İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT), 57 üye ülkesiyle dünyanın en büyük uluslararası organizasyonlarından biri olmasına rağmen, küresel siyasette ciddi bir etkiye sahip değildir. 1969 yılında, İslam ülkeleri arasında iş birliğini artırmak ve ortak sorunlara çözümler üretmek amacıyla kurulan bu teşkilat, geçen yıllar içinde etkisizliğiyle anılır hale gelmiştir.

Özellikle Filistin meselesi gibi İslam dünyasını yakından ilgilendiren konularda İİT'nin aldığı kararların büyük ölçüde kağıt üzerinde kalması, teşkilatın işlevselliğini sorgulatmaktadır. Bugün Gazze’de yaşanan insanlık dışı saldırılara karşı etkili bir yaptırım uygulanamaması, hatta bazı üye ülkelerin israil ile ekonomik ve siyasi ilişkilerini sürdürmesi, teşkilat içindeki samimiyet sorununu da gözler önüne sermektedir.

İslam coğrafyasında yoksulluk, iç savaşlar ve siyasi istikrarsızlık devam ederken, İİT'nin bu sorunlar karşısında pasif kalması, varlık amacını sorgulatan bir diğer önemli husustur. Eğer İslam ülkeleri gerçekten bir birlik oluşturabilseydi, ekonomik ve askeri anlamda Batı karşısında alternatif bir güç merkezi haline gelebilirdi. Ancak birlik sağlanamadığı için bugün ABD Başkanı açıkça meydan okuyarak, Gazze’yi Filistinlilerden alıp bir tatil bölgesine çevireceğini söyleme cüretini gösterebilmektedir. Bu, yalnızca bir liderin cesaretinden değil, İslam dünyasının parçalanmışlığından kaynaklanmaktadır.

Bu durumu Hz. Peygamber (s.a.v.) asırlar öncesinden şöyle ifade etmiştir:

"Bir zaman gelecek, Müslümanlar suyun üzerindeki çer çöp gibi olacaklar..."

Ne yazık ki bugün İslam dünyasının durumu, bu hadisin tam anlamıyla gerçekleştiğini göstermektedir. Üye ülkeler arasındaki çıkar çatışmaları, siyasi bölünmeler ve ekonomik bağımlılıklar, İİT’nin güçlü bir yapı oluşturmasını engelleyen temel faktörlerdir. Bugün birçok İslam ülkesi, Batı ile ekonomik ve siyasi bağlarını koruma uğruna, ortak bir duruş sergilemekten kaçınmaktadır. Bu da teşkilatın sadece sembolik bir yapıya dönüşmesine neden olmaktadır.

Sonuç olarak, İİT’nin etkisizliği, yalnızca teşkilatın yönetiminden değil, aynı zamanda üye ülkelerin birbirlerine olan güven eksikliğinden de kaynaklanmaktadır. Gerçekten güçlü bir İslam birliği kurulmak isteniyorsa, öncelikle bu güvenin inşa edilmesi, ardından da siyasi ve ekonomik bağımsızlık yönünde somut adımlar atılması gerekmektedir. Aksi takdirde, İİT sadece adı olan, ancak hiçbir yaptırım gücü bulunmayan bir organizasyon olarak kalmaya devam edecektir.

Ahmet Yıldırım