Aynur Sülün

Eğitimde Bir Türlü Aşılamayan Kimlik Krizi

03.11.2021 08:38:41 / Aynur Sülün

Her toplumun kendine ait bir kabının olması gerekir. Yani dünya görüşünün, duruşunun ve vizyonunun... 

Kendine uyanı içine alacağı, uymayanı reddedeceği...

Fakat biz elinden kabı alınmış, başkalarının kabı tutuşturulmuş toplumuz.

 Elimizdekinin ne içi bize ait ne de dışı...

 Batılı ülkeler eğitim sistemleri aracılığıyla kendi toplumlarında kendi dünya görüşlerini, misyon ve vizyonlarını oluştururlar. Yani kimliklerini inşa ederler. Bireyler kim oldukları ve hangi köklere sahip olduklarını, olaylara hangi pencereden, nasıl bakmaları gerektiğini öğrenirler. Böylece diğer bilgileri kendi kimlikleri üzerinden sentezleyecek bir anlayış elde ederler. Olması gereken de budur.

 Bizdeki durum ise tam bir faciadır. Koca bir toplum muhatap olduğu eğitim sistemiyle kim olduğunu öğrenemeyecek kadar bir karmaşanın içine sürüklenir. Sahip olması gereken dünya görüşüne, misyona, vizyona yer verilmeyen sistemin içinde binlerce teori, kuram, fikrin hazır tüketicisi olur. Onları sentezleyecek bir duruş kazanması ise neredeyse imkansızdır.

Maalesef Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte yaklaşık bir asırdır bu hali nirvanada yaşıyoruz. Yüzlerce yıllık medeniyet ve kültürün mirasını taşıyan kimlik kabımız elimizden alınıp kırıldı. Tarihin çöplüğüne atıldı. Eğitim müfredatının her kademesine aşama aşama birbiriyle çelişkili Batılı kuram ve teoriler yerleştirildi. Hem de öğrencilere bu bilgiler arasından hangisinin doğru, hangisinin yanlış, ne kadarının doğru, ne kadarının yanlış olduğunu tespit edebilecekleri bir düşünce inşa etmeden...

 Bir toplum için en büyük facia bu olsa gerek!

Kimliğini bulamayan yani perspektifi olmayan öğrencilerin bilgiler arasında bunca dağınıklığın, çarpıklığın, çelişkinin içinden sağlam kafa ile çıkabileceklerini düşünmek sadece bir yanılgı.

Üstelik bu topluma eğitim sayesinde sadece kendi kökleri, benlikleri unutturulmuyor, aynı zamanda kendileriyle hasım hale getiriliyor. Ekolleriyle dünyaya medeniyet sunan İslam bilim adamları mizah konusu haline getirilmek istenircesine kocaman, başı kavuklu resimleriyle yarım sayfalık biyografileriyle anormal insanlarmış gibi yansıtılıyor. Fikirlerine, insanlığa kazandırdıklarına ise zerre kadar yer yok...

Modern Psikoloji biliminin kurucularından olan Freud'un insan davranışlarının altında yatan nedenlere verdiği açıklamalara liseden itibaren muhatap olmaya başlayan çocuklarımızın ruhunda yaşadığı travmayı tahmin bile edemiyorum. Aynı travmayı ben de yaşamıştım. Üzerimden atamamıştım. Günlerce zihnimi o iğrenç açıklamalar meşgul etmişti, midem bulanmıştı... Madem kendi öğrencileri bile Freud'un sapkın düşüncelerini kabul etmiyordu. Biz neden liseden itibaren ezberlemek, öğrenmek zorunda bırakılıyorduk...

 İnsan Psikolojisi yani ruhu, insanın nefsi, aklı ve bedeni ile ilgili açıklamalarında gerçeği ve bütünü yakalayan bilim adamlarımızın kuramlarına Psikoloji ve Sosyoloji kitaplarında zerre kadar yer yok. Farabi 'on akıl teorisi, nefis teorisi' ile insan davranışlarını anlatan onlarca Batılı kuramcının tüm uydurma, asılsız iddialarını silip süpürecek açıklamalarda bulunduğu halde adı geçmiyor. Aristo'nun kuramlarını inceleyen, ölçüp tartan, yanlışlarını ortaya koyup doğrularını destekleyerek geliştiren İbni Sina'nın, metafiziği tabiatı ve insanı bir bütün halinde açıklayan er-Razi'nin ve toplum bilimcisi olan İbn-i Haldun'nun adı geçmiyor. Sadece birkaç cümle içinde İbn-i Haldun’a yer verilmiş o kadar. Kendi bilim adamlarının ürettiği düşünce ve kuramlardan habersiz olan bir neslin kimlik sahibi olması düşünülemez. Sadece eline eğitim yoluyla tutuşturulan sahte, kendine ait olmayan kabın içine rastgele her önüne geleni alır doldurur...

Söylediklerim yanlış anlaşılmasın. Batıya ait olan her şey yanlıştır demiyorum. Allah resulü (sav) ilim Çin'de de olsa gidip alın buyurmuş. Ama olduğu gibi alın, taklit edin dememiş.

İslam medeniyetinin yürürlükte olduğu dönemlerde Roma'dan, Bizans’tan, İran'dan sanat, ekonomi, mimari, siyasi yönden birçok şey almış; Müslümanlar kendi perspektifini kattıktan sonra aldıklarını sahiplenmiş.

 Osmanlının son dönemlerinde ise Batının somut yani teknolojik gücü karşısında ezilmişlik duygusuna kapılan Müslümanlar kendi soyut güçlerini küçümsediler ve çareyi onları taklit etmekte buldular. İşte kimliksizleşme yolculuğu o zaman başladı.

Halbuki zaman, şartlar, ihtiyaçlar değiştikçe tüm bunlara paralel olarak toplumların da kendi dünya görüşleri temelinde yenilenmeye ihtiyacı var. Önceki sentezlerin soyut ve somut unsurlarıyla birlikte yeniden ele alınıp değerlendirilmeye ihtiyacı var. Osmanlı hem bu yenilenmeye gidemedi, hem de gavura hayranlığı sayesinde onlardakini taklit etmeye girişti. Cumhuriyetin kurucuları da Osmanlının Batı sevici olan elit kafaları tarafından kuruldu...

O gün bugündür zihinlerimiz pranga altında. Ve ne acıdır ki, Asım’ın nesli idealiyle yola çıkan AK Parti iktidarının 19. senesindeyiz. Eğitim sistemi, kendi ellerimizle teslim ettiğimiz çocuklarımızı kimliksizleştirmeye devam ediyor. Çocuklarımızın yaşadığı ahlaki buhran ise içler acısı.

Ey Yüceler yücesi Rabbim! Sen hayırlı bir kapı aç!

İlgili Haberler Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar