İstanbul, enteresan bir şehirdir. Tıpkı Diyarbakır’ın enteresanlığı gibi… İki şehir
de birer büyük şehir, birer medeniyet şehri sayılır.
Ankara veya İzmir için bunu söylemek pek mümkün değildir.
İzmir veya Ankara için sadece büyük şehir denilebilir o kadar, yani ancak medeni şehir denilemez.
İslam güneşi Mekke’de doğdu ancak buna rağmen Mekke, medeni şehir sayılmıyor. Mekke, medeni şehir vasfını taşıyamıyor. Yesrib’de birlikte yaşama kültürünün temeli atıldı. İnsanlığa örnek bir vesika değeri taşıyan Medine Vesikası burada yazıldı, burada yaşama geçirildi. Bu tarihten itibaren, yani Hicret’ten itibaren Yesrib şehri medeni şehir anlamına gelen Medine ismini almıştır.
Son yıllarda medeni şehir yerine kozmopolit diye bir kavram türettiler, daha
doğrusu aşağılık kompleksi ile bunu ithal ettiler. Bu kavram, medeni şehir
yerine kullanılamaz. Olsa olsa büyük şehir yerine kullanılabilir. Zira kozmopolit sıfatı
İstanbul’a uygun bir sıfat olamayacağı gibi bana kalırsa bir küçümseme, bir
hakaret bile sayılabilir. İlla İstanbul’a kozmopolit elbisesi giydirilecekse bu elbisenin
medeniyet süsü ile de süslenmesi gerekir. Zira dünyada kozmopolit pek çok
şehir var, ancak medeni şehir sayısı çok azdır. Mesela Paris bir kozmopolit
şehirdir, medeni şehir değildir. New York bir kozmopolit şehirdir ancak medeni
şehir değildir. Londra, Yeni Delhi, Pekin… Bunu çoğaltmak pekâlâ mümkün…
Kozmopolit ifadesi; değişik uluslardan, ırklardan olan kimseleri bir araya getiren,
barındıran, kapsayan her şehir için kullanılabilir. Bu yüzden Avrupa’nın hemen
hemen bütün başkentleri kozmopolit şehir sayılabilir. Ancak bu şehirlerin
hiçbirinde birlikte yaşama kültürü içselleştirilmemiştir. New York’ta siyahilerin
giremediği kafelerin varlığı bunun göstergesi sayılmaz mı? Paris’in arka sokakları
değil Eyfel Kulesi’nin iki yüz metre ilerisindeki bir sokağa geceleyin tek başınıza
giremezsiniz. Buralarda ciddi bir gettolaşma var. Ancak İstanbul’un her
ilçesinde, her semtinde, her mahallesinde hangi din ve ırktan olursanız olun
rahatlıkla yaşayabilirsiniz. Bu durum Diyarbakır için de geçerlidir. Çünkü bu
şehirler kutlu nebinin mesajını içselleştirmişler. Zaten Yesrib’i Medine yapan da
kutlu elçinin mesajı ve çabası değil miydi? Yesrib’i Medine yapan değerlerin
tamamı İstanbul’da da var, Diyarbakır’da da var.
Diyarbakır ve İstanbul birer medeniyet şehridir ve her medeniyet şehrinde
medeni de olur deni de olur.
Bir gün Gazze için binlerce insan Ayasofya’da toplanırken aynı gece bir hırsızı
savunmak için de binlerce insan başka bir noktada esfellisafilin tiyatralının
birkaç perdesini sahnelendirebiliyor.
Tıpkı Diyarbakır’da olduğu gibi… Kutlu Nebi’nin viladeti için yapılan çağrıya
binlerce mümin lebbeyk derken şehrin üstüne karabasan gibi çöken kara
zihniyet de çağrısına ciddi anlamda bir karşılık bulabiliyor.
Dedim ya medeni şehirde gece ve gündüz, nur ve zulmet, kasvet ve irfan
birlikte, aynı sokakta yaşar.
Medeniyet şehrinde yaşasın veya yaşamasın, medeni insanlara selam olsun.