• DOLAR 32.597
  • EURO 35.015
  • ALTIN 2450.893
  • ...
Evlatlarımızın Muhafazasından Sorumluyuz
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında oldukça sert (acımasız) pek güçlü melekler vardır. Allah kendilerine neyi emretmişse karşı gelmezler ve emredildiklerini yerine getirirler.” (Tahrim: 6)

Çocuklarımıza karşı olan sorumluluğumuz, öncelikli sorumluluklarımızdandır. Evlatlarımızdan dolayı hesaba çekileceğimiz muhakkaktır. Çocuklarımızı ihmal edip onlara karşı sorumluluklarımızı yerine getirmediğimiz zaman, güzel bazı haslet ve amellerimiz olsa bile, onlarla beraber cehenneme sürüklenme tehlikesiyle karşı karşıyayız demektir.

Neslimizi ifsat etmeyi hedeflerinin başına yerleştiren fesatçıların, evlatlarımızı tuzağa düşürmek için her türlü entrikaya başvurduklarına tanık olmaktayız. Onların Allah (c.c)’a kulluk ortamında hayat sürdürmemeleri için her türlü kötülük ortamını cazip gösterip iştah kabarttıkları ve çocuklarımızı bütünüyle kuşatma altında tutmaya çalıştıkları herkesçe bilinen bir durumdur. Hiç kimse bunu görmemezlikten gelemez ve ‘görmüyordum, bilmiyordum…’ diyemez. Bugün fesatçıların sahip oldukları imkânlar, tarihin hiçbir döneminde sahip olamadıkları kadar çeşitlilik ve caziplik arz etmektedir.

Narkotik uzmanı biri televizyon programında uyuşturucu bağımlılığından bahsederken şu tespitlerde bulundu: “Bir defa uyuşturucu kullanan bir genç artık uyuşturucuya bağımlı hale gelir. İkinci kez kullanırsa kesinlikle bağımlı olur!” “İsteyen her kes on beş dakika içinde uyuşturucu maddelere ulaşabilir” Bu tespitler karşısında kendi çocukları için kuşku ve endişeye kapılmayan, sorumluluktan kurtulamaz. Müslümanların evlatlarını bekleyen bu büyük tehlike hepimizin içini yakmaktadır.

Kuşkusuz gençlerimizi ve evlatlarımızı bekleyen tehlike yalnız uyuşturucuyla sınırlı değildir. Her kötü alışkanlık, uyuşturucu kadar tehlikeli ve bağımlılık vesilesidir. Fuhşun ve ahlaksızlığın yaygın olduğu bir toplumda, neslimizi muhafazada tutmamızın ne kadar zor olduğu herkesin malumudur. Fuhuş tuzağına düşmüş bir genci, içinde bulunduğu durumdan kurtarmanın ve bulaşmış olduğu haramdan arındırmanın ne kadar zor olduğu açıktır. İnternet kafeler, şeytanın, neslimizi İslam’dan koparıp ebedi helake sürüklemek için oluşturduğu bir arenaya dönüşmüştür.

Bütün bu tehlikelerle beraber Irkçılık, mealcilik, tekfircilik, akılcılık gibi fikri saplantılar; ayrı bir kulvarda çocuklarımızı ve neslimizi bizden koparmaktadır.

Hepimizin çocuklarımızı Kur’an ve Sünnet dairesinde, Ashab, Selef-i Salihin ve çağdaş İslam davetçilerinin çizgisi içinde muhafaza etmeye yönelik büyük bir gayret içerisinde olmamız gerekir.

Bugüne kadar üslup ve yöntem olarak Müslümanlara yüklenmek ve itham etmek yerine, yapmaları gerekenleri söylemek ve yazmak gerektiğini hep savunduk ve tercih ettik. Fakat şunu tesbit etmek gerekir ki Müslümanlar olarak çocuklarımıza karşı olan hassasiyetimizin yeterli derecede olduğunu söylemek zordur. Bizler Müslümanlar olarak maalesef sorumluluklarımızı yeteri katar yerine getirmiyor, ihmalkâr davranıyor, üzerimize düşeni istenilen şekilde yapmıyoruz. Zira çocuklarımız söz konusu ifsat ve fitnelere düçar olduğunda duyarlı olanlarımız telaşlanmaya başlıyor, ancak bir safhadan sonra maalesef bu telaşın da faydası olmuyor.

