Aynur Sülün

Allah`ın Boyası İle Boyanabiliyor muyuz ki O`nun Gücü İle Güçlenebilelim

16.01.2012 12:06:12 / Aynur Sülün
Rabbimiz dilerse ışığın ışık olma özelliğini alır. O dilerse atomu yıldız yapar. Yine O dilerse ateşin yakma özelliğini alır da İbrahim`i yanıyor zanneden Nemrud`un dimağı yerinden oynar. Yeter ki bizler Allah`ın istediği gibi kullar olalım. O`nun ‘DUR` dediği yerde durmasını ‘OL` dediği gibi olmasını, ‘ÖL` dediği şeyin uğruna ölmesini bilelim. Eğer böyle olursak Allah`ın boyasıyla boyanmış oluruz. Böylece Rabbimizin gücü devreye girer.

Bedir savaşında 313 sırrını hepimiz duymuşuzdur. Düşman ordusu 700 küsür kişiyken, Müslümanlar 313 kişiydiler. Fakat Müslümanlar, Allah`ın boyasıyla boyanmışlardı. Bütün ihtiraslarını kardeşlik potasında eritmişlerdi. Elledinden geleni yaptıktan sonra Allah`a tevekkül etmişlerdir.

Başarının ilk şartı meşru olan emirlere itaat, gereksiz tartışmalara girmemek ve eleştiri yapmamaktı. Onlar buna dikkat edip önce kardeşliklerini konuşturdular. Daha sonra sabaha kadar ibadet edip Rableri ile muhabbet ettiler. Hatta efendimiz (SAV) Bedir günü ellerini o kadar semaya kaldırır ki sırtından ridası düşer. Böylece Allah`ın gücü devreye girer ve 313 kişi 700 küsür kişiye galebe çalar. Bu olay gösterir ki tenkit, eleştiri, çekişme ve sorgulamanın olduğu bir topluluğa Rabbimiz yardım etmez.

Yine Hudeybiye Barış Anlaşması, Müminler için zorlu bir imtihandı. İtaat yönleriyle sınanıyorlardı. Antlaşmanın şartları o kadar ağırdı ki Resulullahın kurbanlarınızı kesin, emrini yerine getirmek istememişlerdi.  Resulullah`ın traş olması üzerine birbirleriyle yarışırcasına emre itaat etmişlerdir.
Rabbimiz, imtihanı kazanan Müminlere bir süre sonra Mekke`nin fethini nasip etmiştir.

İşte Allah`ın gücü ile güçlenen bir toplumun karşısında bütün güçler gücünü zayıf ve aciz kalır. Rabbimiz dilerse Mekke fethinde zalimlerin basiretlerini bağladığı gibi dünyanın tüm süper güçlerinin basiretlerini bağlar da İslam ümmetinin karşısında afallayıverirler ve acze düşerler. Onların İslam ümmetine kurdukları tuzaklara Rabbimiz dilerse onları düşürür de tıpkı Kureyş`in dehşete düştüğü gibi dehşete kapılırlar. Yeter ki birliği bozucu işler yapmayalım.

Yine Rabbimiz dilerse bir çocuğun attığı taşla bile zalimin kalbine korku salar.  O Allah ki Nil`e terk edilen o sahipsiz çocuğun eliyle Firavun`un saltanatını devirmiştir. O Allah ki o Musa aleyhisselatu vesselamı Firavun`un sarayında büyütmüştür.

Yine bir gün Ebu Zer el Gıffari ile Bilali Habeşi arasında bir tartışma çıkar ve tartışma gittikçe kızışır. Ebu Zer, Bilal`e kendisinden hiç beklenmedik bir söz söyler ve ‘ Ey kara kadının oğlu` der. Bir gün gelip de Ebu Zer`in böyle cahiliye bir söz söyleyeceği Bilal`in aklına bile gelmezdi. O cahiliye döneminde annesinin cariye oluşu, insan yerine katılmayışları, aklına gelmiştir Bilal`in. Üstelik de İslamla izzet ve şeref kazandıktan sonra cahiliye döneminin yeniden gündeme gelmesi Bilal`in canını çok sıkmıştır. Bilal rencide olmasına rağmen sabredip nefsi müdafa yapmaz, konuyu arkadaşlarının yanına taşımaz, eleştiri, yorum, gıybet yapmaz. Tek merci olan Allah Resulü`nün yanına götürür konuyu. Allah Resulü Ebu Zer`i yanına çağırtır. Ebu Zer`in pişmanlıktan beli bükülmüştür. Gider Bilal`in kapısının eşiğine yüzünü koyar ve şöyle söyler; ‘ Vallahi bu başı Bilal o tozlu ayaklarıyla ezip geçmedikçe bu baş yerinden kalkmayacaktır`  Bu sözü duyan Bilal, ‘ O baş basılmaya değil, öpülmeye layıktır` deyip Ebu Zer`in başını öperek onu yerden kaldırır.

İşte Onlar böylece Allah`ın gücüne sahip oluyorlardı. Öfke anında bile hudutlarını biliyor, kalp kırsalar dahi gönül almasını biliyorlardı. Kardeşinin kendisine karşı hatasına  karşı sebat etmeyi tercih edip aynı yanlışa düşmemeye gayret gösteriyorlardı. Birbirlerini çamura bulamak yerine, çamurdan çıkartmaya ve yüceltmeye çalışıyorlardı.

Onlar kardeşlerini kalplerinde öldürmeyip, daima diri tutuyorlardı. Birbirlerini ezerek, beline basarak, bir yerlere gelmeye çalışmıyorlardı. Bilakis beraberce hayırda yardımlaşıyorlardı. Onlar böyle Allah`ın boyasıyla boyandıkça Rabbimiz de kendi yardımıyla  onları yüceltiyordu.

Bizler de İslam ümmeti olarak üzerimizdeki zilletten kurtulup tekrar Allah`ın diniyle yüceleceğimiz günleri görmek istiyorsak birbirimizle olan ilişkilerimize dikkat etmek zorundayız. 

doğruhaber

 
Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar