• DOLAR 32.443
  • EURO 34.847
  • ALTIN 2402.156
  • ...
Tesettür üzerine hesaplar
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

“Kadınlar yuvalarından çıkıp beşeri yoldan çıkarmış; yuvalarına dönmeli.”

إذا تأنّث الرجال السفهاء بالهوسات إذاً ترجّل النساء الناشزات بالوقحات

(Sefih olan erkekler, heva ve heveslerine uyarak kadınlaştıkları zaman, geçimsiz/huysuz kadınlar da hayâsızlaşarak erkekleşirler.)

Mimsiz medeniyet, taife-i nisayı yuvalarından uçurmuş, hürmetleri de kırmış mebzul metaı (bolca bulunan değersiz eşya) yapmış. Şer-i İslam onları rahmeten davet eder eski yuvalarına. Hürmetleri orada, rahatları evlerde, hayatı ailede… Taife-i nisada serbesti inkişafı (özgürce açılıp saçılma), sebep olmuş beşerde ahlak-ı seyyienin (çirkin ahlakın) birden bire inkişafı.”

Bir toplumun ahlaki genleri ile oynanmak istendiğinde ilk başvurulan unsurlardan biri kadınlar ve çıplaklıktır. Açık saçıklığın yaygınlaştırıldığı toplumlarda kadınlar şehvet aracı, erkekler ise şehvet esiri olurlar. Şehvetlerin hâkim olduğu bir toplumun ar damarları çatlar ve ahlak değerleri hızlı bir şekilde yok olur.

Yüzyıllar boyunca sürdürdüğü savaşlar ve işgaller ile İslam toplumlarını değiştiremeyen Haçlı zihniyeti, ittifak ettikleri Yahudilerle beraber, İslam toplumlarını Batının ahlaksızlık bataklığına sürüklediler. Bunu da kadınları yuvalarından çıkarıp, örtülerinden sıyırarak gerçekleştirdiler ve gerçekleştiriyorlar. Kadınları ve açıklığı hayatın her alanına sokup, beşeri yoldan çıkardılar.

Çirkin ahlakı yaymaya çalışanlar, Müslüman toplumları bozmak için birçok kanaldan mücadele veriyorlar. Bir taraftan teknoloji (televizyon, internet vs.) ile Batının sefih hayatını evlerimize sokarken, diğer taraftan ahlaksız bireyler üzerinden toplumu zehirliyorlar. Bunun en canlı örneğini Fatih’in Çarşamba Semtinde müşahede ettim. Her tarafı sakallı-cübbeli, çarşaflı insanlarla dolu semtin sokaklarında son derece müstehcen giyimli bayanlarla karşılaşılırdı. Bu manzarayı ilk gördüğümde çok düşünmüştüm. “Bu kadar açık bir bayan, sayısız gözlerin nefretli ve rahatsız edici bakışları ile hakaret belki saldırıya uğrama tehlikesine kendisini niçin muhatap etsin? Rahatsız edilmeyeceği kendisine daha uygun semtlerde, bedensel teşhirini yapabilecekken ve bu semtin pazarında alıcısı yokken, niçin Çarşamba?

Çarşamba semtinin İslami kisve ve görüntüsünü hazmedemeyen şer odakları ve bu semt üzerine oynadıkları kirli oyunları hatırlayınca, bu bayanların da böyle bir amaca hizmet için konuşlandıkları da anlaşılıyor.

Hiçbir hesaplarına ulaşamasalar da tepki göstermeden bu ahlaksızlıkla iç içe yaşamaya alışan Müslüman semte, yozlaşmanın tohumlarını ekmiş oluyorlar.

Müslümanları dönüştürmenin en etkili yollarından biri de Müslüman kadının tesettürünü yozlaştırmak ve tesettürü, ilahi hikmetten uzaklaştırmaktır. Tesettürün ana hikmetlerinden biri, yabancı erkeklerin haram bakışlarını ve şehevi meyillerini kesmektir. Bu da ancak tam bir tesettür veya sade bir başörtüsü ile olur. Renk-renk, çiçek-çiçek başörtüleri bu hikmete münafi olmakla beraber, bu tür sözde başörtüleri ve giyimleri ile güzelliklerini sergileyenler, bilinçli-bilinçsiz fitneye hizmet ediyorlar.

Türkiye dışındaki Müslüman toplumların tesettürü sadedir, tek renktir. Çoğunlukla siyah veya beyaz. Türkiye’de ise başörtüsü renga renk oldu. Adeta göz zevkine dönüştürülüp, nazarlara hitap eder oldu. Bu şekilde “bana bak dedirten” tesettür, hikmetinden uzaklaştırılıp yozlaştırıldı.