Evlatlarımızın münkerat tuzağına düşme endişesi uykularımızı kaçırmalı, hayatımızı acılaştırmalıdır. Acaba biz Müslüman babalar olarak, evlatlarımızın harama, günaha ve fikri saplantılara bulaşma tehlikesine karşı ne tür tedbirler almaktayız? Evlatlarımızın okumuş oldukları eğitim ortamı, çalıştıkları iş, zamanlarını geçirdikleri ortamlar, onların İslami hayatları için ne kadar güvenirlilik arz etmektedir? Ahlaklarının bozulmaması, haramlara bulaşmamaları, İslami şahsiyetlerinin korunması ve mutedil fikri düşünce noktasında ne kadar emniyet içerisindedirler? İslami hassasiyetin hâkim olduğu ortamların oluşması için ne tür hesaplar yapmakta, ne tür projeler geliştirmekte ve bu konuda somut olarak ne yapmaktayız?

Çocuklarımızın, şeytanın tuzağına düşmemesi, nefsi arzularının esiri olmamaları için mutlaka çözüm yolları aramalı, çareler bulmalıyız. Çocukları kötü ahlaka bulaşmış, İslam dışı bir yönelişe sapmış, ifrat ve tefrite giren insanlarımız, bütün bu olup bitenlerden sorumlu ve –Allah (cc) korusun- aynı zamanda da ortağıdırlar. Bu konuda kendilerini masum gösterenler, çocuklarının yaptıklarından kendilerini beri tutamazlar.

Çocuklarımızla beraber Kur’an’ı, sünneti, siyeri okuyacağız, ders yapacağız ve amel edeceğiz. Her gün yaptıklarımızın muhasebesini yapacağız. Taraf olacağız. Çocuklarımızın tarafını belirlemeli ve bunu kendilerine belletmeliyiz. Allah (cc)’tan taraf, Resulünden, Selef-i salihinden taraf, mutedil çağdaş İslam davetçilerden, haramdan ve günahtan kaçanlardan taraf olacağız. Çocuğumuzun kafasında ve zihninde şunu iyi yerleştirmeliyiz ki, haram ve günaha götüren ortama girdiğinde, ırkçılık, mealcilik, tekfircilik düşüncesi ile karşı karşıya gelindiğinde onlara karşı kendini savunacak bir alt yapısı olmasa bile, ‘bunun doğru olmadığını babam, annem söylemişti’ deyip uzaklaşmalıdır. Daha önemlisi, çocuklarımızı, kendilerini münkerattan koruyacak İslami ilimlerle mücehhez kılmalıyız.

Bir diğer korunma yolunu da şu ayeti kerimeye iyi kulak vererek anlamaya çalışalım. Şeytanın ne kadar tehlikeli bir hasım olduğu ve ondan kurtulmanın çaresinin ne olduğunu kavramaya çalışalım: “Ey iman edenler! Şeytanın adımlarına/yoluna uymayın. Kim şeytanın adımlarına uyarsa, kuşkusuz o (şeytan), fuhşiyatı (hayâsızlığı) ve kötülüğü emreder. Eğer üzerinizde Allah’ın lütfu ve merhameti olmasaydı, içinizden hiçbiri ebediyen temize çıkamazdı. Fakat Allah dilediğini temize çıkarır. Allah hakkıyla işiten, hakkıyla bilendir.” (Nur: 21)

