• DOLAR 32.262
  • EURO 34.75
  • ALTIN 2402.525
  • ...
GANA
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Kargaşanın hiç eksik olmadığı Afrika ülkelerinin aksine sükûnet ve güven ortamına sahip olan batı Afrika ülkesi Gana’da Hıristiyanlık, altın rezervlerinin çokluğuyla ünlü güneydeki sahillerden işgal yoluyla girerken ülkenin İslam ile teması 15. yüzyıllarda bölgeye gelen Müslüman tüccarlar ile kuzeyden olmuş. Güney’de köle ticareti için kullanılan eski mekân hapishaneler, kuzeyde ise ilk dönem Müslümanları tarafından inşa edilen tarihi camiler bunun kanıtı... Müslümanlar ve Hıristiyanların düşünce ve yapılarından da anlaşılacağı üzere aslında kimin ne amaçla Gana’ya geldiği net bir şekilde ortaya çıkıyor.

Afrika’nın güney batısında yer alan Gana, Fildişi Sahilleri, Burkina Faso ve Togo ile komşudur; güneyinde ise Atlas Okyanusu vardır. Gana, 1957’de Afrika’nın bağımsızlığını kazanan ilk ülkesi unvanını taşıyor. Ülkede resmi dil olarak İngilizcenin yanı sıra 47 yerel dil konuşulmakta. 24 milyonluk nüfusuyla Gana, kargaşanın yaygın olduğu Batı Afrika’nın en güvenilir ve en sakin ülkesidir.
Ülkenin yaygın dini olan İslam ve Hıristiyanlığın yanı sıra ülke toprakları 62 farklı yerel din ile harmanlanmış durumda. Resmi rakamlar Hıristiyan oranını fazla gösterse de ülke nüfusunun yüzde 50’ye yakınını Müslümanlar, yüzde 30 civarında Hıristiyanlar, geri kalanını ise yerel dinlere mensup insanlar oluşturmaktadır. Hıristiyan nüfusun yüksek gösterilmesindeki sebep ise ülkenin Batı’dan daha fazla yardım alabilmesi… İhtiyacın çok üzerinde kiliselerin yapılması ve Hıristiyan gruplar arasındaki çetin rekabetler bu rivayeti doğrular nitelikte. Müslüman nüfusun çoğunluğu ise kuzey kesiminde yaşıyor.

Elinde bulundurduğu bu ayrıcalığına rağmen Gana, Batı’nın azgın sömürgeciliğinden nasibini alan Afrika’nın en önde gelen ülkelerinden biridir. Eski isminin ‘altın sahilleri’ olması, Gana’nın emperyalistlerin yoğun sömürüsü altında kaldığını daha net anlatmakta. Ülkeye daha çok güneyden giren sömürgeci güçler, hegemonyalarını da güney sahili boyunca inşa ettikleri kuleler ile sürdürmüşler. Bu kuleler içinde bulunan Köle zindanları, işkence odaları ve büyük hapishaneler, geçmişi yansıtan birer figür olarak ziyaret edilmekte. Bunların en meşhurları ve ülke dışından da çokça ziyaretçisi bulunan: Cape Coast ve Elmina’daki St George bahçesi.

BATI, KÖLE TİCARETİ, MÜSLÜMANLAR CAMİ İNŞA EDİYOR
15. yüzyılın sonlarına doğru Portekizlilerin sömürgesinde bir hayat süren Gana, daha sonra İngilizlerin sömürgesine girdi. Ülkede 1874 yılında koloni kuran İngilizler, Gana’yı Batı Afrika’ya giriş kapısı olarak kullanmışlar, köle ticaretini de buradan yönetmişlerdi. İngilizler, köpekler eşliğinde yakaladıkları Ganalıları zincirlere vurarak gemilere istif edip dünya pazarlarında köle olarak satarlar. Yıllar yılı İngilizlerin insanlık dışı köle ticaretine maruz kalan Ganalılar büyük acılar çekmiş, parçalanmış ailelerin hikâyeleri dinleyenlerin yüreklerini dağlıyor.

