• DOLAR 32.23
  • EURO 34.774
  • ALTIN 2460.48
  • ...
TARİHTE BUGÜN 12 Temmuz 2016
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

TARİHTE BUGÜN 12 Temmuz 2016

M.Ö. 100: Roma imparatoru Julius Caesar doğdu. Jül Sezar Romalı askerî ve politik lider, iyi bir hatip ve güçlü bir yazar; aynı zamanda Roma tarihinin en etkili insanlarından birisi olarak kabul edilir. Eylemleriyle Roma Cumhuriyeti'nin Roma İmparatorluğu'na dönüşmesinde kritik bir rol oynamıştır. Roma Senatosundaki optimates kliğine mensup muhaliflerine karşı, populares kliğine mensup bir politikacılarla birlikte gayri resmi olarak Roma politik yaşamına birkaç yıllığına yön verecek olan birinci üçlü yönetimi kurdu. Galya'yı fethederek Roma topraklarını Atlas Okyanusu'na kadar genişletti ve aynı zamanda MÖ 55 yılında Britanya'nın Romalılarca ilk işgalini gerçekleştirdi. Triumvirliğin yıkılmasıyla birlikte Pompey ve Senato ile arası açıldı. MÖ 49 yılında Lejyonlarının başında Rubicon nehrini geçmesiyle başlayan iç savaş sonucu Roma dünyasının tartışmasız hâkimi haline geldi. Hükümetin kontrolünü ele almasının ardından, Roma toplumu ve yönetimini kapsayan geniş bir reform hamlesi başlattı. Hayat boyu diktatör ilan edildi ve Cumhuriyet bürokrasisini ağır biçimde merkezîleştirdi. Ancak Sezar'ın eski arkadaşlarından Marcus Junius Brutus'un önderliğindeki, Cumhuriyeti eski işleyişine kavuşturmayı hayal eden bir grup senatör tarafından 15 Mart MÖ 44 tarihinde öldürüldü. Suikastın ardından başlayan yeni bir iç savaş, vârisi Gaius Octavianus'un Roma dünyası üzerinde baskın bir otokratik güç haline gelmesine yol açtı. Sezar, suikastten iki yıl sonra, MÖ 42 yılında Senato tarafından resmen kutsanarak Roma tanrılarından biri ilan edildi.

1878: Osmanlı İmparatorluğu, Kıbrıs adası yönetimini Birleşik Krallık'a devretti. 19. Yüzyılın sonlarına doğru iyice güç kaybına uğrayan Osmanlı, uzak yerlerin ve özellikle de Kıbrıs gibi stratejik adaların kontrolünde zorluklar yaşıyordu. Fetihler yapan bir İmparatorluk artık saldırıya uğruyor ve topraklarını savunamıyordu. İşte böyle bir dönemde İngilizler`in Osmanlı`ya yardım etmesi ve Ruslara karşı ittifak kurulması karşılığında Kıbrıs`ın yönetimi Britanya Krallığına devredildi.

1932: Türk Dil Kurumu kuruldu. Türk milliyetçiliğinin zirve yaptığı ve Türkçeden başka dillerin yok sayıldığı bu yıllarda oluşturulan bu kurum Türkçeyi Türkiye`nin bütün halklarına dayatma ve tek dil olarak kabul ettirme açısından önemli görevler üstlenmiştir. Katı milliyetçiliğin egemen olduğu baskıcı politikalar, bu kurumun Türk Dili`ne yaptığı olumlu hizmetleri gölgede bırakmıştır.

1960: Celal Bayar, vatana ihanet suçundan Yüce Divan'a sevk edildi. 27 Mayıs darbesinin ardından dönemin Cumhurbaşkanı olan Celal Bayar`da Menderes Hükümeti`nin yaptıklarından sorumlu tutulmuş ve Adnan Menderes ile beraber Yassıada`da Darbe Mahkemesi tarafından yargılanmıştır. Celal Bayar`a verilen idam kararı yaş haddinden dolayı ömür boyu hapse çevrilmiş daha sonra özel bir afla cezası kaldırılmıştır.

