HÜDA PAR uyardı: FETÖ BAHANESİYLE CEMAAT DÜŞMANLIĞI
Son dönemlerde bir kısım yazılı basın ve görsel medya üzerinden İslami Cemaatlere yönelik kin ve düşmanlığın sergilendiği bir kampanya başlatılmış durumda. HÜDA PAR, yayımladığı gündem değerlendirmesinde bu konuya vurgu yaparak, FETÖ`yü bir cemaat olarak gösterip bunun üzerinden bütün cemaatleri hedef tahtasına oturtan bürokrasi içindeki klikler ile kimi sözde aydın çevrelerin asıl amaçlarının İslam düşmanlığı olduğuna dikkat çekti.
FIRAT ARSLAN – HABER MERKEZİ
HÜDA PAR Genel Merkezi tarafından yayımlanan gündem değerlendirmesinde; adalet vurgusu, FETÖ ile mücadele bahanesiyle yapılan cemaat düşmanlığı, Arakan'da devam eden zulüm, Yemen`deki savaş, açlık ve bulaşıcı hastalıklar, Türkiye-İran ve Rusya'nın Astana'da İdlib uzlaşısına ilişkin açıklamalarda bulunuldu.
"FETÖ ile mücadele kılıfı altında hak-hukuk gözetilmeden sebebiyet verilen mağduriyetler toplumsal barışı ciddi anlamda zedelemektedir." vurgusunun yapıldığı gündem değerlendirilmesinde, adaletin olmadığı devlet idarelerinde çok ciddi toplumsal sorunların yaşanacağı ve bunun bir beka sorununa dönüşeceği belirtildi.
FETÖ`yü bir cemaat olarak gösterip bunun üzerinden bütün cemaatleri hedef tahtasına oturtan ve devlet bürokrasisinde etkili bir konuma gelmeye çalışan kliklerin olduğuna ve bunların yaptığı "cemaat aleyhtarlıklarının" son günlerde tavan yaptığına dikkat çekilen gündem değerlendirmesinde, önemli tespit ve uyarılarda bulunuldu.
“ADALETİN ZIDDI ZULÜMDÜR”
"Adalet, her şeyi yerli yerine koymak ve hiçbir ayırım yapmadan her hak sahibine hakkını eksiksiz teslim etmektir." İfadelerine yer verilen değerlendirmede, "Adaletin zıddı zulümdür. Adaletin olmadığı yani zulmün hâkim olduğu devlet idarelerinde çok ciddi toplumsal sorunların yaşanacağı ve bunun bir beka sorununa dönüşeceği muhakkaktır. Nitekim ülkemizde son dönemlerde çeşitli kesimler tarafından sıklıkla dile getirilen beka sorununun salt harici tehditlerle açıklanamayacağı göz önündedir. Ülke sosyolojisini ve tarihi gerçekleri göz önünde bulundurmayan tekçi ve dayatmacı bir anayasa ve kanunların halen yürürlükte olması ve sistemin ciddi sorun üreten yanlarının halen olduğu gibi durması, adaletin yeniden ikamesi adına en önemli sorunlardan biridir." denildi.
‘MAĞDURİYETLER TAHAMMÜL EDİLEMEZ BOYUTLARA GELDİ`
Yargıyı bir silah olarak kullanan FETÖ mensuplarının sebebiyet verdiği hukuk facialarının bütün sonuçları ile ortadan kaldırılması gerektiğine vurgu yapılan değerlendirme, "28 Şubat darbe yargısı ve FETÖ`nün gadrine uğrayan binlerce insan halen cezaevlerinde bulunmaktadır. Bu insanların mağduriyetleri tahammül edilemez boyutlara geldiği halde, imtiyazlı bazı kesimlerin mağdur olduğu kabul edilerek sadece onlar için düzenleme yapılması, zulmün ‘bazıları` için bütün şiddeti ile devam ettiğini göstermektedir. Toplumun adalete olan güveninin yeniden tesis edilmesi, adaletsizlikten kaynaklanan beka sorununun yaşanmaması için adalet terazisi doğru tutulmalı; yargıyı bir silah olarak kullanan örgüt mensuplarının sebebiyet verdiği hukuk faciaları bütün sonuçları ile ortadan kaldırılmalıdır." ifadeleri kullanıldı.