Sömürgeciliğin klasik getirisi olan Hıristiyanlık altın rezervlerinin çokluğuyla ünlü güneydeki sahillerden işgal yoluyla girerken ülkenin İslam ile teması 15. yüzyıllarda bölgeye gelen Müslüman tüccarlar ile kuzeyden olmuş. Güney’de köle ticareti için kullanılan eski mekân hapishaneler, kuzeyde ise ilk dönem Müslümanları tarafından inşa edilen tarihi camiler bunun kanıtı... Müslümanlar ilim ve ibadet mekânları kurarken Hıristiyanlar hapishaneler inşa etmişler. Müslümanların ve Hıristiyanların yaptıkları yapılardan ve tercih ettikleri yönlerden de aslında kimin ne amaçla geldiği daha güzel bir şekilde anlaşılmaktadır.

Sömürge yıllarından önce ve adı Sogay olan imparatorluğun büyük çoğunluğu Müslümanlardan oluşmakta idi. Fakat Portekiz ve İngilizlerin altın için geldikleri bu topraklarda Müslümanların önde gelenleri köle diye alınıp götürülmüş, kimilerini de ağır işkenceler sonunda öldürmüşler. Ondan sonra, yetim ve öksüz kalan nesilleri ise yoğun misyonerlik sonucunda Hıristiyanlaştırmaya başlamışlar. 20. yüzyılda ülkenin bağımsızlığını kazanması ve Müslüman ülkeler ile ticareti sayesinde Müslüman nüfus artmıştır.

NAMAZ KILMAYANIN CENAZE NAMAZI KILINMIYOR
Özellikle Lübnan, Kuveyt, Arabistan başta olmak üzere Müslüman ülkeler ile ticaretin artması, ülkedeki Müslüman oranın hızla artmasına katkı sağlamaktadır. Müslümanlar başta eğitim olmak üzere birçok alanda faaliyetlerini artırmaktalar. Örneğin, ülkede Müslümanlara ait medreseler ve birçok özel okullar bulunmakta. Ayrıca Lübnan tarafından yapılan bir üniversite bulunuyor. Kıllık kıyafetin serbest olduğu devlet okullarının aksine özel okullar kendi inançları dâhilinde okullara alınan öğrencilere kıyafet sınırlandırmaları koymaktadır. Ganalı Müslümanlar namaz kılmaya çok önem vermekte, namaz kılmayanı Müslüman olarak görmedikleri için namaz kılmayanın cenaze namazını kılmazlar. Namazlar genelde camilerde kılınır ve Cuma namazında yerel halkın dillerine göre Cuma hutbeleri tercüme edilmekte. Eğitime erkeklerden çok fazla önem gösteren bayanlar, İslam’a göre uzun kıyafetler giymekte ve hatta başörtülerini dizlerine kadar uzatmaktalar. Ülkenin kuzeyinde çoğunluğu elinde bulunduran İslami gruplar eğitim amaçlı güneye gönderdikleri öğrenciler ve eğitmenler ile İslam’ın güneyde yayılmasına katkıda bulunmaktalar. Ganalı Müslümanlar Ramazan aylarında iftarlarını meyve ile açarlar. Asıl yemeklerini ise teravihten sonra yerler. Bu sebeple imamlar teravih namazlarını biraz hızlı kıldırırlar.

BAŞÖRTÜSÜ SORUNU YOK, KUR’AN EĞİTİMİ HER TARAFTA MEVCUT
Gana’da başörtüsü sorun olmadığı gibi İslamî ilimler ağırlıklı okul açmanın da hukuken bir engeli yok. Bu yüzden eğitim müfredatının yanı sıra İslami ilimler öğreten birçok okul mevcut. Bunun dışında camilere bağlı Kur’an eğitimi veren kurslar hayırlı çalışmalarını en güzel şekilde ifa ediyor.

HIRİSTİYAN MİSYONERLER DE BOŞ DURMUYOR
Ancak Hıristiyanlar da boş durmuyor. Gerek yeni yeni kiliseler açarak ve gerek ülkenin demografik yapısını değiştirebilmek için yoğun faaliyet içindeler. Müslüman mahallelerinde gösterişli kiliseler inşa etmekte, hastaneler ve okullar açmakta, zeki öğrencileri yurt dışında burslu olarak okutmaktalar. Halka ilaç, elbise, gıda maddesi ve para dağıtmaktalar. Kilise idaresi altında bulunan okullardaki öğrencileri her pazar zorla kiliseye götürmekteler. Misyonerler Müslüman halk üzerinde etkili olabilmek için kendilerini toplumun bir parçası olarak lanse etmekte, yerel kıyafet giyip, yerel yemekleri yemeye özen göstermekteler. Hatta Ganalı bayanlarla evlenip oraya yerleşenler bile var.