Ayeti kerime, Allah (cc)’ın lütfundan bahsetmektedir. İnsanlar, Allah (cc)’ın lütfu ve merhameti sayesinde ancak şeytanın şerrinden ve desisesinden korunur, onun bulaştırdığı murdardan arınabilir. Ayeti kerimedeki; “içinizden hiçbiri ebediyen temize çıkamazdı” ifadesi kuşkusuz çok anlamlıdır. İnsanlık tarihine bakıldığında, tarih öylesi dönemlere şahit olmuştur ki, yeryüzünde Allah birdir diyen bir tek insan bile kalmamıştır. Resulullah (s.a.v)’in bisetinden önceki dönem de, aynı karakteri taşımaktaydı. Şeytanın vereceği zarardan korunmanın yolu, Allah (cc)’ın lütfunun tecelli edeceği ortamlarda bulunmak ve bu ortamları çok daha güçlü ve kuşatıcı bir hale getirmektir. Kuşkusuz İslami cemaatler, kurumlar ve yapılar, şeytan ve dostlarının istediği şekilde cirit atamadığı Allah (cc)’ın fadlından olan bir lütfu ilahidir. Evet, şeytandan ve onun kötülüklerinden korunmanın en önemli yollarından biri, İslam cemaatinin kollarına sarılmak, onun rahmet kanatları altına sığınmaktır. Çocuklarımız için tek korunaklı yer o ortamıdır.

Çocuklarımızın, şeytani sistemin kötülüklerinden, haram bataklığından ve fikri saplantılardan korunmanın yegâne sahil-i selameti, Kur’an ve sünneti kendilerine ölçü alan İslami oluşumların sunmuş olduğu alanlardır. Bu alanlarda çocuklarımızın yer edinmelerini sağlamak ve İslam cemaatinin muhafazası altında tutmak, –Allah (c.c)’ın lütfuyla–onların selamette kalmalarını sağlayacaktır.

Allah (cc)’ın lütfu olan İslami yapı ve kurumları yaygınlaştırmak, daha güçlü hale getirmek, daha çok imkân sahibi kılmak, daha bir kuşatıcı hale getirmek için her türlü imkân ve şartları oluşturmak, biz Müslümanların öncelikli görevlerindendir. Özellikle evlat sahibi anne ve babaların bu konudaki mesuliyetlerinin daha büyük olduğu muhakkaktır. İslam’a hizmet eden Müslümanların imkânları çoğaldıkça, hizmet vereceği alanlar çeşitlendirildikçe Allah (cc)’ın izniyle çocuklarımızın muhafazası o kadar mümkün olacaktır. Özellikle anne ve babalar olarak fedakârlıkta sınır tanımamamız gerekir. Bu İslami kurumlara sahip çıkarak onları hem çocuklarımız hem de kendimiz için sahil-i selamete dönüştürmeye çalışmamız gerekir. Çocuklarımızı İslami kurumlarımıza teslim etmekle yetinmemeliyiz. Bütün mesaimizi onlara tahsis etmeliyiz. Çocuklarımızla ilgilenen Seydalarımız ve diğer yetkili kardeşlerimizle sıkı bir diyalog içinde olmalı, onlarla beraber çocuklarımızın gözü kulağı olmalıyız. Eve geldiklerinde ev ortamımızın medrese ortamından farksız olması, aynı rahmet havasının oluşması için ortam oluşturmaya çalışmalıyız. Yani kardeşlerimizin desteği, okuyan çocuklarımız ve kendimizin de büyük fedakârlığıyla evlerimizi birer medreseye dönüştürmeliyiz. Evlerimiz eğitim yuvasına dönüştükçe, imkânlarımız büyüdükçe, çalışma alanları geliştikçe Müslüman halkımıza en verimli bir şekilde hizmet verdikçe… Allah (cc)’ın lütuf ve keremiyle bütün şeytanlar ve onların taraftarları seferber olsalar da, bizlere ve çocuklarımıza Allah (cc)’ın izniyle hiçbir zarar veremeyecek ve onları haramlarla kirletemeyeceklerdir.

Rabbim! Çocuklarımızı namazı devamlı kılanlardan İslam’a ve Müslümanlara hizmet edenlerden eyle. Küçük büyük her türlü günahtan, kâfirlerin, zalimlerin ve münafıkların hile, oyun ve tuzaklarına karşı onları koru.

Allah (cc)’a emanet olunuz.

Başyazı / İnzar Dergisi – Ocak 2013

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir