• DOLAR 32.55
  • EURO 34.974
  • ALTIN 2443.994
  • ...
Modern Zamanda Doğan Bir İslam Şehrinin Hikayesi - 3
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Ahmet Yılmaz / Araştırma

BATMAN

1980’li yıllardan sonra Batman, şehirleşmede adım atmıyor; sıçrayışlar, atılımlar gerçekleştiriyor; hızla büyüyordu. Bu atılımları besleyen çok sayıda etken söz konusuydu:

1. Petrol işçi ve emeklilerine dayanan ekonomik canlılık.

2. Kurtalan-Haydarpaşa demiryolunun Batman’ı, çevreyi Batı’ya bağlayan önemli bir nokta haline getirmesi. (Bölgeden Batı’ya mevsimlik işçi göçünün artmasıyla Batman’ın bu yönü daha da önem kazandı. Pek çok aile, köy ve kasabalarda oturacağına Batman’a taşındı. Bu ailelerin yetişkinleri, bahar aylarından itibaren ucuz demiryolu imkânından yararlanarak Manisa, Aydın gibi illere pamuk işçiliği veya Adana-Konya gibi illere inşaat işçiliği için gidiyor. İş mevsimi sonrasında Batman’a yeniden dönüyordu.)

3. Batman çevresinin şehirleşme için uygun olması ve Turgut Özal’ın iktidarından sonra şehirleşmenin özendirilmesi.

4. İslamî bir hayat için büyük kentlerle kıyaslanmayacak uygun bir ortam.

5. Köy kavgalarından bıkan ailelerin şehre yerleşme isteği.

6. Eğitim-öğretimin özendirilmesi. (Batman İmam Hatip, Türkiye’deki ilk dönem nadir ilçe İmam Hatiplerindendi ve pek çok ailenin çocuğunu okutması için iyi bir seçenek oluşturuyordu.)

Bu etkenlere 1984’ten sonra sosyalist örgütün yörede oluşturduğu tedhiş ortamı ve devletin örgüte karşı önlem alma adına köylülere baskı etkeni de eklenince Batman 90’lı yıllara devasa bir şehir olarak girdi.

Sadece Gercüş, Midyat, Dargeçit (Kerburan), Kozluk, Sason, Bismil, Silvan yöreleri değil; Siirt Botileri ve hatta yüzyıllardır dağlarda göçebe yaşayan Koçerler için de Batman bir çekim merkezi oldu.

Kırsaldan şehre göç, ya toplumsal bunalıma yol açar ya da verimliliğe kaynaklık ederek büyük bir gelişmenin önünü açar.

70’li yıllardan o günlere Batman’da olgunlaşan İslamî şuur, o göçün gelişme yönünde değerlendirilmesi için mükemmel bir imkan ve ilahî bir nimetti. Göçün ardından oluşan enerji, İslamî bir uyanışla birlikte Batman’ı içinde bulunduğu coğrafyanın en gelişmiş, en medeni ve en huzurlu şehri olarak büyütecekti. Aksi halde, Batman göçle büyüyen pek çok yöre gibi hırsızlıkla, zorbalıkla, huzursuzlukla anılacak; kötü yapılaşma içinde boğulacak, eğitim-öğretimde geri kalacak ve bir sorunlar şehri olacaktı.

İSLAMÎ TEBLİĞ SEFERBERLİĞİ

90’lı yıllar yaklaşırken Üstad Bediüzzaman’ın Manevi Talebesi’nin Batmanlı dostları, Batman Şeriatçılığının örnek insanları, kör tartışmalardan kendilerini korumuş ve yollarını bulmuşlardı: Hedef, toplumun ıslahı ve küfrün her türüne düşmanlıktı.

Bölgenin pek çok yerinde olduğu gibi Batman’da belki Asr-ı Saadetten bu yana çok nadir yerde görülmüş olan bir iman -amel (Teori-Pratik; İşittik-İtaat ettik) bütünleşmesi hayat buluyordu:

Yüzlerini, “Sizden hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir cemaat bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır. (Al-i İmran 104)” ilahî emir doğrultusunda Allah’a çeviren gençler, yaşlılar; erkekler, kadınlar; seydalar, feqiler, ümmiler; öğrenciler, esnaflar; işçiler, patronlar, sohbet halklarında işittiklerini, okuduklarını Hz. Ebubekir (ra) Efendimizin ilahi emirleri işittikten sonraki hızıyla çevrelerindeki insanlara anlatıyorlar, çevrelerinde kimse yoksa anlatacak birilerini bulmak için yollara düşüyorlardı.

Hakkın sesi dalga dalga yayılıyor; Batman 80 öncesinden çok daha büyük bir İslamî şuurlanmayla hayat buluyordu. İran İslam Devrimi’ni alkışlamanın “Şiileşmek”; bid’atlara karşı hassas olmanın “Vehhabileşmek” anlamına gelmediği, tağuta karşı olmanın toplumu tekfir hastalığına dönüşmediği anlaşıldıkça köydeki geleneksel dindarlık, Batman’da yüksek bir İslamî şuura dönüşüyor; çağın dinsizlik ve ahlaksızlığına karşı donanımlı bir Müslüman toplumun tohumunu meydana getiriyordu.

İslamı, Marks ve Stalin’in kitaplarıyla zehirlenen sosyalistlere karşı savunulması gerekiyordu. Batman’da tebliğ, sosyalistleri, ideolojik bunalıma düşürdü. Sosyalistler, ağızlarını açtıkları yerde karşılarında kapitalizm, sosyalizm gibi modern ideolojileri bilen, toplumun sorunları hakkında bilinçli ve bir kurtuluş fikri olan, muhatabına bir çırpıda birkaç kitap önerebilen Şeriatçı Müslümanlar buluyorlardı.

Şeriatçı Müslümanlar, donanım bakımından, o günlerde Bölge’nin pek çok noktasında sosyalistler karşısında aciz kaldıkça susan, evine kapanan sofi ve hocalara hiç benzemiyordu. Onlar, dinlerine küfreden sosyalistlere, “Allah için böyle konuşma! Yoksa başımıza taş yağacak!” demekle yetiniyordu. Oysa Şeriatçı Müslümanlar, sosyalistlerle tartışıyor; onlara galip geliyor ve halkı onlardan uzaklaştırıyordu. Eskiden sofi ve hocalar, sosyalistlerden kaçarken şimdi sosyalistler Şeriatçı Müslümanlardan kaçıyor, onlarla tartışmamak için yollarını değiştiriyorlardı.

DÜNYA DENGELERİNİN DEĞİŞMESİ VE BİRİNCİ KÖRFEZ SAVAŞI

Aralık 1991’de Sovyet Rusya’nın yıkılmasıyla NATO ülkelerinde “komünizm” bir numaralı düşman olmaktan çıktı; onun yerine düşman olarak “İslam” ilan edildi. İslam coğrafyasında sosyalizm emperyalistler için, bir tehdit değil; aksine İslam’a karşı kendilerine hizmet edecek bir güçtü. Daha önce Mısır, Suriye, Irak, Libya, Cezayir ve Yemen’de ulusalcı sosyalist grupların İslamî çevreleri bastırma girişimi büyük ölçüde başarılı olmuş; Arap İslam dünyasının pek çok yerinde İslamî hareketlerin kolu kanadı kırılmıştı.

80’li yıllardan 90’lı yıllara, Batman’daki İslamî hareketliliğin dikkat çekmesine neden olacak iki gelişme vuku buldu:

Birincisi; 1984’te Refah Partisi’nin belediye seçimini kazanması;

İkincis; Ocak 1991’deki Birinci Körfez Savaşı sırasında Batman’da halkın çok ilgi gösterdiği Amerikan karşıtı bir gösterinin yapılması.

İlki, Türkiye’de istisna bir örnek olarak basında çok yer almıştı ama çok önemli değildi çünkü kazanan kişi şeyh ailesindendi ve bir süre sonra ANAP’a geçti. Ama ikincisi, muhtemelen Batman’da İslam’a karşı alınan sosyal, siyasi ve askeri tedbirlerin başlangıcını oluşturdu.*

Körfez Savaşı’nda Irak Kürtleri, Amerika’dan yanaydı. Türkiye’deki sosyalist Kürtlerin de savaşa karşı bir tepkileri olmamıştı. Bu durumda Kudüs kahramanı Selahaddin-i Eyyübî’nin süvari birliklerinin, alimlerinin, elçilerinin çocukları Amerika-israil ittifakının bir müttefiki sayılırdı. Batman’da, şuur ehlinin çok yönlü hesaplar yaparak ön ayak olmadığı ama başka yerlere göre halkın büyük ilgi gösterdiği bu protesto, Amerika ve israil’in Kürtlerle ilgili hesabını bozacak türdendi. İslamî hassasiyetin önde olduğu başka şehirlerde de gösteriler yapılmış ancak oralarda halk pek ilgi göstermemiş; sadece okumuş kesimler katılmıştı.

Batman’daki durum farklıydı. Olayın mahiyeti ne olursa olsun Amerika’nın ve uluslar arası sistemin bunu görmezlikten gelmesi mümkün değildi. En azından sebeplerini araştıracak ve kendilerine yönelik bir tehlike varsa bunu nasıl dengeleyeceklerini hesaplayacaklardı.

Dünya küfrü, “Tanrı devlet” teorisiyle hareket ediyor; yeryüzündeki her noktaya müdahale hakkını kendinde görüyor, yeryüzünde kendi aleyhinde hiçbir nokta bırakmamak için girişimlerde bulunmaktan kaçınmıyordu. “Tedbiri”, her şeyden daha çok önemseyen bu mantık muhtemelen Batman için de işlemişti.

Bütün bölgede olduğu gibi Batman’daki İslamî şuurlanma,

1. Türkiye’nin laik güçleri

2. Sosyalist örgüt PKK

3. Uluslar arası sistem tarafından tehdit olarak algılanıyor ve kendiliğinden “ortak düşman” sınıfında yer alıyordu.

SOSYALİSTLER TAŞERONLUK YAPTILAR

Türkiye’nin derin güçleri o günlerde sosyalist örgütle uğraşıyorlardı. Onu, hem Kürtleri İslamî duruşlarından uzaklaştıracak hem de Türkiye sınırları içinde bir Kürt devletinin kurulmasına yol açmayacak bir noktada tutmak ve bu yönde onu kontrollü olarak pasifize etmekle meşguldüler. Şeriatçı Müslümanlara mahkemeler tarafından ağır cezalar verilecek bir asayiş ortamı da oluşmamıştı. Devletin Şeriatçı Müslümanların üzerine o koşullarda varması, Şeriatçı Müslümanları daha da güçlendirirdi.

Bu durumda, Batman’da toplanan nüfusu, İslamî hizmetlerden uzak tutma vazifesinde sosyalist örgütün taşeron olarak seçilmesi en mantıklısıydı. Sosyalist örgüt de Şeriatçı Müslümanlarla uğraşmayı, Avrupa ve Türkiye’deki sosyalist çevreler nezdinde çağdaşçılığa hizmet ettiğini ispatlaması için bir fırsat olarak görüyordu.

Bu koşullar altında sosyalist örgüt, “Ortadoğu” ordularının halklarını İslam’dan uzaklaştırma vazifesini bizim coğrafyamızda üstlendi. Batman’ın İpragaz gibi mahallerinde zavallı halkın zihninde İslamî şuura karşı demir perdeler örülmeye başlandı; şuur ehli için yeni adlandırmalar yapıldı, yeni iftiralar üretildi ve gerginliği her geçen gün artırılan, sinir bozucu bir ortam oluşturuldu.

