ZEMHERİDİR KERBELA ZEMHERİDİR YÜREĞİM
Kıştır, soğuktur, üşüyorsun Cihad tütsülü ellerin
Kıştır, soğuktur, üşüyorsun
Cihad tütsülü ellerin
Zikre dolanmış dilinle
Günyüzü görmemiş gönül iklimin
Dua dua zamanı dokuyorsun
Ve bu kış
Ve nicedir bu kış
Sen üşüyorsun Mücahidim
Selviler soldu kışında ihanetin
Gül döktü yapraklarını boranlara
Ve mevsim karardı baba
Mevsim karardı bir daha
Zaman durdu
Yıkıldı gökkubbe
Ağıtlara boğuldu yeniden mehparem.
Olmasaydı mevsimler
Olmasaydı zaman
Sen görmeseydin
Kelebeklerin can çekişini
Ve hayalini ruhunda süslediğin ülkemin
Bir zemheri ayında
Kan ağladığını bilmeseydin
Ciğerin üşümezdi o zaman
Ciğerin yanmazdı o zaman
Gül devşiren Muallim
Bengi bir tebessümle
Araladığın günden beri
Ruh penceremi
Aklım fikrim sende kaldı
Ey çağımın bilgesi
Ey çorak toprağımın son bereketi
Ey mazlum coğrafyada söken
Taze şafak!
Seni hatırladığımda vallah
Cenneti hatırlıyorum
Hayaller kuruyorum sonra
Sıcak ve soğuk...
Senden kalan hatıralarla
İsar yüklü mirasını
Kıtalara serpiyorum
Ben yürüyorum serdarım
Güllerin bağdaş kurduğu mevsimlere
Ben yürüyorum serdarım
Bu yürek yarası
Bu iklim belası
Bu zulüm karası kış
Peşimi bırakmasa da
Hangi yana baksam
Ardınsıra yürüyen kervanlar görüyorum
Hangi kervana baksam
İzinsıra yürüyen kardeşler görüyorum
Başsız ve ayaksız yurdumu
Çakal sürüsüne mi bıraktın
Ya dudakları aşka banmış
Gönülleri ifdaya abanmış
Bir kıyamet sabahı
Bir aşura zemherisi
Göğsüne kara haber saplanmış
Zeynebin öksüzlerini
Kime bıraktın
Sana vurgun yüreğimdir üşüyen
Seni özler ruhumdur titreyen
Bir mazlumhanede açtıysam gözümü
Kendimi
Ve kendimden sonra
Her çelimsiz mücahidi düşünürken
Ağlardı gözüm
Gözüm bir pınar dinginliğinde
Her yaraya ağlarken
Ben sensiz viranelerdeyim
Ey karda açan lalemiz
Sen gitmeden
Karda oynayan çocukluğumuz vardı
Sen gitmeden
Bitmesini istemediğimiz
Masallarımız vardı kış boyu
Allah’a adanmış bir canımız
Titrek de olsa
Nefes nefese
Bir sesimiz vardı
Neşemiz vardı şairane
Aşk gibi, sıla gibi, bayram gibi
Tutkulu yüreğimiz vardı
Lapa lapa kar gecelerinde
Soba başı muhabbetimiz
Ve dört yanı sarmış
Bereketimiz...
Bembeyaz bir zıvıstan* sabahında
Gözlerim bir inkılap beklerken
Aslanlar otağı yurdumun
Dört bir yanına
Kapkara bir kabus çöktü
Neredeydi
Meydan eri
Tozu dumana katan cengaver
Neredeydi
Şan ve şöhret
Kıyam eri
Kardeş delisi
Fena fil ihvan
Neredeydi
Elem dolu
Ağıtlarımı getirin
En bakir hüzünlerimle
Dolsun bu âlem
Ve karanlığın göğsüne
Bir şahap gibi saplansın
Bilgelik hançerim
Bana düşmüşse öksüzlük
Her hazan mevsiminin ardından
Baharı beklemeyeceğim gayrı
Mevsimlere bir Hızır gibi
Değinceye dek ellerim
Gülleri okşamayacak
Ve zamanda yaşamayacağım
Kışa bulandığı günden beri mevsimler
Kana bulandı vatanım
Coğrafyamın her Kerbelasında
Bir Hüseyin düşecekse başsız
Adı yoktur bu direnişimin
Doğudan ve batıdan
Kuşatacağım
Meskenet putlarını
Hüseyni bir hülyanın mührünü
Nakşetmeden zamana
Şehir surlarından
Bu kıyam hutbesini
Haykırmadan kıtalara
Düşmeyeceğim
Düşmeyeceksin Mücahidim
Ayaklar altında çiğnenmiş
Toprağa...
