Gazze, hala bir turnusol görevini görmeye devam ediyor. Bütün maskeleri düşürüyor, ikiyüzlüleri ve dahi münafıkları gün yüzüne çıkarıyor.

İster devletler, ister kurumlar ve isterse bireyler olarak herkes, ama herkes ya izzetin, adaletin ve insanlığın diğer adı olan Gazze’dir ya da zilletin, vahşetin ve karanlığın diğer adı olan israildir. Mesela, Gazze Direnişi olmasaydı, içimizdeki Siyonistleşmiş Müslümanları tanıyabilecek miydik?

Birkaç haftadır, israil, Gazze’de soykırıma ara verdi, ama ilk fırsatta vahşetlerine kaldıkları yerden devam etmek için nasıl da can attıklarını hep birlikte izliyoruz. Hatırlayalım, Trump, henüz koltuğuna oturmadan “Ortadoğu’yu cehenneme çevireceği” tehdidini savurmuştu. Şimdi de Gazzelileri bir daha geri dönemeyecekleri şekilde kovacağını söylüyor. Çünkü Gazze’de, tarihte eşi ve benzeri görülmemiş vahşetlerle soykırım yapmalarına rağmen istedikleri sonucu alamamalarının intikamını, gerekirse, atom bombasını da kullanarak almak istiyorlar.

Malum, Uluslararası Adalet Divanı, işgalci israilin soykırım suçu işlediğine hükmederek, katil Netanyahu ve Gallant için tutuklama kararı çıkardı.

Sonrasını biliyorsunuz. Önce divan üyelerini ölümle tehdit ettiler. Kendilerine geri adım attıramayınca, bu kez de onlardan başlayarak bazı ülkelere yaptırım uygulamaya başladılar. Bu ülkelerin başında ise, Güney Afrika Cumhuriyeti gelmektedir.

Ancak şahit olduğumuz gibi, Güney Afrika Cumhuriyeti bu tehditler karşısında boyun eğmedi. Aksine onurlu bir duruş sergileyerek, yaptırıma karşı yaptırım ile cevap verdi ve ABD şirketlerinin kendi topraklarındaki faaliyetlerini resmen durdurdu.

İslam Ülkelerinin soykırım karşısındaki duruşlarını şu dört kısma ayırabiliriz:

Birincisi: Yemen ve İran gibi fiili olarak Gazze’nin yanında yer alan ülkeler. İkincisi: Endonezya ve Malezya gibi israil ile ticari ilişkilerini kesmek suretiyle Gazze’nin yanında yer alan ülkeler. Üçüncüsü: Ürdün, Mısır ve Suudi Arabistan gibi kınama bile yapmaktan aciz bir şekilde israilden yana bir duruş sergileyen ülkeler. Dördüncüsü: Türkiye gibi, bir taraftan israili, “Terör Devleti”, “İşgalci” ve “Soykırımcı” diye doğru bir şekilde tanımlarken, diğer taraftan israil ile ticari ilişkilerini kesintisiz sürdüren ülkeler. Türkiye’nin bir özelliği daha var ki, insan içinden geleni söylemeye korkuyor. O özelliği de, çifte vatandaş olan Yahudilerden on binlercesinin turistik gezi yapar gibi Gazze’ye gidip soykırıma katılmalarına rıza gösteriyor olması…

Bazı gayrimüslim ülkeler, savaş suçu işledikleri için israil askerlerini turist olarak bile kabul etmezken, Türkiye’nin bu yaptığının adını siz söyleyiniz.

Özellikle Müslüman halklar için onur kırıcı olan diğer bir gerçek de, Netanyahu ve Trump’un önünde el pençe divan duran ve hatta onların aşağılamalarına ses çıkaramayan liderlerinin kendilerine karşı sırtlan kesilmeleridir.

Hedefleri açık: “israil ile normalleşme” adı altında istedikleri anlaşmaları İslam ülkelerine imzalatmak ve “israilin güvenliği” adına bölgemizdeki hâkimiyetlerini pekiştirmek... Gazze’den sonra Filistin’de yeni işgallere girişmeleri, Lübnan ve Suriye’ye saldırıp bazı yerleri işgal etmeleri ve her defasında bir İslam ülkesini tehdit edip aşağılamaları da bu emellerini gerçekleştirmek yönünde giriştikleri eylemlerdir.

İmdi liderlerimizin de -birkaçı dışında- tek çabaları, halklarını yanıltmak ve sultalarını korumak olduğuna göre, geriye kalıyor biz halkların ne yapacakları… Uzun sözün kısası, bizler de liderlerimiz gibi teslim mi oluyoruz, yoksa Gazzeliler gibi onurlu bir direnişte karar mı kılıyoruz?