PAPAZLARIN KİRLİ İLİŞKİLERİ KULAKTAN KULAĞA DOLAŞIYOR
Misyonerlerin bu yoğun çaba ve özveri gerektiren faaliyetlerinin yanı sıra Gana’da Hıristiyanlığı ticari anlamda kullananlar da mevcut. İşsizlik oranının yüksek olduğu ülkede okumuş insanların en az meşakkatle en fazla para kazanacağı meslek papazlık. Papazlar, kilise açıp halktan yardım topluyorlar. Bu yüzden Gana’da kilise, açıkgöz insanların geçim kaynağı demek. Gelirlerini Avrupalılara yedirmek istemeyen Ganalılar, ithal papazlara kilise açtırmıyorlar. Yerli papazlar mafyası oluşturmuşlar. Büyük caddeleri süsleyen bilbordlardaki papaz reklamları mafyanın gayri resmi belgeleri gibi. Papazların kirli ilişkilerinin kulaktan kulağa dolaşması, zaman zaman da ekranlara taşınması, Allah’ın fasık eliyle dinini nasıl destekleyeceğini göstermesi açısından önem arz etmektedir.

SAPKIN BİR TARİKAT AHMEDİLER…
Öte yandan Gana’nın birçok bölgesinde bir de Ahmediler var. Hz. İsa’nın öldüğünü dolayısıyla beklenen Mesih’in kendisi olduğunu söyleyen sahte peygamber Mirza Gulam Ahmed’e bağlı bu grup, üniversiteden hastaneye kadar hayatın hemen her alanında bir etkinliğe sahip. Ama gösterişli camilerine ve okullarına rağmen Müslüman halk onlara iltifat etmemekte.

DOĞAN ÇOCUK ÜÇ AY YAŞARSA İSİM VERİLİYOR
Uzun yıllar yozlaştırıcı bir sömürge yaşayan Ganalılar, verimli olan topraklarının nasıl ekip biçileceğini bilmediği için tarım topraklarından tam faydalanamıyor. Yemekte tahıl ürünleri tüketme adedi bulunmadığı için bunun yerine daha çok meyve ve sebze tüketiliyor. Yağışların fazla olması sebebi ile Gana’nın yeşil alanları Afrika kıtasının çorak çöllerinin içinde dikkat çekmekte. Halk elinde bulundurduğu malzemeleri büyük marketler bulunmadığı için yol kenarında bulunan barakalarda satıyor. Günlük açlık sınırının 1.29 dolar olduğu ülkede halkın %28’i açlık sınırının altında yaşıyor. Halk, elektriği ve suyu olmayan ve ortalama büyüklüğü 60 metre kare olan evlerde yaşıyor. Sefalet içinde geçen bu hayat şartları ülkedeki ölüm oranlarını artırmakta ve yaşama dair umutları azaltmaktadır. Örneğin, dünyaya gözlerini yeni açan çocukların pek fazla yaşamayacağına inanıldığı için genelde çocuklara ilk üç ay isim verilmiyor.

HALAYLI CENAZE MERASİMLERİ
Gana’da kabile yaşamı çok güçlü ve insanlar hala kabile geleneklerine ait birçok yasaları ile yaşamaktalar. Merkezi hükümet, geleneği ile yaşayan halka müdahalede bulunmuyor ve kabileleri kendi geleneklerinin inisiyatifine bırakılmış durumda. Ülkede kabile fertleri giyimleriyle ayırt edilir. Mesela, ülkenin önemli kabilelerinden Ashantiler, cenazede siyah giyerken, Ga kabilesi üyeleri beyaz giyiyor. Cenaze defini, yas tutma yerine müzikler ve çalgılar ile yapılıyor. Tabut mezarlığa götürülürken halaylar eşliğinde götürülüyor. Çünkü ölümün de hayatın bir gerçeği olduğu kabul ediliyor. Hıristiyanlar da ölülerini duruma göre bir hafta ya da bir ay bekletiyorlar. Bu süre zarfında hazırlanan posterlerle insanları cenaze törenlerine davet ediyorlar. Cumartesi ya da pazar günleri yapılan törenler, şölen havasında geçiyor. Cenaze sahipleri insanları eğlenceden ziyade para toplamak için davet ediyorlar. Bizdeki takı merasimlerine benzer para toplama faslı şölenin en önemli bölümünü oluşturuyor. Paranın miktarı ölen şahsın sağken yaptığı para yardımına göre ayarlanıyor.