FETÖ`YÜ BİR CEMAAT OLARAK GÖSTEREREK CEMAATLERE DÜŞMANLIK
Devlet bürokrasisi içerisindeki kimi kliklerin, FETÖ üzerinden İslami cemaatleri hedef tahtasına oturtmalarının tavan yaptığına dikkat çekilen değerlendirmede, şu uyarılarda bulunuldu: "15 Temmuz darbe ve işgal girişiminin akamete uğratılmasında değişik meşrep, cemaat ve tarikatlara mensup yüz binlerce insanın etkisi ve katkısı inkâr edilemez. Katledilen ve yaralanan yüzlerce insanın profili ve hayat hikâyesi göz önüne alındığında bu husus açıkça görülecektir. Durum böyle olduğu halde FETÖ`yü bir cemaat olarak gösterip bunun üzerinden bütün cemaatleri hedef tahtasına oturtan ve devlet bürokrasisinde etkili bir konuma gelmeye çalışan kliklerin cemaat aleyhtarlıkları son günlerde tavan yapmış durumdadır. Devlet bürokrasisinde resmi ideoloji muhalifi çalışanları işten çıkarma; güvenlik soruşturmaları ve şaibeli mülakat usulleri ile elde edilen hak kazanımlarını hiçe sayma vakalarında yaşanan artış, endişe verici boyutlara ulaşmıştır."
“ASIL HEDEFİN İSLAM OLDUĞU AŞİKÂRDIR”
"FETÖ ile mücadele kılıfı altında hak-hukuk gözetilmeden sebebiyet verilen mağduriyetler toplumsal barışı ciddi anlamda zedelemektedir." vurgusunun yapıldığı değerlendirmede, "'Bütün cemaatlerin kökünü kazıma' anlayışı doğrultusunda başlatılan bu seferberliğin asıl hedefinin İslam olduğu aşikârdır. 28 Şubat ve öncesinde meydana gelen darbelere açıkça taraf olmuş ve alkışlamış kimi grupların bu sinsi çabaların içerisine girerek bu süreçten istifade ile kendi lehlerine ideolojik kadrolaşmaya çalışmaları, en az 15 Temmuz darbe girişimi kadar tehlikelidir. Hükümeti, FETÖ`ye karşı haklı mücadelesinde sapla samanı birbirine karıştırmamaya ve bu tür sinsi çabaların içerisine giren kliklere karşı dikkatli ve uyanık olmaya, mevcut mağduriyetleri gidermeye, yeni mağduriyetlerin oluşmaması için gerekli tedbirleri almaya davet ediyoruz." denildi.
“İSLAM ÂLEMİ BU ZİLLET TABLOSUNDAN KURTULMALIDIR”
Arakan`da Müslümanlara yönelik soykırımın devam ettiğinin, yaşanan zulüm sonlandırılması için hâlâ etkin bir adım atılmadığının belirtildiği değerlendirmede, bu durumun insanlık için büyük bir utanç olduğuna vurgu yapılarak şunlar ifade edildi: "Myanmar ordusu ve Budist çetelerin Arakanlı Müslüman kardeşlerimize yaptığı soykırım son günlerde dünya gündemine gelmiş olsa da bu mazlum halkın yaşadığı zulme son verecek bir adım atılmadı. Arakan`da yaşananlar insanlık için büyük bir utanç, İslam âlemi için acıklı bir zillet tablosudur. İslam âlemi bu zillet tablosundan kurtulmalıdır. Özellikle bu sorunları çözme potansiyeli bulunan İslam ülkeleri bu konuda hem insanlığa hem tarihe ve en önemlisi de Allah`a karşı sorumludurlar."
