Batı'nın ikiyüzlü siyaseti ve medyası: BEŞ YÜZ MÜLTECİ BEŞ ZENGİNDEN KÜÇÜKMÜŞ
Yunanistan açıklarında 14 Haziran'da 82 kişinin ölümüne neden olan tekne faciası ile Titanik'in enkazını görmek için turistik amaçlı denizaltıyla dalış yaptıktan sonra haber alınamayan grubun hikayelerine, Batı medyasının ilgi şekli eleştiriliyor. AB ve ABD’den ise sicili kirli Yunanistan’a ciddi bir tepkinin olmaması dikkati çekiyor.
Birbirine yakın zamanlarda denizlerde yaşanan iki olay, uluslararası gündeme ve sosyal medya içeriklerine hakim olurken, Batı siyaseti ve medyasının hadiselere yaklaşım biçimi tepkilere konu olmaya devam ediyor.
Yunanistan'ın Mora Yarımadası açıklarında 14 Haziran'da Suriyeli, Mısırlı, Filistinli ve Pakistanlı göçmenleri taşıyan teknenin, tam olarak bilinmeyen bir nedenle alabora olmasıyla 82 kişi can vermiş, 500 civarında kişi kaybolmuştu.
Söz konusu olaydan 5 gün sonra, Titanik gemisinin enkazını görmek için 250 bin dolar karşılığında Atlas Okyanusu'nda bir denizaltı aracıyla geziye katılanlarla irtibatın kesilmesi gündeme yerleşti. 19 Haziran'da iletişim kesilen Titan isimli denizaltı aracında, havacılık sektöründe hizmet veren Action Aviation'ın sahibi İngiliz milyarder Hamish Harding, Pakistanlı iş insanı Şahzada Davud ve oğlu Süleyman Davud, denizaltının sahibi OceanGate şirketinin kurucusu ve Üst Yöneticisi (CEO) Stockton Rush ve Fransız denizaltı pilotu Paul Henry Nargeolet bulunuyor.
Tekne faciası ve denizaltının kaybolması, uluslararası basın, devletler, çeşitli kurum ve kuruluşlar ile tanınmış şahsiyetlerin yoğun ilgisini çekti.
Ancak iki konunun ele alınış ve ilgi görme düzeyleri, özellikle sosyal medya üzerinden birtakım eleştirilere neden oldu.
Pek çok sosyal medya kullanıcısı, iki olayın fotoğraflarını yan yana koyarak, denizaltı aracıyla kaybolan 5 kişi ile Yunanistan açıklarında 82 kişinin öldüğü ve 500 göçmenin kaybolduğu olaya gösterilen ilginin ve harcanan çabaların adil olmadığını, göçmenler ile elitler arasında ayrımcılık yapıldığını savundu.
Eleştirilerin en çok hedef aldığı Batı medyasında, denizaltının kaybolmasıyla alakalı, uzmanların ve yetkililerin sık sık konuk edildiği, ekranlara ve manşetlere yerleşen kesintisiz yayınlar dikkatleri çekti.
Yunanistan'daki tekne faciası ise az sayıda yerel yetkili ve bazı uluslararası örgütlerin açıklamalarının hemen ardından gündemin geri sıralarına düştü.
Konuya ilişkin paylaşım yapan Sidney Teknoloji Üniversitesi Profesörü Daniel Barber, "Habere ayrılan zaman farkı çok şey söylüyor. İstekli medya mı? Yoksa hayal dünyasında yaşayan medya mı? Çoğumuzun yaşam şartları, milyonerlere kıyasla göçmenlere daha yakın." ifadesini kullandı.
New York Şehir Üniversitesi Öğretim Görevlisi Anuradha K. Herath ise medyanın ikiyüzlülüğüne vurgu yaptığı sosyal medya paylaşımında, "Yunanistan'daki tekne faciası ve kayıp Titan denizaltısı için ayrılan kaynaklar ve medya ilgisindeki eşitsizlik, sözcüklerle tarif edilemez." değerlendirmesinde bulundu.
Guardian gazetesinden Frances Ryan da medyanın iki olayı ele alışındaki farkı eleştirerek, "Umarım Titan'ı bulurlar, ama bu, toplum hakkında çok şeyi gözler önüne seriyor. Medyanın, kayıp göçmenler için canlı haber akışı yaptığını veya onların bulunması için servet harcanacağını hayal bile edemiyorum." dedi.
Londra Queen Mary Üniversitesi Uluslararası Politika Profesörü Laleh Khalili ise Twitter'da yaptığı paylaşımda konuya değinerek, "'Biz yasaların ve fiziğin üstündeyiz' diyen milyarder dünya görüşü Titan'ı batırdı. Bu ve göçmen teknesi felaketine eşitsiz muamele akıl almaz." düşüncesini dile getirdi.
Fransız basınına konuşan eski Fransız Demokratik Emek Konfederasyonu Genel Sekreteri Laurent Berger de iki konu arasındaki "medya adaletsizliğini" şaşkınlıkla karşıladığını belirtti.
Sosyal medyada konuya ilişkin paylaşım yapan İrlandalı gazeteci Vincent Browne de "Medyanın, Titanik batiskafına olan saplantısı, Akdeniz'deki boğulma olaylarına olan cılız ilgiyle ters düşüyor." ifadesine yer verdi.
TRAJEDİLERİN MEDYADAKİ YERİ VE AYRILAN KAYNAKLAR KARŞILAŞTIRILMALI
Katar'daki Hamad Bin Khalifa Üniversitesinden Doç. Dr. Marc Owen Jones, Yunanistan'ın göçmenleri kurtarma konusundaki sorumluluklarını yerine getirip getirmediğine yönelik araştırma talebini alıntılayarak, "İki olayla ilgilenen tüm kaynakları bildiğimi iddia edemem, fakat iki şeyin gerekli olduğu görülüyor. Hem göçmenlerin yaşadığı trajedinin medyadaki yerinin karşılaştırmalı değerlendirilmesi hem de her iki arama-kurtarma çalışmasına ayrılan kaynakların karşılaştırılması." görüşünü paylaştı.
Bazı kuruluşların iki olayla ilgili haber sayıları karşılaştırıldığında, ölen göçmenlere ilişkin haberlerin birkaç adet olduğu gözlenirken, kayıp denizaltıyla alakalı haberlerin yüzlerle ifade edildiği dikkati çekti.
ABD'deki Wayne State Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden Doç. Dr. Khaled Beydoun, Twitter paylaşımında, medyanın çifte standardına sitemde bulunarak, "Ana akım medya, 500'den fazlası kayıp olan 'kahverengi tenli' mültecileri bulmaktansa, Titanik'i görmek için 300 bin dolar ödeyen 'beyaz milyonerleri' bulmakla daha alakadar." sözlerini sarf etti.
Aynı şekilde, medya kuruluşlarının iki olaya ilişkin "YouTube" gibi sosyal medya platformlarında paylaştıkları video sayıları karşılaştırıldığında, denizaltının kaybolmasının, daha geniş yer bulduğu görüldü.
Sosyal medya kullanıcıları, aynı zamanda, ülkelerin, denizaltıdaki iş insanlarını kurtarmak için fazlaca kaynak ayırdığını ve çaba sarf ettiğini, fakat yardım bekleyen göçmenler için aynı çabanın görülmediğini kaydetti.
Twitter'daki paylaşımında bu eşitsizliği eleştiren İnsan Hakları İzleme Örgütü Direktörü Kenneth Roth, "Titanik denizaltısındaki beş kişiyi kurtarmak için gösterilen büyük çaba ile Yunan Sahil Güvenlik'in yüzlerce göçmeni batmadan hemen önce tehlikeli olduğu bariz olan teknesinden kurtarmak için gösterdiği acınası çaba arasındaki muazzam farka bir tek ben mi şaşırdım?" sorusunu yöneltti.
Gazeteci Heidi Moore ise sosyal medya paylaşımında, göçmenleri kurtarma çalışmalarındaki kaynak yetersizliğine dikkati çekerek, "Söylemeye bile gerek yok, hiçbir hükümet Yunanistan açıklarında bu hafta yaşanan Messinya göçmen felaketinde, tekneyi veya teknedekileri kurtarmak için kaynak göndermedi." dedi.
İnsan Hakları İzleme Örgütü Avrupa ve Orta Asya Bölgesinden Sorumlu Müdür Yardımcısı Judith Sunderland da Twitter'da yaptığı paylaşımda, yüzlerce kişinin kayıp olduğuna işaret ederek, "Politikacıların, basmakalıp sözlerini püskürtmesine veya mazeret uydurmasına ihtiyacımız yok. Bu korkunç enkazla ilgili kıymetli tek şey ön alıcı ve resmi arama-kurtarma faaliyetleridir." ifadesini kullandı.
YUNANİSTAN’IN SİCİLİ KİRLİ
Mültecilere yönelik, geri itme, işkence etme, ölüme terk etme gibi eylemlerde bulunan Yunanistan konusunda elde çok sayıda veri olmasına rağmen Batı siyaseti ve medyasından ne bir eleştiri ne de bir yaptırım dile getiriliyor.
Yunanistan geçen sene kış mevsiminde mültecileri soyarak geri göndermiş ve 19 kişinin donarak ölümüne neden olmuştu.
Bu konu ile ilgili BMMYK Sözcüsü Shabia Mantoo, düzensiz göçmenlerin donarak ölmesini "yürek parçalayıcı" olarak nitelemiş ve "Haberler karşısında şoke olduk ve derin üzüntü içindeyiz." ifadesini kullanmıştı. Mantoo, ‘Acil bir soruşturma çağrısında’ bulunmuş ama herhangi bir adım atılmamıştı.
Son yaşanan tekne faciasında da Yunanistan’ın suçlu olduğu ifade edildi.
Yunan basınında yer alan haberlerde, faciadan kurtulan bir göçmenin savcıya verdiği ifadede, teknenin Yunan Sahil Güvenlik ekiplerinin halatlarla çekmeye başladığı sırada battığını söylediği aktarıldı.
Bir başka göçmenin ise ifadesinde "Yunan Sahil Güvenlik botu tekneye bir halat bağladı ve tekneyi çekerken aşırı sürat nedeniyle tekne sağa sola sallanmaya başladı ve alabora oldu" dediği belirtildi.
SADECE YUNANİSTAN DEĞİL
Mültecilere karşı ırkçı ve insanlık dışı uygulamalar birçok Avrupa ülkesinde devam ediyor. Fransa’da insanlık dışı şartlarda yaşamaya mahkum edilen mülteciler, İngiltere’de ise yasal düzenlemeler yapılarak bir Afrika ülkesine gönderilmek isteniyor.
İtalya ise bu konuda en sert tutum alan ülkelerden.
Bir süredir iktidarda faşist bir hükümet var.
İktidara gelir gelmez Akdeniz’de mültecileri kurtaran yardım gemilerinin çalışanlarının yargılanmasını hızlandıran Meloni, Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel ile yaptığı görüşmenin ardından basına verdiği açıklamada, birliğin dış sınırlarını sıkı sıkıya mültecilere kapatması gerektiğini savunmuştu.