• DOLAR 32.455
  • EURO 34.829
  • ALTIN 2438.673
  • ...
Modern Zamanda Doğan Bir İslam Şehrinin Hikayesi - 1
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Ahmet Yılmaz / Araştırma

BATMAN

Etrafımızı olumsuz bütün sıfatlarla anılan ve topyekün "talebe" veya "zılamê derneka" (dernek adamları)" denen solcu çetelerin kuşattığı çocukluğumuzda "Batman Şeriatçıları"*, adeta "mezarlarından kalkıp Batman`a konmuş" birer sahabe idiler.

Devlet baskısından sonra sosyalist çetelerin hakaret ve tacizlerinden bıkan halk "Batman Şeriatçıları`nı "Başları açıktır ama çok dindarlar; hepsinin yüzünden nur akar; siyah sakalları ne uzun ne kısadır; çoğunlukla yarım şalvar giyerler; yakasız, beyaz, uzun gömleklerini şalvarlarının üzerine bırakırlar, hanımları çarşaflıdır" diye tasvir eder; ardından, "Şeriat getirmek istiyorlar, `talebe`lere de ağalara da karşılar, şeyhlere gitmişler ama şeyhler devletten çekindikleri için onlara kulak vermemişler, Selametçiler (MSP`liler), zaman zaman toplantılar düzenlerler, kendilerine `mücahit` diyorlar" diye anlatır.


Kadınların en az erkekler kadar çok çalıştığı, sabah erken ev işini gördüğü, gündüz tarlada ter döktüğü, gece çocuklarının söküklerini diktiği bizim Torê ** bölgesinde kadınlar, anlatılanlara olabildiğine imrenerek şu bilgileri eklerlerdi:

"Batman Şeriatçıları çok terbiyeliler (jı xwe fehetın), yanlarından bir kadın geçince başlarını eğerler. Kadınları bir akrabasına gitmeyecekse dışarı çıkmaz. Kadınlarına çok iş düşmez. Çarşı pazar işlerini kendileri görürler. Evlerinin etrafı avlu duvarla yüksekçe çevrilidir. Hepsinin avlusunda kendilerine ait tandır vardır. Su eve kadar gelmiyorsa içme suyu kuyusu kazarlar bahçelerine. Kadınları, ne su taşır ne de tandır için pejik (çalı)-kırşık (pamuk bitkisi kalıntısı) toplamaya giderler. Onlar cennetin erkekleridir. (Zılame cennetêne)"

Onlar, bizim gözümüzde avami bir ifadeyle "Bir efsaneydi". Okuyan her genç, sol düşünceden etkilenmemişse bir gün onlara katılma hayali kurardı.

Daha önce bize "Nurcu", "Talebeye Bediüzzaman" diye bir insan tipi anlatılmıştı. Batıyı görenler onlardan da söz ederdi. Ancak onlarla ilgili anlatılanlar "Okumuş, nur yüzlü insanlardır, komünistleri sevmezler, daima Bediüzzaman`ın kitaplarını okurlar" sözlerinden ibaretti.

Nurcu tipi Müslüman, adeta "soyut" bir varlıktı, sanki mücessem bir yapısı olmayan, sosyal hayata hiç açılmayan "melekleşmiş" bir insandı.

Oysa "Batman Şeriatçıları", toplumun içinde yaşayan, sosyal hayatta bir kimlik kazanmış, toplumsal gidişata müdahale eden bir "yeni" Müslüman tipiydi. Toplum, "Dün şu köyde elimizden gelse cami kapatırız, dediler; bugün falan köyün imamına kızdılar" haberlerinin yayıldığı günlerde sosyalist "talebe"lere karşı onlarda bir umut arıyordu.

BATMAN`DA MEDENÎ BİR DİNDARLIK İNŞA OLUYORDU

"Batman Şeriatçıları" ile ilgili mekan bağlamında daha sonra anlatılanlar "Bazıları Petrol işinde çalışır, durumları iyidir. Evleri büsbüyüktür. Ev, adeta iki evdir. Misafir bölümü ayrı, ev halkı bölümü ayrıdır. İkisi arasında sadece bir kapı vardır. O kapı da kapatılınca iki taraf da bağımsız olur. Hem misafirler rahat eder hem de ev halkı" hayret verici ayrıntılarını içeriyordu.
Bu cidden çok garipti. Çünkü, bizim yöremizde yoğun dindarlığa rağmen şeyh evleri dışında harem selam yoktu. Hatta iki katlı evlerin çoğunda bile alt kat hayvanlara ayrılır, üst kat;