1969: Başbakan Süleyman Demirel iş isteyenlere "İşiniz vardı da biz mi elinizden aldık" dedi. Bu kadar sorumsuzca politikalar izleyen dönemin politikacıları, kaht-ı ricalden(adam kıtlığı) miydi bilinmez yıllar yılı o makamları işgal ettiler ve memleketi, bütün dünyanın gerisinde bırakıp üç kuruşa muhtaç hale getirdiler.

1973: Yurtdışına yılda en çok 4 kez çıkılmasına karar verildi. Bir kısıtlama gibi görünen bu karar aslında o dönem Türkiye`sinde kısıtlama değil açılımdı. Daha önceleri sınırlı şekillerde ve bazı insanlara yurtdışına çıkma izni verilirken bu düzenlemeyle yurtdışına çıkmalar daha kolay hale geliyordu.

1991: İstanbul`un üç ayrı yerinde yapılan polis baskınlarında Dev-Sol üyesi 10 kişi öldürüldü. Örgütün eski yöneticilerinden Paşa Güven de aynı gün Paris'te öldürüldü.

1993: Emniyet Genel Müdürlüğü'ne Mehmet Ağar atandı. Bu dönemden sonra polis içinde çeteleşmelerin oluştuğu ve derin devlet ile Ergenekon gibi yapıların polisi ele geçirip amaçları doğrultusunda kullandıkları belirtildi.

2004: The Marmara Oteli'ne 4 Mayıs 2002'de silahla girerek 13 kişiyi bir süre rehin tuttuğu gerekçesiyle yargılanan Mustafa Yıldırım, 36 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı.

2006: Lübnan-İsrail savaşı Hizbullah'ın kuzey siyonistlerin Filistin`li bir aileyi uçaklarla vurmasına misilleme olarak İsrail terör devletine füze saldırılarında bulunması ve 8 İsrail askerini öldürüp 2 tanesini esir almasıyla başladı. 34 gün süren savaşta 1200 kişi öldü. 15 bin ev yıkıldı. Askeri kayıplarını gizleyen siyonistler ağır bir mağlubiyet aldığı anlaşılınca Bm Güvenlik Konseyinin 11 Ağustostaki 1701 sayılı kararı 14 Ağustosta yürürlüğe girdi ve savaş sona erdi. Karar Lübnan'ın güneyinde çok uluslu güç askerlerinin konuşlandırılmasını öngörüyordu. Şimdiye kadarki hiçbir savaşında ve işgalinde geri çekilmemiş olan siyonistler savaş boyunca sadece sivilleri hedef almış, ve büyük bir katliamda bulunmuş olmasına rağmen Hizbullah`ın etkili savaşı karşısında geri çekilmiş ama işlediği cinayetlerin bedelini burada da ödememiştir. Deniz kıyısında piknik yapmakta olan Filistinli bir aile siyonist israil uçakları tarafından bombalanarak şehid edilmesinin ardından tüm dünyanın derin sessizliğini Hizbullah gerillaları misilleme operasyonuyla bozmuş ve gözü dönmüş İsrail`e, siyonizm tarihinin en ağır mağlubiyetlerinden birini tattırmıştır. 13 Temmuz'da siyonistlerce yapılan saldırılar sonucu Beyrut Havalimanı hasar gördü ve uçuşlara kapatıldı. Bunun yanı sıra İsrail uçaklarının dört haftayı aşan yoğun bombardımanı sonucunda Beyrut'ta ve çoğunluğunu Şiilerin oluşturduğu köy ve kasabalarda 1000'den fazla sivil öldürüldü. Başta Beyrut'ta olmak üzere Lübnan'da büyük derecede maddi hasar meydana geldi. Hastaneler, yollar ve televizyon/radyo istasyonları da İsrail saldırıları sonucunda yıkıldı. Lübnan hükümeti, Lübnan'da meydana gelen maddi zararın yaklaşık 2.5 milyar dolar civarında olduğunu söylemiştir. Saldırılarda ölenler arasında Lübnan'da bulunan yabancılar da bulunuyor. Fakat, kısa bir süre içinde birçok devlet kendi vatandaşlarını deniz yoluyla tahliye etti. Bu tahliyelerin çoğunluğunda Türkiye önemli roller oynamış, taşımacılık ve ev sahipliği yapmıştır. Buna karşın İsrail, Avustralyalıları taşıyan gemiye taciz atışları gerçekleştirmiştir.

İsrail hava saldırıları sırasında Birleşmiş Milletler'e bağlı bir gözlemleme tesisi füzeler tarafından vuruldu ve 4 silâhsız Birleşmiş Milletler personeli hayatını kaybetti. 25 Temmuz'da gerçekleşen bu saldırının sonrasında Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan, İsrail'in kasten bu saldırıyı gerçekleştirdiğini söylemişse de, İsrail bu iddiayı reddetmiş ve olaydan derin üzüntü duyulduğunu söylemiştir. Saldırıya rağmen Birleşmiş Milletler, ABD'nin veto hakkını kullanmasıyla İsrail'e karşı bir "kınama" kararı alamamıştır. Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez, İsrail`in Lübnan ve Filistin`deki saldırılarını protesto amacıyla İsrail`deki büyükelçisini geri çağırmıştır. Türkiye İsrail'in orantısız güç kullandığını söylemiştir. Türkiye UNIFIL'e asker göndermeye karar vermiştir. 5 Eylül 2006 günü Birleşmiş Milletler barış gücüne katılmak üzere bir Türk askeri birliğinin Lübnan`a gönderilmesine yönelik Başbakanlık tezkeresi TBMM Genel Kurulu`nda 200 red oyuna karşı 344 'evet' oyuyla kabul edilmiştir.

Hiçbir etik kural tanımayan siyonist saldırıları karşısında Dünya Milletleri israile sivil tepkilerini ortaya koymuşlarsa da hükümetler dişe dokunur bir tepki vermemişlerdi.

Amerika Birleşik Devletleri dışişleri bakanı Condoleezza Rice, "Ortadoğu'nun çektiği acılardan üzüntü duyduklarını" belirtmiş olsa da ABD, ateşkesin sorunu çözmeyeceğini söylemiştir. Sık sık İsrail'in kendini savunma hakkı olduğunu yineleyen Bush hükümeti krizin başlamasındaki sorumluluğun Hizbullah'ı destekleyen İran ve Suriye'de olduğu hezeyanında bulunmuştur.

ABD'nin İsrail'e desteği sadece diplomatik alanla sınırlı kalmamış, kriz boyunca ABD'nin İsrail'e silah satışı kesilmeden devam etmiştir. Bütün dünyanın gözleri önünde cereyan eden siyonist vahşet karşısında Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Louise Arbour, kriz sırasında savaş suçlarının işlenmiş olabileceğini ancak söyleyebilmiştir. Başka bir devletin günün birinde israile aynı şekilde saldırması durumunda Birleşmiş Milletler, ABD ve Avrupa Birliği`nin nasıl bir  tepki ortaya koyacağı merak konusu olmuştur doğrusu.

2012: Sezaryen Düzenlemesi

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, İçerisinde Sezaryen Düzenlemesinin De Olduğu, Sağlık Bakanlığı Teşkilat Ve Görevleri Hakkında Değişiklik Öngören Kanun`u Onayladı.
Köşk'ün Onayından Geçen Yasa İle Sezaryen, ‘Tıbbi Gereklilik` Şartına Bağlandı.

Yeni Sezaryen Düzenlemesine Göre, Gerekli Tedbirlerin Alınmasına Rağmen Anne Veya Bebekte Meydana Gelebilecek İstenmeyen Sonuçlardan Dolayı Hekim Sorumlu Tutulamayacak.


 

Bu haberler de ilginizi çekebilir