
Amerikalıların girdiği yerde kaos vardır, yıkım vardır, katliam vardır çünkü.
Somali`de, Irak`ta, Afganistan`da, Libya`da… Pakistan`ın durumu da hiç iyi değil.
Şimdi Suriye`ye girmeyi düşünüyorlar.
İktidara kene gibi yapışmış diktatör Esad ve avenesi bulundukları konumu kolay kolay terk etmeye yanaşmayacakları için müdahale durumunda savaş ve yıkım vardır Suriye için.
Kaos katliam ve huzursuzluk vardır.”