• DOLAR 34.568
  • EURO 36.035
  • ALTIN 3003.588
  • ...
'Eğitimde sosyal ve ekonomik farklılıklar giderilmeli'
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

İdeal Eğitim Vakfı (İDEV) tarafından Diyarbakır'da "Türkiye'de Eğitimin Genel Durumu" konulu paneli düzenlendi.

Programda ilk sunumu eğitimci Adnan Akgönül yaptı.

Eğitimde fırsat eşitliği konusunda gerek Türkiye’de ve gerekse uluslararası boyutta düzenlemeler olduğuna dikkat çeken Akgönül, "Eğitimde fırsat eşitliğinin amacı, bir memleket veya ülkede yaşayan bireylerin eğitimle alakalı bütün imkanlara istediği oranda ihtiyaca binaen ulaşabilmesi ve sağlanmasıdır. Aslında burada nitelikli bir eğitim hedefleniyor. Burada eğitim alacak ve verecek kimselere bazı imkanların sunulması lazım." dedi.

Uluslararası hukukta fırsat eşitliği il ilgili en fazla öne çıkan birleşmiş milletler insan hakları evrensel bildirgesi olduğunu söyleyen Akgönül, "Bildirgenin 26’ncı maddesinin birinci fıkrasında, ‘herkes eğitim hakkına sahiptir. Eğitim, en azından ilk ve temel eğitimde parasızdır. İlköğretim zorunludur, teknik ve mesleki eğitim herkese açıktır. Yüksek öğretim yeteneklere göre herkese tam bir eşitlikle açık olmalıdır.’ ibareleri yer almaktadır." ifadelerini kullandı.

Eğitimde fırsat eşitliğini olumsuz etkileyen nedenlerden bahseden Akgönül, "Sosyal ve ekonomik farklılıkların devam etmesi bu eşitsizliğin en büyük alametidir. Dolayısıyla bu ekonomik farklılıkların mutlaka giderilmesi gerekir. Çünkü gelir seviyesi düşük bir ailenin çocuğu ile gelir seviyesi yüksek bir ailenin çocuğu aynı şartlarda eğitim göremiyor. Biri, imkanlarını kullanarak özel okullarda çocuğunu eğiterek Türkiye’nin en kaliteli üniversitelerine yetiştirebilir iken diğeri ise, mahalledeki okullara kıt imkanlarla gidebiliyor ki; oradaki koşulları herkes biliyor." şeklinde konuştu.

"Kültürel ve manevi değerler, eğitimde yeterince yer almıyor"

Milli Eğitim Bakanlığının öğretmen istihdam politikasındaki çelişkili uygulamaların sıkıntılara neden olduğunu belirten Akgönül, "Çünkü branşlara göre uygun atamalar yapılmıyor. Yapılan atamalarda uygun şekillerde yapılmadığından bazı bölgelerde öğretmen açığı devam ediyor ve bu eğitim kalitesinin düşmesine sebep olabiliyor." dedi.

Kültürel ve manevi değerlerin eğitimde yeterince yer almaması konusunda örneklendirmeler yapan Akgönül, şöyle konuştu:

Birçok okulda bu toplumun, Müslümanların mukaddes Kur’an-ı Kerim ayetlerini içeren ibareler duvar ve panolarda asılı bulamıyoruz. Peygamberimizin sözleri, eğitim ve ahlaki değerlerle ilgili ifadelerine rastlayamıyoruz. Ana dilde eğitimin verilmemesi, eğitim kurumlarının ciddi bir denetimden geçirilmemesi gibi sıkıntılar var. Yani eğitim kurumları oradaki yönetimin insafına terk edilmiş. Eğitimde ideolojik yaklaşımlar devam ediyor. Cumhuriyetin kuruluşundan beri bu ülkeye empoze edilen Kemalizm fikri var ve bu tüm müfredatta halen aynı hız ve temposuyla devam ediyor. Nitekim bu devam ettiği sürece insanlarımızın özgür ve sağlıklı bir düşünceyle oradan geçmeleri biraz zor görünüyor.

