• DOLAR 32.251
  • EURO 34.767
  • ALTIN 2413.999
  • ...
Muğlalı Kışlası… Kel Ali Camisi… Ali Saib Lisesi…
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
Muhammed Demir / Haber Analiz

Muğlalı ismi, süren tartışmalar esnasında genellikle Özalp’ta 33 sivilin kurşuna dizilmesi bağlamında gündeme getirilerek yaptığı devasa zulüm ve katliamlar ikinci plana atıldı. Oysa Muğlalı’nın Özalp’ta talimatla işlettiği cürüm, diğer cürümlerinin yanında deyim yerindeyse devede kulak nisbetinde kalmaktadır. Ancak Van Özalp’taki olay belki de şu yönüyle dikkate değerdir; O da Muğla’nın kimliğiyle özdeşleşen sivil katliamlar ve meşhur tenkil harekatlarındaki acımasızlığıyla gelecek nesillere bıraktığı insanlık suçlarından oluşan kara tablo olsa gerek.
 
Muğlalı, İttihatçı kimliğiyle tanınan bir askerdir. İstanbul’un işgalinden sonra Talat Paşa’nın direktifiyle kurulan Karakol cemiyetinin Üsküdar sorumlusu olarak ortaya çıkar ve Anadolu’daki Milli Mücadele saflarına eleman ve malzeme sevkiyatı yaparak ünlenir. Ancak nedense Milli Mücadele için gönderdiği elemanların neredeyse çoğu, İngiliz ajanlarından oluşur. Daha sonra kurulan Zabıtan ve Yavuz teşkilatlarında da aynı görevi yürütür, ancak gönderdiği elemanların ajanlardan oluşması, Milli Mücadele kadroları arasında da kuşkulara sebep olur.
 
Nihayetinde rütbeli bir asker olan Muğlalı, daha sonra Anadolu’ya geçerek buradaki kadro nezdinde yer edinmeyi başarır. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra Muğlalı, değişik yerlerde tümen komutanlıklarında bulunur. Elazığ ve Havalisindeki askeri birliklerin komutanı iken Dersim’de düzenlenen ve bariz bir katliam ve kıyımla biten harekatın komutasını yürütür. Bugün bile hala etkisi süren Dersim katliamında asilik ve çetecilikle suçladığı aşiretlere dönük kıyım harekatında yaşanan toplu katliamlar, yakılan yerleşim birimleri ve işlenen insanlık suçlarının tümünün baş mimarı Mustafa Muğlalı’dan başkası değildi.
 
Yine Bicar Tenkil Harekatı denilen Şeyh Said Kıyamından hemen sonrasında gerçekleşen toplu katliamların baş mimarı olarak yine Muğlalı ismi karşımıza çıkmaktadır. Kıyam harekatından sonra Şeyh Said ve arkadaşlarının yakalanarak idam edilmesinden sonra kıyama katılmış şeyhler, ağalar ve aşiret reislerinden bazılarının ele geçirilememiş olmasından hareketle dönemin imkanlarıyla donatılan ordu birlikleri bölgeye intikal etmiş ve “temizlik harekatı” yapılmasına karar verilmişti.
 
Aslında her ne kadar bazı aşiretlerin ileri gelenleri bahane edilmişse de buradaki amaç, kıyama destek veren halkın toplu olarak cezalandırılması idi. Dolayısıyla Dersim tecrübesinin sahibi olarak Muğlalı, bu iş için adeta biçilmiş kaftan idi.
Ordu birliklerinin komutasını alan Muğlalı, 1927 yılının Ekim-Kasım aylarını kapsayan etnik temizlik harekatında çok geniş bir alana yayılan operasyonlarda taş üstünde taş bırakmamış, sabıkalı olarak addedilen yerleşim birimlerinin tamamını ateşe vermiş, yakaladığı sivilleri kurşuna dizmekten çekinmemiştir.


Bu harekat sonucunda 206 köy yerle bir edilmiş, 8.785 ev yakılmış, 15 binden fazla insan katliamdan geçirilmiştir.

Muğlalı bu kadar ceberut kimliğiyle öne çıkarken Menemen hadisesinden ötürü kurulan Divan-ı Harb mahkemesinin reisliğine atanmış olması da ayrı bir ilginçlik olsa gerek. Kubilay’ın öldürülmesini bahane eden dönemin CHF yönetimi, bu vesileyle hem siyasi rakibi Serbest Fırka’nın ipini çekmiş, hem de ülkenin dört bir yanından, Menemen’de isyana katıldığı ya da destek verdiği gerekçesiyle toplanan şeyh ve alimlerin uyduruk bir mahkemeyle idam edilmelerini sağlamıştır. İdam kararlarının mimarı da Muğlalı’dan başkası değildi.
 
Dolayısıyla Van Özalp’ta 33 sivilin kurşuna dizilmesi hadisesi, Dersim ve Bicar “temizlik harekatlarıyla” kıyaslandığında sivil katliamlardan zevk alan Muğlalı ve destekçileri açısından belki de en “masumane” olaylardan bir tanesiydi. Bunca cürüm işlemiş birisinin adının tabelalarda yaşatılmak istenmesindeki ısrar ve alışkanlık ise, bu tür cürümler işleyenlerin arkasındaki ideolojik saplantıyla beraber kurumsal destekten başka bir şey değildir. Nitekim bugün için hala eleştiri konusu olan ve hakkında göstermelik soruşturma açılan 12 Eylül darbesinin mimarının adının da aynı şekilde sayısız kurumun tabelalarını süslemeye devam etmesi de aynı saiklerle açıklanabilir.
 
Kaldı ki cumhuriyetin ilk yıllarında devlet adına cürüm işleyip de ismi hala yaşatılmaya çalışılan sadece Muğlalı değildir. Çokça eleştirilen ve zabıtları hala “devlet sırrı” kapsamında koruma altında olan İstiklal mahkemelerinin mimarlarının isimleri de aynı şekilde tabelalarda yaşatılmakta, ama nedense buna dönük hiçbir tepki verilmemektedir.
Mesela aynı zamanda İskilipli Atıf Hoca’nın da katili olan ve verdiği acımasız idam kararlarıyla anılan Ankara İstiklal Mahkemesi reisi Kel Ali lakaplı Ali Çetinkaya’nın isminin verildiği o kadar yer var ki, bugüne kadar buna tepki verilememiş olması hayli düşündürücüdür.
 
Neler yok ki Ali Çetinkaya adı altında…
 
“Afyon Ali Çetinkaya Kız Endüstri Meslek Lisesi, İzmir İli Dikili ilçesi Ali Çetinkaya İlköğretim Okulu, Ayvalık’ta Ali Çetinkaya Mahallesi ve Ali Çetinkaya Camii, Antalya’da Ali Çetinkaya Bulvarı, Bayburt-Gümüşhane arasında Ali Çetinkaya Çeşmesi, Afyon’da bir spor kulübü, Sivas’ın Kangal İlçesine bağlı Ali Çetinkaya Kasabası, İzmir’de Ali Çetinkaya Bulvarı, Bafra-Alaçam yolu üzerinde Ali Çetinkaya Köprüsü, Sivas-Erzurum Demiryolu’nun Malatya’ya ayrılan noktasında Çetinkaya İstasyonu, Ayvalık körfezindeki Cunda Adası, Ali Bey Adası diye anılmaktadır.”


Yine Şeyh Said ve arkadaşlarının idam fermanını veren Şark İstiklal Mahkemesi üyelerinden Ali Saib (Ursavaş) adına Urfa’da Ali Saib Ursavaş Lisesi…


Milletin vicdanında zaten mahkum olmuş bunca kişinin isimlerinin hala kurum tabelalarında yaşatılmasının ifade ettiği anlam kadar, bunlara tepki verilmemesi de izaha muhtaç gibi görünüyor.
 
 
 

 

 

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir