EKONOMİ BÜYÜDÜ CÜZDAN KÜÇÜLDÜ
TÜİK, 2021 yılının ikinci çeyreğinde Türkiye ekonomisinin bir önceki yılın aynı çeyreğine göre yüzde 21,7 büyüdüğünü açıkladı. Peki, ülkemiz ekonomisi adına sevindirici olan bu makroekonomik veri, vatandaşın hayatına da olumlu bir şekilde yansıyor mu? Bu ülkenin bel kemiği olan; işçi, memur, çiftçi, esnaf… bu olumlu ekonomik büyümeyi ne kadar hissediyor? Onların da cüzdanına birkaç kuruş giriyor mu? Yoksa madalyonun bir de arka yüzü mü var?
DOĞRUHABER / Hasan Işık
TÜRKİYE EKONOMİSİNİN BÜYÜME RAKAMLARINA SEVİNDİK AMA…
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2021 yılının ikinci çeyreğine (yani Nisan-Haziran dönemine) ilişkin Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) verilerini açıkladı. Türkiye ekonomisi bu yılın ikinci çeyreğinde %21,7 büyüyerek, son 22 yılda açıklanan en yüksek büyüme rakamına ulaştı.
Dünyayı saran salgının, yıkıcı etkilerini gösterdiği ve ekonomide tam kapanma önlemlerinin uygulandığı geçen yılın ikinci çeyreğinde Türkiye ekonomisi %10,4 küçülmüştü. Hem geçen yılki çift haneli küçülmenin baz etkisi hem de ihracat, sanayi ve hizmet sektöründeki canlılık Türkiye ekonomisinin bu yılın ikinci çeyreğinde böyle yüksek bir rakama ulaşmasında etkili oldu.
Peki, ülkemiz ekonomisi adına sevindirici olan bu makroekonomik veri, vatandaşın hayatına da olumlu bir şekilde yansıyor mu? Hani sürekli adına sessiz çoğunluk denilen ve aslında bu ülkenin de bel kemiği olan; işçi, memur, çiftçi, esnaf… bu olumlu ekonomik büyümeyi ne kadar hissediyor? Onların da cüzdanına birkaç kuruş giriyor mu?
Yoksa madalyonun bir de arka yüzümü var? Evet, şimdi madalyonun diğer yüzünü çevirelim…
İŞÇİ VE MEMUR SENDİKALARININ ARAŞTIRMA SONUÇLARI
Madalyonun bir yüzünde büyüyen banka gelirleri, artan dış ticaret, tüten fabrika bacaları, bitirilen ihaleler, şişkin cüzdanların altın suyu ile çizilmiş bir resmi var. Diğer yüzünde neler olduğunu işçi ve memur sendikalarından öğrenelim.
Önce Türk-İş’in ağustos ayına ait “açlık ve yoksulluk araştırması” sonuçlarına bakalım. Bu araştırmaya göre; dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 2.926 TL, gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı ise (yoksulluk sınırı) 9.533 TL, bekâr bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ ise aylık 3.572,79 TL olarak hesaplanmış.
Şimdi de Memur-Sen tarafından yapılan “açlık-yoksulluk” araştırmasına bakalım. Bu araştırmaya göre de Türkiye’deki 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 2.851,7 TL, yoksulluk sınırı ise 8.135,9 TL olarak belirlendi.
Biz burada işi abartmamak adına en düşük rakamları alalım. O zaman şu sonuca ulaşmış oluruz: Türkiye’deki 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 2.850 TL, yoksulluk sınırı ise 8.100 TL.
Peki, sizce Türkiye’de kaç ailenin aylık geliri 8.100 TL’nin üzerindedir ve kaç ailenin aylık geliri 8.100 TL’nin altındadır? Evet, şu bir gerçek ki Türkiye’de çoğu aile yoksulluk sınırının altında yaşam mücadelesi verirken ne yazık ki birçok aile de açlık sınırında bulunmaktadır.
İşte madalyonun bu yüzünde de; vatandaşa ait, dibi zamlarla delinmiş, kenarları enflasyonla yırtılmış, küçük bir cüzdanın resmi var.
4 MİLYON İŞSİZ İNSAN, %19 OLAN BİR ENFLASYON
Ne yazık ki bazıları bu ülkede TÜİK verilerini de sendikaların ve çeşitli meslek kuruluşlarının yaptığı bu araştırmaları da sorgular oldu.
