Daha önce, etki-tepkiyle zihnimizin kurgulandığından bahsetmiştik. Bugün bu etki-tepki üzerinden kurgulanmış fikirlerden birine değineceğiz. Bu düşünsel kısır döngünün çarkını bozacak güç, gündemi belirleyebilme gücümüzdü. Ama egemenler, tekellerine aldıkları kitle iletişim araçları ve demirden ellerindeki küresel güçle, bu alanı da oldukça derin şekilde kontrol altında tutmaktadırlar. Yani maalesef, bu etki-tepki yangınının ortasında çığlıklarımız cılız kalıyor.
Son dönemlerde, Kürtlerin ve Türklerin beraberce, Emperyalizme karşı, İslam’ın sancaktarlığını yapması gerektiğine dair temenniler sıkça dile getirilmekte ve dualar edilmektedir. İçten midir? Kimsenin kalbini açıp bakamayız ama daha geniş bir katılım beklentisiyle, aynı temenniyi paylaşıyor ve aynı duaya “amin” diyoruz. Yine de bu temenni ve duaları, belli ki bizim kadar samimi bulmayan ve “bizi tekrar Allah’la aldatmaya çalışıyorlar” diyenler var.
“Allah’la aldatma” deyimi aslında İslami bir kavram olup (Fatır Suresi: 5. ayet), dünyalıkların tümünü kapsamına alır. Buradaki iddia, Allah ile aldatmanın, (Allah katında üstünlük nişanesi kabul edilmeyen) ırk merkezli aşırı milliyetçilik için kullanıldığı yönündedir. Birileri, Kürdlerin doğuştan gelen ve Allah tarafından tüm milletlere verildiği gibi kendisine de verilen haklarından her bahsedildiğinde; “Ne gerek var! Zaten din kardeşi değil miyiz?” denilerek aldatıldıklarını düşünmektedir.
Muhakkak ki kardeşlikler; eşit haklar, ortak amaçlar ve sevgi üzerinde bina edilir. Bu haklardaki dengesizlikler öncelikle güveni sonra kardeşlik duygusunu zedeler. Allah'ın bize öğrettiği kardeşlikte, (hakiki imana ermek için) kardeş, kendisi için istediği her şeyi kardeşi için de ister. İslam kardeşliğinde kardeş kardeşe; “Benim olacak, ama senin ki asla olamayacak” demez. Eğer, hem “Allah bizi kardeş kılmış” der hem de diline “bilinmeyen dil” derseniz, köyüne kendisinin verdiği isimden başka kendinizden isimler verirseniz…. kardeş olarak algılanmayabilirsiniz. Etki-tepki üzerinden ırkçılık, karşıt ırkçılığı doğurabilir. Ve bunu gidermek için kullanacağınız “Allah” kavramı, kimi zihinlerde; alemlerin Rabbi, hem senin hem de tüm kardeşlerinin Rabbi, adil ve herkesi merhametiyle kucaklayan bir “Allah” olmaktan çıkabilir. Kürdün inkârı için kullanılan, sadece lafızda bırakılan ve siyasi emeller için sarf edilen samimiyetten uzak bir “Allah” lafzı olarak kabul edilebilir. Doğuştan Allah tarafından verilen hakları kapsayan “adalet”; siyasi dengelere göre dondurularak “istisna” kapsamına alınma konusu edilemez. Edilirse ve edilirken bir de “Allah” denilirse, bu kimilerindeki “Allah'a imana” bile zarar verebilir. Çünkü Allah adildir ve asla adaletsizliğin meşrulaştırıcısı değildir.
Diğer tarafta, mal bulmuş mağribi gibi bu konunun üzerine atlayanlar var. İdeolojik bağnazlığa sos olarak kullandıkları aşırı milliyetçiliği büyük bir iştahla tüketiyorlar. Onlara göre “ümmet”, “Allah”, “İslam kardeşliği” sadece bir aldatmacadan ibarettir! Çünkü asıl sorunları karşıt fikrin aşırı milliyetçiliğiyle değil, Allah'a olan imanladır. Kurmak istedikleri dünya, içinde Allah'a imanın olmadığı bir dünyadır. Siz onlara, tüm milliyetçi taleplerinin karşılandığı ama Allah'a imanla yönetilen bir devlet bile teklif etseniz asla kabul etmezler. Çünkü amaçları doğal haklarına kavuşmuş bir milletin haklarına kavuşmasından ziyade Allah’a uzak bir toplum oluşturmaktır. Dillerine pelesenk edindikleri “Kürd inkarı” kavramıysa, onlar için, Kürdler arasında “Allah'ı inkar” düşüncesini yaymak için kullanılacak bir araçtır sadece. Maalesef insanlarımız etki-tepki üzerinden yakılmış bu ateşin içinde yanıyorlar.
Allah'u Teâlâ hepimizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan o büyük ateşten korusun. Allah'u Teâlâ bizleri; Kürd’ün inkarı için “Allah” diyenler ile Allah'ın inkarı için “Kürd” diyenler arasından seçim yapmak zorunda kalanlardan eylemesin inşallah.