1. Genellikle, ayakkabıların konulduğu ve bazen bir iki ambarın bulunduğu bir ara koridor

2. Koridorun solunda kiler olarak kullanılan, bir kenarı veya kapalı bir penceresi banyoya ayrılan sağına göre küçük bir oda

3. Koridorun sağında ise hem yemek yenilen hem misafirlerle sohbet edilen hem geceleyin topluca yatılan, harem selamın hiç olmadığı, herkesin şikayetçi olduğu ama kimsenin değiştirmediği geniş bir odadan oluşurdu. Bu, mağara veya kön (çadır) hayatının hafif değişmiş bir şeklinden başka bir şey değildi.

"Batman Şeriatçıları", yöredeki şeyhlerin ve medrese seydalarının sosyal hayata müdahaledeki sınırlılığını büsbütün aşmış; Türkiye`deki genel dindarlığın hayat üzerindeki etki gücünü de geride bırakmış; Batman şehrinde "Medenî Bir Dindarlık"; kimi sosyologların bugünkü deyimleriyle bir "Şehir Dindarlığı, Şehir Müslümanlığı" meydana getirmişlerdi.

Bu şaşkınlık verici hâl, İslam adına toplumun bütün dikkatini onlara çeviriyordu.
Batman Şeriatçılarına bu yüksek şuuru veren neydi? Onları hem geleneksel dindarlığın hem Türkiye`deki yakın dönem genel şehir dindarlığının önüne geçiren unsurlar nasıl anlatılabilirdi?

`BATMAN ŞERİATÇILARI`NIN SOSYAL KÖKLERİ

Batman, bir zamanlar El Medine ilçesine bağlı İluh (Elah) adında 15 haneli köydü. El Medine ilçesi 1926`da Batman Çayı`nın suları altında kalınca o günlerde Siirt`e bağlı Beşiri`ye (Kubin) taşındı.


1934`ten sonra Batman civarında petrolün bulunduğunun anlaşılması ve 1940`larda Maymuniye Boğazı`nda ilk rafineri denemeleriyle birlikte, petrol işçileri yörede kalıcı olduklarını anladılar, İluh`a taşınmaya başladılar, İluh büyüdü, nahiyeye dönüştü, 1955`te "belediye", 1957`de Siirt`e bağlı bir ilçe oldu.

Nüfusu her geçen gün artan Batman`ın insan kaynağı bir yanıyla Torê ve Bahmerd`e***; bir yanıyla Kozluk ve Sason çevresine dayanıyordu.

Torê ve Bahmerd`de Yezidliğe karşı hassasiyet kazanıp Hıristiyanlığa karşı müteşekkil bir yapıya bürünen yoğun bir dindarlık vardı.

Neredeyse her büyük köyde bir medresenin bulunduğu ve her ailenin az veya çok bir tasavvuf dergâhıyla ilişkili olduğu, seyyid nüfusu oranının da Bölgenin çok üzerinde olduğu yörede İslamî bir hayata büyük bir özlem duyuluyor ama çelişkili bir durum olarak halk tabakasında çok geleneksel bir dindarlık yaşanıyordu. Herkes namaz kılıyor, oruç yemek diye bir şey asla söz konusu değildi, günlük sorunlar "Şeriat" olarak tanımlanan ve hakimleri Seyda olan sivil mahkemelerin huzurunda çözülüyordu. Ama öte yandan, İslam bu yörede kendisine has bir mimari inşa etmemişti; İslam`ın harem selam hükümleri sadece şeyh ve kimi seyda evlerinde uygulanıyordu.

Aynı şekilde İslamî düğünleri sadece şeyhler ve büyük seydalar yapıyordu. (Pek çok feqinin dahi düğünü karma ve çalgılı yapılıyordu.)
Herkes şeyh ve seydaların hayat tarzına özeniyor, o hayatı ilahî bir lütüf olarak görüyordu ama sanki o hayat onlara hastı ve kendisi ne yaparsa yapsın o hayata ulaşamaz diye düşünüyordu. Köylerde asıl görevli seyda dışında çok sayıda görev yapmayan (kadro bulamayan) mele (hoca) ve icazet almadan medrese hayatına son vermiş feqi vardı.

