• DOLAR 32.455
  • EURO 34.829
  • ALTIN 2438.673
  • ...
Günaha Karşı Sağlam Zırh:Murakabe
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Her Müslümanın yaşadığı farklı ruh halleri ve kalbi durumları vardır. Bu hakikatten hareketle, Allah’ın beni gördüğü ve şuan beni gözetlediği ruh halimizi bir düşünün. O ruh haliyle insan, günahtan son derece uzaktır değil mi? Çünkü o ruh hali Allah’a yakınlık halidir, manevi uyanıklık ve korku halidir. İlahi nurla aydınlanma halidir.

Bu ruh halinin kalbe hakim olduğu bir anda günah işlemek mümkün değildir. Müslüman bu hakikatten gaflet ettiği, ilahi nuru perdelediği ve kalben, karanlıklara gömüldüğü zamanlarda günah işler. Bu aslında bütün insanların psikolojisinde ve fıtratında vardır.

Tüm insanlar, ya suçu gizleyerek veya kendilerini gizlerek suç işlerler. Dikkat ederseniz devletler ve özel şirketler, bu gerçekten hareketle sahip oldukları alanları MOBESE ve güvenlik kameralarıyla donatır. Gizli alanları asgariye indirir, kameraları gören gözler olarak kullanırlar. Gizliliği, aleniştirirler. Hayatın gözetlendiği bu cansız gözlerin, yaygınlığı ile beraber suç işleme oranları çok büyük oranda azalmıştır bu alanlardı.

Bırakın suç işlemeyi bir kamera ile gözetlendiğini bildiği bir odada veya bekleme salonunda insan, hal ve hareketlerine, oturuşuna dikkat etme ihtiyacı hissediyor. Kendisinin seyredildiği düşüncesiyle nahoş oturuşlardan ve hallerden el çekip edebe bürünüyor. Belli ki o esnada kameranın bağlı bulunduğu bilgisayarın başında kimse olmadığı halde. Gözetilip gözetilmediğini bilmeden gizemli bir çift gözün varlığını hesaba katarak edepleniyor.

Oysa ki Müslüman heran gözetilmektedir. Allah’a gizli kalan hiçbir saniyesi ve hiçbir hareketi yoktur. Bırakın zahirî, batınî/kalbî hiçbir hali ve nefsinden geçirdiği hiçbir düşünce Allah’a gizli değildir. Uykunun ve uyuklamanın tutmadığı Allah Tealâ’nın gizli-açık, karanlık-aydınlık, yer altı-üstü, zerrat-seyyarat herşey görüş alanındadır. Nefsinin insana fısıldadıklarından haberdardır, o yüce zat. “Edep Ya Hu!” bu hakikatin bir çağrısıdır.

“Celalim hakkı için, insanı (biz) yarattık ve nefsinin ona ne vesvese verdiğini biliriz. Çünkü biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf /16)

Bu yüzden irfan sahipleri, dış halleri kadar hatta daha fazla iç hallerine önem vermişler. Ağızlarındaki dillerinden çok kalblerindeki dillerine özen gösterip dikkat etmişler. Zira içerde ne varsa, dışarıya yansıyan o olur. Kaptan akan, ancak içindekidir. “Dış alem, iç alemin izindedir.” (Hadis-i şerif meali) Bu hassasiyetle Allah’ın razı olmadığı düşünce ve vesveselere, kalbe giriş izni vermemişler.

Allah her an kulları ile beraberdir ve onların yaptıklarını görüyor. Yazıcı melekleri de her insanların küçük-büyük tüm amellerini kayıt altına almaktadırlar.

“... Yerin içine gireni ve ondan, çıkanı gökten ineni ve orada yükseleni bilir. Ve her nerede olursanız, o sizinle beraberdir. Çünkü Allah yaptıklarınızı hakkıyla görendir.” (Hadid/4)

Heran Allah’ın ve yazıcı meleklerin kendisi ile beraber olduğuna inanan bir Müslümanın günah işlemesi mümükün mü?