*Kış
NURULLAH GÜLSEVER
Cihad tütsülü ellerin
Zikre dolanmış dilinle
Günyüzü görmemiş gönül iklimin
Dua dua zamanı dokuyorsun
Ve bu kış
Ve nicedir bu kış
Sen üşüyorsun Mücahidim
Selviler soldu kışında ihanetin
Gül döktü yapraklarını boranlara
Ve mevsim karardı baba
Mevsim karardı bir daha
Zaman durdu
Yıkıldı gökkubbe
Ağıtlara boğuldu yeniden mehparem.
Olmasaydı mevsimler
Olmasaydı zaman
Sen görmeseydin
Kelebeklerin can çekişini
Ve hayalini ruhunda süslediğin ülkemin
Bir zemheri ayında
Kan ağladığını bilmeseydin
Ciğerin üşümezdi o zaman
Ciğerin yanmazdı o zaman
Gül devşiren Muallim
Bengi bir tebessümle
Araladığın günden beri
Ruh penceremi
Aklım fikrim sende kaldı
Ey çağımın bilgesi
Ey çorak toprağımın son bereketi
Ey mazlum coğrafyada söken
Taze şafak!
Seni hatırladığımda vallah
Cenneti hatırlıyorum
Hayaller kuruyorum sonra
Sıcak ve soğuk...
Senden kalan hatıralarla
İsar yüklü mirasını
Kıtalara serpiyorum
Ben yürüyorum serdarım
Güllerin bağdaş kurduğu mevsimlere
Ben yürüyorum serdarım
Bu yürek yarası
Bu iklim belası
Bu zulüm karası kış
Peşimi bırakmasa da
Hangi yana baksam
Ardınsıra yürüyen kervanlar görüyorum
Hangi kervana baksam
İzinsıra yürüyen kardeşler görüyorum
Başsız ve ayaksız yurdumu
Çakal sürüsüne mi bıraktın
Ya dudakları aşka banmış
Gönülleri ifdaya abanmış
Bir kıyamet sabahı
Bir aşura zemherisi
Göğsüne kara haber saplanmış
Zeynebin öksüzlerini
Kime bıraktın
Sana vurgun yüreğimdir üşüyen
Seni özler ruhumdur titreyen
Bir mazlumhanede açtıysam gözümü
Kendimi
Ve kendimden sonra
Her çelimsiz mücahidi düşünürken
Ağlardı gözüm
Gözüm bir pınar dinginliğinde
Her yaraya ağlarken
Ben sensiz viranelerdeyim
Ey karda açan lalemiz
Sen gitmeden
Karda oynayan çocukluğumuz vardı
Sen gitmeden
Bitmesini istemediğimiz
Masallarımız vardı kış boyu
Allah’a adanmış bir canımız
Titrek de olsa
Nefes nefese
Bir sesimiz vardı
Neşemiz vardı şairane
Aşk gibi, sıla gibi, bayram gibi
Tutkulu yüreğimiz vardı
Lapa lapa kar gecelerinde
Soba başı muhabbetimiz
Ve dört yanı sarmış
Bereketimiz...
Bembeyaz bir zıvıstan* sabahında
Gözlerim bir inkılap beklerken
Aslanlar otağı yurdumun
Dört bir yanına
Kapkara bir kabus çöktü
Neredeydi
Meydan eri
Tozu dumana katan cengaver
Neredeydi
Şan ve şöhret
Kıyam eri
Kardeş delisi
Fena fil ihvan
Neredeydi
Elem dolu
Ağıtlarımı getirin
En bakir hüzünlerimle
Dolsun bu âlem
Ve karanlığın göğsüne
Bir şahap gibi saplansın
Bilgelik hançerim
Bana düşmüşse öksüzlük
Her hazan mevsiminin ardından
Baharı beklemeyeceğim gayrı
Mevsimlere bir Hızır gibi
Değinceye dek ellerim
Gülleri okşamayacak
Ve zamanda yaşamayacağım
Kışa bulandığı günden beri mevsimler
Kana bulandı vatanım
Coğrafyamın her Kerbelasında
Bir Hüseyin düşecekse başsız
Adı yoktur bu direnişimin
Doğudan ve batıdan
Kuşatacağım
Meskenet putlarını
Hüseyni bir hülyanın mührünü
Nakşetmeden zamana
Şehir surlarından
Bu kıyam hutbesini
Haykırmadan kıtalara
Düşmeyeceğim
Düşmeyeceksin Mücahidim
Ayaklar altında çiğnenmiş
Toprağa...
*Kış
NURULLAH GÜLSEVER