• DOLAR 32.284
  • EURO 35.005
  • ALTIN 2444.464
  • ...
Sekülerizm Üzerine Bir Okuma
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
Siracettin Aslan / Doğruhaber / Araştırma

Sekülerizm üzerine, dünyanın her yerinde, bütün yazı dillerinde kitap ve makale düzeyinde sayısız araştırmalar yapılmıştır, yapılmaktadır. Bu kavram hakkında geniş bir yelpazede araştırma yapılıyor olması, konunun ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Şunu belirtmek gerekir ki bu konu hakkında araştırma yapanların ekseriyeti, Batılı düşünürlerden müteşekkildir. Batılıların, bu konuya önem vermelerinin elbette ki birçok nedeni vardır. Bu nedenler arasında, geçmişten bugüne Hıristiyan teolojisinin sekülerleşme karşısındaki handikaplarını ve Batı toplumunda sekülerizmin bir ideoloji olarak kabul etmesiyle birlikte birey-toplum, birey-kâinat ve birey-Allah ilişkisinde meydana gelen problemleri saymak mümkündür. Örneğin özelde Batı toplumunda genelde ise bütün bir dünyada, birey-toplum ilişkisi bağlamında genç, orta yaş ve yaşlılar arasında meydana sosyolojik kutuplaşma ile bireyin kâinat ve Allah ile ilişkilerinde meydana gelen zihinsel tahribatların ve ruhsal bunalımların esasen sekülerizmin bir sonucu olarak düşünülmektedir. Bu bağlamda sekülerizmin meydana getirdiği zihinsel, ruhsal ve toplumsal problemler, teologların yanı sıra bütün sosyal bilimcileri ilgilendiren bütüncül muhtevaya sahiptir. Bu muhtevanın anlaşılabilirliği, onun tarihsel teşekkül sürecindeki bağlamını intizar etmekle mümkün olur.

Sekülerleşme, tarihsel süreç içerisinde Greko-Romen ve Musevi düşünsel geleneğinin Batı Hıristiyanlarının buluşma deneyimi sonucunda meydana gelen düşünsel kavrayışın bir hâsılatıdır. Burada Greko-Romen düşünce geleneği, varlık tasavvuruyla ilişkili olarak varoluşu ‘mekânsal’; Musevi geleneği ise varoluşu ‘zamansal’ olarak idrâk etmektedir. Her iki düşünce ve kültür geleneğinin terkibini yapan Batı uygarlığı, ‘zamansal’ kavramıyla anladığı şey ‘şimdi’; ‘mekansal’lığa da biçilen mana için de ‘burada’, ‘dünyada’ kavramını tahsis etmişlerdir. Burada dikkat edilmesi gereken konu, ‘zaman’ ve ‘mekân’ ile anlatılmak istenen salt fiziki dünyaya ilişkin bir perspektifin var olduğudur. Bu iki kavram etrafında temelleri atılan sekülerleşmenin temel problemi, varlık düşüncesine bağlı olarak kâinatın işleyişini varlıksal düzlemden temellendirirken ‘gaybî’ olana yer vermemesidir. Sadece şehâdet âlemiyle sınırlandırılan bu varlık kuramı, aynı zamanda Rönesans, Batı Aydınlanma, Kartezyen, Düalist, Hümanist, Ampirik ve Natüralist felsefenin yanı sıra Kapitalist ve Marksist düzenlerin buluştuğu kavşak noktayı oluşturmaktadır.