Kozluk-Sason yöresi ise Evliya Çelebi`nin Seyahatnamesi`nde "Halkı dinç ve güçlü kimseler olup piyade ve süvarisi meşhurdur. Şeyhani, Makravi kılıç vurmada, ok atmada eşsiz kavimdir. Gayet mütedeyyin, Şafii mezhebine bağlı, Allah`ın birliğine inanmış, imanlı erkek ve kadınlardır"**** diye anlattığı Hazzo beylerinin memleketidir. Hazzo Beyleri, İslam`a hakkıyla bağlanmış ve evlerinde İslam`ı harem-selam sınırlarına dikkat ederek yaşamış eşraf kişilerdir.

Batman`da petrol etrafında oluşan ekonomi gelişip şehirde işçilik de esnaflık da kârlı bir iş hâline gelmişti. Gercüş yöresiyle temsil bulan Tore`nin sıradan dindar halkı, meleleri, feqileri, seyyid çocukları, şeyh çocukları, dindar eşraf çocukları ve Kozluk`un Evliya Çelebi`de tarif olunan medeni halkı Batman`a göçmüştü.

Göç, toplumda bir değişim isteği meydana getirir. Batman, dünyada dine karşı düşmanlığın yayıldığı bir çağda değişimini İslam`dan yana tercih ediyordu.

"BATMAN ŞERİATÇILARI" BENZERSİZDİ

Batman`da oluşan şehir dindarlığı,
-Ne tek başına Gercüş Torê`sinin feqi, mele, seyyid, şeyh, dindar eşraf dindarlığıyla Kozluk beylerinin tarihi dindarlığıydı.
-Ne tek başına Batı illerinde MSP etrafında şekillenen ve MTTB ile Akıncılar üzerinden yöremize kadar ulaşan yeni İslamî akımdı.
-Ne tek başına Mısır, Suriye, Pakistan ve sonradan İran`daki İslamî şuurun bölgeye yansımasıydı.

Neden mi? Çünkü, Torê ve Kozluk`un aşınan dindarlığı, sosyal hayatta daha önce anlatıldığı gibi asla bu üst boyutta değildi. Batı illerindeki İslamî uyanış henüz gençlik arasında ve büyük ölçüde sözlüydü. Örneğin pek çok MSP vekilinin eş veya kızları bile henüz açıktı. İstanbul evlerinde Müslüman gençler, henüz kendilerine ait bir sosyal hayat tarzı geliştirmediklerinden eğer bir tarikat mensubunun çocuğu değillerse evlerinde harem selam genellikle yoktu, onlarda böyle bir mimari ise hiç oluşmamıştı. Mısır, Suriye, Pakistan, İran İslamî uyanışının teorisi (fikriyatı) kısmen biliniyordu, pratiği(sosyal hayata yansıyış biçimi) ise 1980`den önce bizde anlaşılmamıştı. Aynen MSP örneğinde olduğu gibi pek çok Ihvan öncüsünün hayatı "Batman Şeriatçıları"nın kurdukları ev hayatının gerisindeydi. (Bugünkü biyografilerden bunun böyle olduğunu anlıyoruz.)

Batman`da yeşeren ve halkın Şeriatçılık dediği İslamî şuur, kökleri art bölgesi Siirt - Cizre - Kuzey Suriye ilim havzası olan Gercüş Torêsi ve art bölgesi Diyarbakır - Bitlis - Siirt hilali ilim havzası olan Kozluk yöresi tarihî asaletine dayanan, geleneksel kimlikli ama mükemmel bir İslamî hayata daima özlem duyan dindarlığın;

-İstanbul, Ankara gibi şehirlerde boy veren yeni İslamî şuur ve

-Mısır, Suriye, Pakistan ve sonradan İran`daki İslamî hareketlerle kitabî iletişiminin özgün bir neticesidir. Yaşlılarımızın "Biz de Müslümanız ama Müslümanlık bundan ötesini ister" sözündeki o "öte" yani "daha üstün" kısmı temsil eden bir hayat tarzıdır.

Kişiler üzerinden anlatılacaksa Batman Şeriatçılığının kökleri Şeyh Halid-i Bağdadî-Şeyh Said ve Üstad Bediüzzaman`a dayanıyordu; bir yanı İstanbul-Ankara`daki İslamî şuurun müelliflerinden, diğer yanı İmam Hasan El Benna-Seyyid Kutup-Mevdudi-Nevab Safavi ve İmam Humeyni`den besleniyordu.

O günleri yaşayarak benden iyi bilenler "kök" konusunda tereddüde düşebilirler, "Biz aslından uzaklaşmış tasavvufa, devlete yaklaşmış Nurculuğa karşı durmadık mı, geleneksel dindarlıkla mücadele etmedik mi?" diyeceklerdir.