Türkiye’nin sıçrama tahtası olarak kullanıldığı bu yozlaşmaya, meşhur bir-iki tesettür firması öncülük etti. Bunu yaparken de “tesettürü sevdiriyoruz, ilgi çekici hale getiriyoruz” gibi masum(!) gerekçeler ileri sürdüler. Zahiri masum, batını şeytani bu gerekçeler, çok Müslüman bayanın aklını çeldi ve içlerindeki şeytani meyle kılıf oldu. Hâlbuki bu şeytani gerekçe ile belki milyonlarca bayanın başörtüsü ve tesettürü yozlaştırıldı. Kaldı ki kişinin kendisini bozmak suretiyle başkasını düzeltme gibi zorunlulukla Allahu Teâlâ Müslümanları mükellef kılmamıştır ve böyle bir şey akıl kârı da değildir.

Maalesef Türkiye’de bu şekilde yozlaştırılan tesettür, model ülkenin kültürü olarak yavaş yavaş diğer Müslüman toplumlara transfer ediliyor.

Tesettür gölüne çalınıp da tutulan mayalardan bir tanesi de Müslüman ailelerin kız çocuklarıdır. Kur`an eğitimi gibi, kız çocuklarını tesettürden uzaklaştırmak için getirilen sekiz yıllık zorunlu eğitim yasakları, çoğu Müslüman aileleri gafil avladı.

Okullarda yasak olan başörtüsüne yönelik bilinçli bir tavır geliştirmeyen Müslüman ailelerin kız çocukları, başörtüsünü yaşamından da uzaklaştırdılar. Pek çok aile bu konuda da şeytanın yaldızlı sözlerine ve toplumun genel temayülüne kendilerini kaptırdılar. Çocuğa baskı yapmamak adına, “büyüyünce kendi tercihlerine bırakıyoruz” anlayışı geliştirdiler. Bu şekilde çocuklarına en büyük kötülüklerden birini yapmakla beraber, çocuk fıtratına zıt hareket ediyorlar.

Zira her anne-baba çok iyi biliyor ki, küçük yaşlardan itibaren her çocuk, anne babasının sevdiği ve hele hele takdir ettiği şeyler için can atar. Her fırsatta onu yaşayıp gösterme hevesi taşır ve takdir edilmek ister. Çocuklar baskı ile değil ama sevgi ve teşvik ile pekâlâ şekillendirilebilir. Küçükken bu konuda çocuklarını şekillendirmeyi ihmal eden çok aile vardır ki, çocukları büyüyünce onlarla çok ciddi sorunlar yaşıyorlar. Hatta bazıları o zaman baskı yoluna gidiyor ve çocuklarını bozuyorlar.

28 Şubat’ın okullara getirdiği yasağı bilinçsiz bir şekilde okul dışına hatta eve taşımaktan ziyade, yasaklarla mücadele edip, çocuklarımızı sevgi ve teşvik ile yönlendirmeli ve eğitmeliyiz. Küçük yaşlardan itibaren çocuklarımıza İslam’ı sevdirmeli, yaşatmalıyız. Sistemin yasaklarını ve yaş sınırlarını hangi niyetle olursa olsun, evimize taşırsak küfrün ekmeğine yağ sürmüş oluruz. Müsait yaşlarda inanç ve ahlak alıştırmaları yapılmayan çocukların, 12–15 yaşlarından sonra şehvetleri devreye girip, “ene”leri kavileşince ıslahları çok zor olur.

Küfrün bir yıkım projesi de son zamanlarda yüksek perdeden dillendirilen kadınlara özgürlük çalışmasıdır. Eşi, çocukları ve tesettürüyle ailesinde özgür ve asil olan kadını, yuvasından çıkarıp madde ve şehvet esiri yapmak istiyorlar.

Tesettüre yönelik saldırılar ve baskılar karşısında dik duran, okullarından, mesleklerinden vazgeçip, tesettüründen vazgeçmeyen kahraman bacılar ve onların haklarını savunan dernekler ve platformlar her türlü övgüye layıktır. Bu alanda yıllardır öncülük eden kurum ve şahsiyetleri her daim tebrik ve takdir etmek gerekir.

Unutulmamalıdır ki, tesettür Müslüman toplumların inanç, ahlak ve varlık bayraklarıdır. Bu bayraklar düşerse, Müslüman toplumlar düşer. Dolayısıyla var olmak için seferberlik…

İnzardergisi - Ağustos / 2011

Bu haberler de ilginizi çekebilir