EVLİLİK DIŞI İLİŞKİLER DIŞLANIYOR
Bütün kabilelerde büyüklere saygı göstermeyen gençler, toplum ve aileler tarafından yadırganıyor. Ayrıca evlilik dışı ilişkiler hemen her kabilede dışlanmakta ve ağır bir şekilde cezalandırılmaktadır.
Yüzlerinde tebessümü eksiltmeyen Gana halkı Afrikalılar içinde de kibar toplum olarak tanınıyor. Özellikle dışarıdan gelen yabancılara çok önem gösterirler ve yabancıların ihtiyaçlarını gidermek için yardım etmede yarışıyorlar.

SOYKIRIMLARI ANLATAN CAPE COST…
Cape Cost, dünyadaki en dramatik olaylara ve soykırımlara tanık olan kalenin adı… Kaleye ait müzede sergilenen fotoğraflar, duvarlara asılı zincirler, bekleme ve işkence odaları ise soykırımın en güçlü tanıkları. Manzara, insanın yüreğini acıtıyor. Yerin altına doğru uzanan dehlizlerin taş duvarları neler neler anlatıyor: Sanki hala duvarlarda el ve ayakları zincirlere vurulan, kocasının gözleri önünde ırzına geçilen, köpeklere parçalatılan, gemilere yüklenip adi eşyalar gibi Avrupa ve Amerika’ya nakledilen çaresiz kölelerin feryatları yankılanıyor.

İngilizler Gana’yı istila edince başkent yaptıkları Cape Cost’u köle ticaretinin merkezi olarak kullandılar. Afrika’nın farklı bölgelerinden getirttikleri köleleri eski bir tüfek karşılığında satın alıp, yerin altındaki zindanlara hapsederlerdi.
Köleleştirilen aile bireyleri kalede birbirlerinden ayrılır kadın-erkek farklı zindanlara konurlardı. Zindan şartlarına ya da ayrılığa isyan edenler önce tecrit edilir ardından da işkence odalarında ölünceye kadar eza çekerlerdi. İngilizler ya siyahları insan yerine koymadıklarından ya da suç unsurlarını karartmak için cesetleri gömmez Atlas Okyanusu’na atarlardı.

Kalenin üst katında yer alan İngiliz komutana ait daire, insanlık tarihinin en çirkin olaylarına tanıklık ederdi. Komutan her gün kalenin üst katındaki balkona çıkar aşağıda yer alan holde beğenisine sunulan dört tutuklu kadından birini seçer, tecavüz ederdi. Bu çirkin hadiseye direnen kadınlar ise işkence odalarında öldürülüp okyanusa atılırdı.
Erkeklere ait zindanın üst katında şu an kütüphane olarak kullanılan küçük bir kilise vardı. İngilizler, kilisenin hemen önündeki sarılı alan içerisinde yer alan delikten keyifle aşağıda üst üste duran köleleri kontrol eder, sonra da ayin yaparlardı.

Sağ kalanlar ya da yer altı zindanında dayanıklılık testinden geçenler, üzerinde “dönüşü olmayan kapı” yazan yerden geçirilip gemilerle ABD ve İngiltere’ye sevk edilirdi. Dönüşü olmayan kapıdan geçen eşler farklı gemilerle değişik ülkelere gönderilir, hürriyetleri ile birlikte ailelerini de kaybederlerdi.

Batı’nın bu iğrençliğini tanımak isteyenler Cape Cost’u ziyaret etmeliler.


Furkan Can / İnzar Dergisi / Temmuz 2011

Bu haberler de ilginizi çekebilir