Rohingyalı Müslümanların kendi öz yurtlarında güven içinde kalabilme ve yaşayabilme imkânının tesis edilmesi gerektiğinin altının çizildiği değerlendirmede, "Bazı İslam ülkelerinin yardım faaliyetleri ve dünya kamuoyuna yönelik çağrıları olumludur. Ancak asıl yapılması gereken Rohingyalı Müslümanların kendi öz yurtlarında güven içinde kalabilme ve yaşayabilme imkânının tesis edilmesidir. Bu konuda İslam ülkelerinin yöneticileri harekete geçmeli, Müslüman toplumun sivil oluşumları da seferber olmalıdır. İnsani yardımlarla Arakanlı Müslüman kardeşlerimizin sığındıkları yerlerde yaraları sarılmalı, diğer taraftan bu zulmün durması ve yurtlarına dönebilmeleri için sonuç alıcı adımlar atılmalıdır. Bütün İslam alemini Arakanlı kardeşlerimize yapılan zulüm ve soykırıma seyirci kalmamaya ve imkanları dahilinde her türlü yardımı yapmaya davet ediyoruz." denildi.
YEMEN`DEKİ SAVAŞ, AÇLIK VE BULAŞICI
HASTALIKLAR KORKUTUCU BOYUTTADIR
İslam coğrafyasının bir diğer önemli sorunu olan ve büyük bir insanlık dramının yaşandığı bir başka ülke olan Yemen'e ilişkin yapılan değerlendirmede ise şu ifadeler kullanıldı: "Arakan gibi acı yaşayan Müslüman halklardan biri de İslam beldelerinden Yemen`in mazlum halkıdır. Yıllardır süren iç savaş ve bölgeye dışarıdan yapılan askeri operasyonlar sonucu oluşan tablonun acı sonuçları her gün katlanarak büyümektedir. Yemen`de milyonlarca insan açlığın pençesinde kıvranmakta, savaşın ortaya çıkardığı kolera başta olmak üzere değişik bulaşıcı hastalıklardan dolayı her gün çocuklar can vermekte ve on binlercesi ölüm tehlikesi ile karşı karşıya bulunmaktadır. Bazı İslam ülkelerinin başında bulunan yöneticilerin Ümmet`in kaynaklarını bu sorunları çözüme kavuşturmak için kullanmak yerine, birbirlerine karşı kullanmak üzere emperyalist güçlerden milyarlarca dolar silah alımı yapmaktadırlar. 57 üyesi bulunan ve BM'den sonra dünyanın en büyük uluslararası organizasyonu olan İslam İşbirliği Teşkilatı`nın dönem başkanlığını yapan Türkiye, bu teşkilatı harekete geçirip Yemen ve Arakan başta olmak üzere İslam ülkelerinde yaşanan sorunlara çözüm bulmaya sevk etmelidir."
SURİYE`DE AKAN KANIN DURDURULMASI
İÇİN HER TÜRLÜ FEDAKÂRLIK YAPILMALIDIR
Astana görüşmelerine; Türkiye, İran ve Rusya'nın İdlib konusunda siyasi bir çözümde mutabık kalmalarına dair yapılan değerlendirmede ise akan kanın durdurulması, ateşkesin sağlanması ve barışın tesis edilmesi adına hiçbir fedakârlıktan kaçınılmaması gerektiği vurgulandı.
"Astana`da bir araya gelen Türkiye, İran ve Rusya; İdlib konusunda siyasi bir çözümde mutabık kaldıklarını dünya kamuoyuna duyurdular. İdlib`in Halep olmaması, daha önce yaşanan acıların bir kez daha yaşanmaması ve süreç içerisinde sık sık dile getirdiğimiz gibi Suriye`de yaşanan savaşın çözümünün askeri değil, siyasi olduğunun anlaşılmış olması adına gelinen bu aşamayı olumlu ve önemli buluyoruz. Sorunun müzakereler yolu ile çözülmesi ve sivillerin zarar görmemesi için taraflara büyük sorumluluklar düşmektedir. Bu konuda daha önce defalarca bir araya gelmeleri için çağrıda bulunduğumuz Türkiye ve İran, altı yılı aşkın bir süredir devam eden iç savaşın sebep olduğu yıkım ve tahribatları da göz önünde bulundurarak gerekirse çocuğunun hayatta kalması için hakkından vazgeçen 'anne fedakârlık ve şefkati' ile hareket etmelidir. Ayrıca akan kanın durdurulması, ateşkesin sağlanması ve barışın tesis edilmesi adına hiçbir fedakârlıktan kaçınmamalıdırlar.