Elbette bu mücadele yaşandı ancak bu mücadele, "Biz hakikisini istiyoruz; mevcut, aslından sapmış; eskiden böyle değildi" sözleri etrafında şekilleniyordu. Dolayısıyla belki o günlerde farkında olunmayabilirdi ama bugünkü dış bakışla şunu diyebiliyoruz: Bu, bir mirası tümden reddediş değil, bir evladın babasıyla "Aslımıza(özümüze) dönelim" tartışması gibiydi.

Halkın Batman Şeriatçıları dediği şuur ehli, o zamanlar farkında mıydı bilinmez ama bugün dıştan bir bakışla incelendiğinde onlardan en azından durumu uygun olanların evi,

Bir şeyh ve seydanın evi kadar harem selam sınırlarının yaşandığı, İslamî havanın o evleri de aştığı; dışarıdaki bozulmaya karşı dindar bir bey evi kadar korunaklı; belki bazen yüz metreyle sınırlı olacak kadar küçük ve yoksul da olsa aslında İslamî bir malikâneydi, dolayısıyla yörede halk arasında yaşanmasa da özlenen İslam`ın görünür bir mekânıydı.

Batman Şeriatçıları, İslam`ın yükünün dergâh ve medreselerde bırakılıp yerinin ticaret ve siyasetle doldurulduğu, bey torunlarının laikleştiği bir dönemde farkında olarak veya olmayarak İslamî hassasiyeti doruğa çıkmış birer şeyh, birer seyda ve gönlü İslam`ı dünyaya yaymakla, Allah yolunda Kafkaslara, Balkanlara cihada çıkmakla tutuşan birer eski Kürt beyi olmuşlardı.

Sorumluluk şuurları onlar kadar yüksek, mal varlıkları onların çok altında, dünyadan haberdarlıkları onların çok ilerisinde, güçleri onların çok gerisinde ama İslam`ı sosyal hayata, yani sıradan halka, Hemo Dayının evladının sokağına taşımakta onların çok önünde bir konuma çıkmışlardı.

Bu, ilahî bir lütuftu. Dünya İslamî hareketlerini araştıranlar görür: 1980`den önce ve hemen sonrasında Batman`da vücut bulan şehir dindarlığı, ümmete sevdalıydı, milliyetçilikten zerre kadar iz taşımıyordu ama kendi tarihi mirası üzerine inşa olmuş bambaşka bir İslamî yaşam tarzıydı.

Allah`a yemin olsun ki o günlerde ne Kahire`de ne Hama-Humus`ta ne Tahran`da ne İslamabad`da ne Ankara İstanbul`da, aynı anda
Hem bir Halidî Şeyh olan Şeyh Said üzerine marşlar söyleyen

Hem Risale-i Nur`a ve onun büyük Üstadına muazzam bir muhabbet duyan

Hem İmam Hasan El Benna`nın risalelerini okuyan

Hem Said Hava`nın el İslam eserini bir ders kitabı gibi gören

Hem Mevdudi`nin "Dört Terim" tarifini benimseyen

Hem evine İmam Humeyni fotoğrafı asan bir kitle yoktu. Aksine pek çok yerde onlardan birine bağlanan genellikle diğerine büsbütün karşıydı.

İstanbul-Ankara`da Zahid Kotku Hazretlerini okuyan Seyyid Kutub`un yakınından geçmiyor, Seyyid Kutub`u okuyan Bediüzzaman`ın risalelerine bakmıyordu.

"Batman Şeriatçılığı" bir ihya hareketidir, bir tecdid hareketidir, kökü tarihi mirasımıza dayanan yüzü ümmete dönük bir uyanıştır.

Bunun için çok düşman topladı.

Haftaya, "Batman Şeriatçılığı"na karşı gelişen düşmanlığı işleyeceğiz.

NOTLAR:
*Anlattıklarım, kendi izlenimlerim değil, halkın o günkü algılayışıdır. Eksikler ya da fazlalıklar içeriyorsa özür beyan ediyorum. İnşaallah, bu yazı o günlerin anlaşılmasına vesile olur.
**Torê: Gercüş, Midyat, Dargeçit(Kerburan), İdil (Hezex) sınırları içinde kalan yöre
***Dicle Nehrinin Siirt`e taraf ama Bohti olmayan kıyı yerleşimlerine Bahmerd denir.
****Burhan Zengin, Geçmişten Günümüze Batman
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir