Komşumuzda köklü değişim oldu. Kavuşan muhacirler ve özgürleşen zindanlardaki mazlumlar adına mutluluk duymamak mümkün değil.
Ama ihtiyatlılarımız, etrafı sarmış algı propagandalarının toz dumanını göstererek, net sonuçlara varmayı erken bulacaktır. Anlayışla karşılamak lazım, çünkü defalarca sütten ağzı yananlarız. Yorumlamadan önce, yoğurda bile üfleyiş ondandır. Bugün Suriye üzerinden, aktif politikaları okurken duyduğumuz korkulara değinerek, genel politik bir okuma yapmaya çalışacağız. Kullandığımız “Strateji” kelimesinin, kullanımlarının aynı anlamı çağrıştırdığının farkındayız. Ama üç farklı politik davranışı aynı kavramla anlatmak da mümkün.
1- Bu bir strateji mi? Çünkü maalesef, küresel politikaları dizayn edenler, Siyonistlerle Emperyalistlerdir. Siyonizm'in kirli kalbinin merkezi de artık coğrafyamızda olduğu için gözleri coğrafyamıza kaymış durumdadır. Güvenliklerini veya menfaatlerini zedeleyecek devrimleri, doğabilecek İslami adil sistemleri, alternatif olabilecek güçleri mercek altına alacak ve yok etmek için ellerinden gelen her şeyi yapacaklardır. Hele hele zayıf, parçalanmış haldeyken, gelişmesine asla izin vermeyeceklerdir.
Bu politik konjonktür, yapılan her başarılı devrime, oldukça ince politik stratejiler belirleme zorunluluğunu getiriyor. Hudeybiye Antlaşması gibi. Bazen hikmetler ilk anda görünür olmaz. Onun için, bir düzeye kadar, geliştirilen strateji belirleme çabaları anlayışla karşılanır. Sonuçta ferasetsizliğimiz, tembelliğimiz ve ihtilaflarımız yüzünden Siyonistler ve Emperyalistler, vahşi birer file dönüştüler. Bazen filleri ürkütmemek gerekir. Böylece belirlenen stratejiyle, İslami söylemler, hayal edilen adil sistemler ve gerçek adalete dair talepler ertelenebiliyor.
2- Yoksa bu bir “yine mi strateji” mi? “Yine mi?” denilmesinin nedeni, defalarca başarılı şekilde uygulanmasından kaynaklanıyor. Tarihimizde, meydanlarda tekbirlerle, ulvi duygulardan kaynaklı fedakarlıklarla kazanılan nice zaferler, geliştirilen stratejilerle masa başlarında ters devrimlere dönüştürüldü.
Allah için yapılan devrimler, insanların Allah'tan, Peygamber’den ve Kur'an'dan uzaklaştırılmasının stratejisi olarak kullanıldı. Bu şeytani strateji, Müslüman’ı Allah’la aldatma (Fatır Suresi : 5) üzerine kuruluydu.
Oldukça uzun zamana yayılan ve en ince detayları bile hesaplanan bu politik stratejide, Müslümanlar, aslında aksini yaptıkları halde, kendilerini İslam'a hizmet edenler olarak görüyorlardı. Bazen strateji, o kadar sabırla uygulanır ki, yavaşça ısıtılan suyun içindeki kurbağanın duyarsız ölümü gibi, inancı öldüren değişimler algılanamaz bile.
3- Yoksa “bu bir stratejidir” diye yutturulmak istenen bir strateji mi? Eğer öyleyse, en şeytani olanı olur. Bu stratejide, Emperyalizm'in hegemonyasını ve gücünü abartılı görmemiz sağlanır. Bu güce karşı strateji geliştirilmesinin gerekliliği kabul ettirilir. Ve yapılan tüm gayri İslami politikalar, adil olmayan eylemler, haksızlıklar bu stratejinin zorunlu gerekliliği diye yutturulur. Aslında yapılan şey, stratejiyi bir strateji olarak kullanmaktır. Halkı, şiddetle karşı duracağı değişimlere, ilk etapta “bu sadece strateji” diyerek gönüllü hale dönüştürmektir.
Belki bir dördüncüsünü, yani her olayı, mutlaka geliştirilmiş bir strateji olarak görmemeyi de eklememiz lazımdı. Ama bu, strateji belirlemekten ziyade bir temenniyi dile getirmek olacaktır. Çünkü Siyonizm'i ve Emperyalizm'i hak ettiğinden daha güçlü görme ve Müslümanın her eyleminden, her ediniminden bir komplo çıkarma hastalığımız da yok değil. Ayrıca cevaplamamız gereken asıl sorular, cevaplanmadan, olduğu yerde kalmaya devam ediyor. Mesela neden Siyonizm'e ve Emperyalizm’e karşı, içinde korku ve sessizlik barındıran stratejiler belirlemek zorunda kalıyoruz? Neden birbirimize karşı, asıl düşmanımız olması gerekenlerle ittifak yapmayı içeren stratejiler belirliyoruz?
Rabbim ferasetimizi artırsın. Kardeşlerimizin mutluluğuna mutluluk katsın. Şüphesiz Allah'tan daha güçlü hiç kimse yoktur. Ve stratejilerle kurgulanmış tuzakları varsa, bizim de tuzaklarını başlarına yıkacak olan Allah’ımız vardır. (Enfal Suresi: 30.)