Hatırladığım kadarıyla Sehl b. Tusteri (olsa gerek), hayatından ibretlik bir kesit aktarıyor. “Ben küçükken dayım bize gelirdi. Gece kalkıp namaz kıldığı zaman ben de uyanır, yatağımdan onu seyrederdim. Benim onu izlediğimi fark edince, bana: “Ey Sehl! Her gece yatmadan önce üçer defa, ............ (Allah benimle beraberdir), .............. (Allah bana bakıyor), .................. (Allah şahittir, görüyor) de” dedi. Ben onun dediği şekilde uzun bir müddet yaptım. Sonra bunları aralıklarla beşe, yediye, on bire çıkarmamı istedi. Bunları yatmadan önce tekrar etmek, nihayet kalbimde “Allah’ın benimle beraber olduğu, her an görüp bana baktığı” düşüncesini yerleştirdi. Bu düşünce kalbimde tatlılığa, ruhumda Allah’la birliktelik haline dönüştü. Birgün çarşıda dayımla karşılaştım. Bana dedi ki: “Ey Sehl! Sen biliyor musun, bir insan bilse ki, Allah onunla beraberdir, Allah ona bakıyor ve Allah herşeyi görüyor, hiç mümkün müdür ki, o insan günah işlesin.”

İnsan ne ile meşgul ise, kalbine yerleşen de o oluyor. Zikir, ibadetle ve kullukla meşgul olan bir kalbe Allah yerleşir. Allah’ın yerleştiği bir kalpte de Allah’ın muhabbeti ve korkusu olur. Böyle bir kalbin sahibi huzurunda olduğu ve huzuruna varacağı Allah’ın hesabını düşünerek diline, gözüne, kulağına, eline, tüm şehvetlerine sahip çıkar. Nefsini gemler.

Allah’ın zikrinden ve ibadetinden gaflette olan insan ise, gaflet perdesinin kalınlığı oranında ilahi hesaptan kaygısız yaşar. Dili, gözü, kulağı, şehvetleri serbesttir. Nefsinin peşine sürüklenir. Yıllar bu hal üzere geçince; kalpler katılaşır, ruh kararır, gözler kurur, günahlardan pişmanlık ve tevbe zorlaştıkça zorlaşır.

Maalesef bugün toplum olarak, Allah (cc)’in yüce kadrini taktir edemiyoruz. Beşerin gözetleyen kameralarının görüş alanında şekilleniyor, edepleniyorken, kalbe dahi nüfuz eden Allah’ın gözetleyiciliği karşısında lakâyt davranıyor, önemsemiyor ve adeta küçümsüyoruz. Allah’a karşı edebi aklımıza dahi getirmiyoruz. Büyük bir zulümdür bu. Allah mı utanılmaya, korkulmaya daha lâyıktır, beşer mi? Görücü olmak hesabıyla insanların kendisine karşı edebli olmasına Allah mı daha hak sahibidir, beşer mi? Allah’ı gözeteni ve O’nu ve unutmayanı, Allah da gözetip unutmayacaktır.

Toplum olarak, Müslüman aile ve dert olarak Allah’a dönmek ve O’nu gözetmek zorundayız. Bunun çaresi de O’na yakınlaştıracak dua, zikir ve ibadetlere sarılmalı. Küfür sistemlerinin toplumları günah ve ahlâksızlık bataklığına sürüklediği ve bizi Allah ‘tan uzaklaştıran şeylerden uzaklaşmalıyız.

Ahlâksızlık ve günahların çok hızlı yayılan salgın bir hastalık gibi toplumu kuşattığı bu tehlikeli zamanda ilahi gözetimin (murakabenin) sağlam zırhını kuşanan ve Müslüman cemaat kalesine giren kurtulur. Zırhtan ve kaleden uzak açıkta kalmak, Allah korusun.

Rabbim bizleri günahlardan uzak, kendisine yakın kılsın. (Amin)

Said Şahin

Bu haberler de ilginizi çekebilir