Sekülerleşme, ilkesel olarak kâinatı materyalist-pozitivist bir zeminde tahlilini esas almakla birlikte insanın aklı ve nutku/düşüncesi üzerindeki dinsel ve metafiziksel denetimlerin arınmasını savunmaktadır. Bu son ifadeyle sekülerleşme, düşüncenin, dilin, aklın, hayatın, toplumun, hukukun, evliliğin ve varoluşun dinden, metafizikten ve teolojiden arındırılması ve insanda tekâmül edilmesidir. Bu bakımdan sekülerleşme, hümanizmanın sloganını esas alarak ‘insanın ilâhlaştırılması ve Tanrı’nın da insanlaştırılmasını’ önermektedir. Hıristiyan teolog Harvey Cox’un da ifade ettiği gibi sekülerizm, insan düşüncesindeki dini ve metafizik koltuk değneklerinin yok edilmesi ve onların yerine kendi ayakları üzerinde durabilmesine düşünsel anlamda imkân sağlamaktadır. Bu bakımdan sekülerizm, insanın zikir algısını, maneviyatını, felsefesini, fiziki hayatını ve kültürünü pozitivist ilkeler üzerine inşa eden ve kutsal olana karşı konumlandırılmış ideoloji olarak görülmelidir.

İnsan, Tanrı ve kâinatta ilişkin olarak sekülerizmin nihai hedefi, kâinattaki kutsal sembollerin büyüsünün bozulması, siyasetin kutsallıktan kurtarılması ve değerlerin kutsanmasına son verilmesidir. Bu yönüyle sekülerizm, ahlâkâ değerlerin ûlviliğini ve evrenselliğini (aşkınlığını) kabul etmemekle birlikte ateistik bir tavrın dışa vurumu olarak da idrâk edilmelidir.

Seküler dünya tasavvuru bağlamında meydana gelen değişimlerden en çok etkilenen toplum, Hıristiyan toplumudur. Batı toplumunda sekülarite ekseninde meydana gelen insan, evren ve Tanrı okumaları, aydınlanma döneminde, Hıristiyan öğretisinin değişmez sabitelerini neredeyse baştan sona köklü değişimine neden olmuştur. Bu anlamda sekülarite okumaları, başta Protestan teologları dönüştürmekle birlikte birçok Katolik teologu da etkisi altına almıştır. Öyle ki Protestan ve kimi Katolik teologlar, kilise öğretisini, yani İncil okumalarını, tefsiri bile sekülerlik üzerine yapılması gerektiğine dair önerilerde bulunmuşlardır. Bazıları daha ileri düşünceler sarf ederek sekülerizmin kökü İncil’de olduğunu ifade etmişlerdir. Bu çerçevede, sekülerizmin benimsenmesi için dini arka plan oluşturma gayretine girişilmiştir. Ancak üç semavi din arasında bir ilk olarak Hıristiyanlık, başkentini Kudüs’ten Roma’ya taşımasıyla birlikte sekülerleşme ve Batılılaşma sürecini kendisi baştan başlatmıştı. Bu geçiş ile birlikte Hıristiyanlık, İncil’de hukuk ile ilgili hükümler olmadığından, Roma hukukunu almasıyla birlikte sekülerleşme sürecini daha da hızlandırmıştı.

Öte yandan İslam dünya görüşüne bakıldığında, seküler, sekülerleşme ve sekülerizm gibi kavramlarının tatbik edilmesinin yeri olmadığı gibi İslami literatürde bu kavramların karşılığı bile söz konusu değildir. Çünkü İslam dünya görüşünde, seküler ve ondan türeyen kavramlara yer yoktur. Yine de İslami literatürde bir kavram ile karşılaştırma yoluna gidilirse, zorlama bir yorumla “dünya” kavramı ile bir analoji kurulabilir. Buna bağlı olarak sekülerizmi, dünyevilik şeklinde ifade edilebilir.

Kaynakça: Fazlur Rahman, The Impact of Modernity on Islam, Islamic Studies içinden (113–128) (Pakistan: Journal of The Islamic Research Institute, Vol. V, June 1966, No: 2); S. Nakib el-Attas, İslâm, Sekülerizm ve Geleceğin Felsefesi, çev. Mahmut Erol Kılıç (İstanbul: İnsan Yayınları, 1995)
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir

Kategorinin Öne Çıkan Haberleri