Eğitim politikalarının sıklıkla değişmesini eleştiren Akgönül, "Yönetmelikler ve müfredat sık sık değişiyor. 5 veya yılda bir değişiklerin olması ve mevcut sistemi oturtmadan yeni bir düzeni oluşturmaya çalışmak sağlıklı bir sonuç doğurmuyor. İş ve meslek sahibi olabilmek için tek ölçütünün sınav veya mülakat sisteminin olması da ciddi sıkıntılardan bir tanesidir. Dolayısıyla gençlerimiz ortaokuldan itibaren o sınava odaklanıyor. Yani alması gereken eğitim ve değerlerle ilgili bir düşünceden uzaklaşarak o sınavı kazanma hesabına giriyor." ifadelerini kullandı.

 

"Kötü eğitim politikaları ülkelerde ekonomik durgunluğa yol açıyor"

Eğitimin dünya ölçeğindeki rolü konusunda sunum yapan Zülküf Böçkün ise "Türkiye’de PISA, ABD’de TIMSS ve Latin Amerika’da TERCE testleri temel alınıyor. Ülkemizin bu testlere katılmasının amacı dünya genelinde kendimizi ölçmek tartmaktır. PISA, ilk olarak 2000 yılında uygulanmaya başlandı. Yapılan araştırmalarda kötü eğitim politikaları ve uygulamalarının çok sayıda ülkeleri ekonomik durgunluğa yol açtığı önemseniyor. Mesela Türkiye, gerçek anlamda potansiyelini kullanabilir ise belli bir vade içerisinde yüzde 400 kalkınmayı gerçekleştirebilir." şeklinde konuştu.

Değerler eğitimi ve uygulamadaki yeri konusunda sunum yapan eğitimci Yahya Oğraş, değerlerin hem bir toplumun iskeleti hem de süreklilik sağlayan en önemli faktör olduğunu vurguladı.

Oğraş, "Özellikle İslam toplumunu 14 asırdır değerler dünyasında çok ciddi şekilde ayakta kaldığını, değişmez bir güç olduğunu ve bunun temelinde de Kur’an ve sünnet olduğunu bilmemizde fayda vardır. Türkiye’de değerler eğitimi mevcut hükümet tarafından 2016 yılında zorunlu ders olarak getirilmiş." diye belirtti.

"Kur’an’ın tabiriyle ‘Bu gidiş nereye?"

Eğitimde uygulanan yanlış politikanın yol açtığı durumlara dikkat çeken Oğraş, "Bizler dünya konjonktüründe daha çok şununla ilgilendik; karakter yerine yetenek ve ilim yerine diploma avcılığına çıkarak insanı arka plana attık. Bizler buna Kur’an’ın tabiriyle ‘Bu gidiş nereye?’ diyoruz. Bu minvalde suç işleyen gençlerin demografik özelliklerine baktığımızda çok enteresan şeyler görüyoruz." dedi ve şunları ekledi:

Yaş grubuna bakıldığında, suç işleyenlerin yaşının 15-24 yaş aralığında, büyük çoğunluğunun öğrenim durumu ilkokul, genel olarak meslekleri serbest meslek ve işçi, ekonomik düzeyleri yaklaşık 5’te biri maddi sıkıntı ve yoksulluk nedeniyle mücadele vermeye çalışan kesimler tarafında ortaya çıkıyor. Bunun yanında göçten kaynaklı sıkıntılar var ve suç işleyenlerin 4’te 3’ü suç işledikleri yerin yerlisidir. Alkol ve bağımlılıkta; Alkol aldıktan sonra suç işleyenlerin yüzde 54’ü adam öldürme, 10’u hırsızlık, 15’i ise kıymetli evrakta sahtecilik gibi suçlar işlemiş. Madde kullanımından sonra suç işleyenlerin yüzde 47’si de uyuşturucuyla ilgili suçlar işlemiş.

Adalet Bakanlığı’nın ‘Ülkede suç artması’ adlı istatistik raporuna da yer veren Oğraş, "Bu rapora göre 2011 yılında 5 milyon 384, 2018 yılında ise 8 milyon 892 kişiye şüpheli sıfatıyla işleme tabi tutulmuş. Mal varlığına karşı işlenen suçlarda ise, en fazla yüzde 48,5’i yağma, sonrasında yüzde 17 oranıyla dolandırıcılık geliyor. Vücut dokunulmazlığına karşı işlenmiş suçlarda, yüzde 52 oranıyla en fazla görünen vakadır. Hürriyete karşı işlenen suçlar ise en fazla yüzde 41,5’i konut dokunulmazlığı şeklinde veriler uzayıp gidiyor." dedi. (Ramazan Zeren-İLKHA)

Bu haberler de ilginizi çekebilir