İslam’a bağlılığıyla maruf Batman’ın sokaklarında, okullarında, cami önlerinde Kur’an’a, İslam Peygamberine ve İslamî değerlere ağır hakaretler ediliyordu. Müslümanlar için “laftan anlamaz, yobaz” anlamlarında “Sofik” adı üretildi; “Süpürge sakallılar” gibi sıfatlar oluşturuldu ve sonraki aşamalarda Ermeni çetelerin “Saldır- Kendini Savunanı Suçla-Bıktır- (Direnmeye devam ederse) Dünyada mahkum et ve Uluslar Arası Güçleri Harekete Geçirerek Devleti Onların Üzerine Sal” taktiği eksiksiz uygulanmaya başlandı.

 

TEBLİĞ… HER ZAMAN… HER YERDE…

1989’da Batman’a bağlı olmayan bir ilçenin minibüsündeydim. Önde oturan orta yaşlı bir merdrese kaçkını, muhtemelen beni tanıdı ve söze çekmek için İslam aleyhinde propaganda yapmaya başladı. Söyledikleri tahammül edilir değildi. “Bütün dünya İslam’ı bıraktı. Biz Kürt halkı hem de gençlerimiz, üstelik okullardaki en başarılı gençlerimiz bu dini yeniden heybeye koymuş omuzlarında taşıyorlar(Din kîrîne turik, û dane sır mıle xwe). Ben, derim ki biz Kürtlerden daha ahmağı yoktur. Böyle olmasaydı bizim en akıllı gençlerimiz adam, gibi okuyacaklarına orada burada bu dini gezdirirler miydi? Hele bize bir nefes verin, bu toprakları Türklerden bir kurtaralım; elbette bu dine de bakarız, şartlar uygunsa bir daha Müslümanlığımızı duyururuz” diyordu.

Yolcular zehirlenmesin diye cevap vermek gerekiyordu. Ben, söze başlamadan minibüste bulunan, tanışmadığımız ve sonradan petrol işçisi olduğunu öğrendiğim, halen hayatta olan, ismi mahfuz bir ağabeyimiz “Bismillahırrahmanırrahim” diyerek söze başladı ve 40 km’lik yol boyunca, toplum olarak Allah’ın dinine duyduğumuz ihtiyacı, İslam olmamızı neden şu veya bu nedenle erteleyemeyeceğimizi öyle uygun, çağın insanına öyle izah edilir delillerle anlattı ki minibüstekiler ağız birliği içinde “Hey Allah razı olsun! Bir imamın yaptığına bak. Bir de avamdan birinin. Kardeş, vallahi sen hoca olmadığın halde bu “Mele Hıseynk’ten bin kat daha bilgili ve daha hayırlısın!” dedi. İlçeye vardığımızda Mele Hıseynk utancından ve kızgınlığından daha durağına varmadan arabadan inmek zorunda kaldı. Arkada bana yakın oturanlar, “Bu konuşan adam falankeslerdendir, adı şudur, petrol işinde çalıştıktan sonra Şeriatçı olmuş” diyordu. Yanlarındakiler de “Ere bavo camer jı Şeriatçıye Batmanê’ye (Evet, bu camer(iyi adam) Batman Şeriatçılarındandır)” diye cevap veriyorlardı.

Gittiğimiz ilçe sosyalist örgütün “kurtarılmış bölge”lerindendi. Örgüt, gün ortasında adam öldürüyordu. Vaka, bölgede İslam’ın nasıl savunulduğunun ve kime karşı savunulduğunun her saat yaşanan delillerindendi.

Nerede bir zındık, İslam düşmanlığı yapıyorsa karşısında bir şuur ehli buluyor; İslam’ın sahipsiz olmadığı, bu dinin değerlerini çiğnemenin kolay olmayacağı ispatlanıyordu.

Notlar:

*Batman’daki sosyal dokuyu değiştirmeye yönelik sosyal mühendisliği, gelecekte bilimsel koşullarda araştıranlar, bu olayın Batman’la ilgili kararlarda oynadığı rolü mutlaka göreceklerdir. Türkiye’de İslamî gelişmeler konusunda her zaman dış, içeriden daha hassas olmuş ve İslamî hizmetlere yönelik neredeyse bütün çalışmalarda uluslar arası güçlerin emir, teşvik ve destekleri etkili olmuştur.

Devam edecek….

Bu haberler de ilginizi çekebilir