“Yok efendim TÜİK öyle diyor ama o kadar da değil”, “bakmayın sendikaların söylediklerine, onlar zaten hep kara tablo çiziyor” şeklinde hesaptan kitaptan uzak sözler…
Bunlara katılmıyoruz. Ona inanma buna inanma! O zaman hangi somut veri üzerinden değerlendirme yapacağız? Biz iki tarafın da ortaya koyduğu somut rakamlar üzerinden değerlendirme yapmak durumundayız.
Mesela TÜİK son enflasyon rakamı olarak %18,95 dedi, mevsim etkisinden arındırılmış işsizlik oranı %12,4 dedi, işsiz sayısı 3 milyon 989 bin kişi oldu dedi, bunlar uluslararası değere sahip araştırmaların sonuçları…
Ve rakamları iyi okursanız vatandaşın cebine ve mutfağına nasıl bir ateş düştüğünü anlarsınız; 4 milyon işsiz insan, %19 olan bir enflasyon!
FAİZ DE ENFLASYON DA AYNI KORKUNÇ RAKAMDA BULUŞTU: %19!
Ekonomi yönetiminin ve iktidardakilere tavsiyemiz tebdili kıyafetle ellerine pazar çantalarını alıp şöyle bir çarşıya, pazara ve markete uğrayıversinler.
Abartı yok, her şeyin fiyatı en az iki üç kat arttı! Salatalığın kilosu 12 TL, vişne 15 TL, şeftali 14 TL… Düşünün en güçlü olduğumuzu zannettiğimiz tarımdan bile darbe yiyoruz. Limonu tane ile alabiliyorsunuz. Ayçiçek yağı fiyatları katlanmış gitmiş. En ucuz yumurtanın tanesi 1 TL, tavuk eti kırmızı etle yarışa girmiş, suya, elektriğe, doğalgaza zam zam zam… Birçok ürünün gramajı düşmüş fiyatları ise insafsızca katlanmış.
Bakınız dün açıklanan İstanbul Ticaret Odası rakamlarına göre; İstanbul'da perakende fiyatlar ağustosta yıllık yüzde 18,89 artarak, 27 ayın zirvesine yükseldi. Zam yapan yapana… Çünkü başta devlet birçok kaleme zam yapıyor.
Bakınız bu sayfalardan bu ülkenin Merkez Bankası’na defalarca faizin beline darbe vurmasını aksi takdirde piyasaların allak-bullak olacağını, enflasyonun fırlayacağını haykırdık, ay be ay rakamlarla durumu ortaya koyduk. Ama sesimiz duyulmadı. Dünyanın birçok ülkesindeki merkez bankası faizleri sıfırlı rakamlarda iken TCMB faiz artırma yarışına girdi. Faizler arttıkça piyasalar karıştı, yatırımcı ürktü, fiyatlar aldı başını gitti, sonuçta politika faizi de enflasyon da aynı korkunç rakamda buluştu: %19!
EKONOMİK İYİLEŞTİRMELER YAPILMAZ İSE …
Görevi bırakan eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak “Enflasyonla Topyekun Mücadele Programı” adıyla bir mücadele başlatmıştı. Program kapsamında başlatılan indirim kampanyasına katılan firma sayısı binlerce idi. Bakan gitti sanki enflasyonla mücadele bitti. Halbuki ülkeyi yönetenler var olduğu sürece bu mücadele devam etmeliydi hem de hiç gevşemeden. Yine bir ara Ticaret Bakanlığı gıda fiyatlarını denetlemeye başlamıştı, umutlandık ama o da nafile…
Bakınız bu ülkede çalıştığı halde denkleştiremediği için okula giden çocuklarının aldığı burslarla geçinmeye çalışan aileler var. Aslında imkanı olsa baş-göz üstünde hizmet edeceği aile büyüklerinin bakımını üstlenip maaş alarak idare etmeye çalışanlar, işsizlik nedeniyle sadece sosyal desteklerle ayakta durmaya çalışanlar var ve daha neler neler…
Sonuç olarak şunu ifade edelim; bu ülkenin ekonomisine dair her olumlu rakama atılan her olumlu adıma seviniriz, sebep olanları takdir ederiz ama ülke insanının vahim tablosunu görmezden gelerek ekonomiyi sadece makro veriler ile şirin gösterme gayretinin de güneşi balçıkla sıvamaya çalışmak gibi olduğunu vurgulamak zorundayız.
Artık 2023 yılının eli kulağında, adı sessiz çoğunluk olan ve bugün gerçekten çok sıkıntılı olan vatandaşa yönelik ekonomik iyileştirmeler yapılmaz ise vatandaş bunun hesabını sandık başında net bir şekilde sorar.